Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

Başkanlık sistemi öcü müdür?

Muhalif kesimlerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz pazartesi başkanlık ettiği bakanlar kurulu toplantısını başkanlık rejimine geçişin bir provası şeklinde okumasını eleştirenler büyük haksızlık içindeler. Çünkü gerçekten de durum aynen onların dediği gibi. Ve bu durum yeni de değil üstelik. Erdoğan'ın Köşk'e çıkmasıyla birlikte başlayan ve gittikçe de ivme kazanan bir olaya büründü. Şahsen ben gayet memnunum bu tablodan. Çünkü kurulduğu günden bu yana parlamenter sistemin dışında bir sistemle hiçbir zaman diliminde tanışıklığı olmayan Türkiye kamuoyu ilk kez yaşıyor böyle bir şeyi pratikte. Yani işin gerçeği iktidara ve Cumhurbaşkanı'na muhalif kesimlerin eleştiri maksadıyla dile getirdikleri tespit son derece isabetli! Evet. Biz gerçekten de Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı sayesinde prova ediyoruz başkanlık rejimini.
Şundan eminim ki Türkiye'de böylesi köklü bir rejim değişikliğinin olması çok kolay değil. Bu rejimin olması için çabalayanların işi bayağı zor. Çünkü başkanlık rejimine mesafeli duruş sergileyenler sadece iktidara ve Cumhurbaşkanı'na muhaliflerden oluşmuyor. Çok sesli dile getirmeseler de iktidar partisi içinde de bu rejime soğuk bakan epeyce insan var. Ve enteresan ki onların da gerekçeleri muhaliflerle birebir örtüşüyor. Diyorlar ki; "Parlamenter sistem başkanlık rejiminden çok daha demokratik ve ilerici bir sistem. Zaten zar zor oturdu Türkiye'de. Bunu bozmamak lazım. Kaos oluşacak bir ortama imkân tanımamak lazım!"
Bence böyle diyenler yanılıyor. Çünkü ilk bakışta evet parlamenter sistem daha çoğulcu ve katılımcı demokratik bir rejim gibi görülebilir ama gerçekte bu ülke ne çektiyse bu sistemden çekmiştir. Her koalisyon hükümeti bizi 10-15 yıl geriye götürmüştür. Birisi de çıksın bu söylediğimi somut delillerle çürütsün. Çürütemez kimse çünkü hepimiz biliyoruz ki Türkiye sadece ve sadece liderinin gücüyle, ismiyle, karizmasıyla tek başına iktidarlar döneminde her alanda ilerleme kaydetmiştir. 1950'den bu tarafa bakacak olursak; Türkiye 1950-1960 arasında Menderes döneminde, 1964-1970 Demirel; 1983-1990 Özal ve 2002'den 2013'e kadar da Erdoğan döneminde rahat nefes almıştır. Kabul etsinler etmesinler ama ekonomide, dış politikada, güvenlikte ve daha birçok alanda hep bu dönemlerde radikal adımlar atılmış ve reformlar gerçekleşmiştir. Demiyorum hepsinde de aynı performans sergilenmiştir. Elbette aynı değil ama ne olursa olsun bu dört dönemde bütün diğer dönemlerden çok daha başarılı ve çok daha akılda kalıcı işler yapılmıştır.
Neden? Çünkü koalisyonlarda bir icraat bütünlüğü yok! Koalisyon hükümetlerini oluşturan siyasi partiler bir bütün olup çalışmak yerine bir sonraki seçimde tek başına iktidar olmanın hesabına girişip palyatif tedbirlerle günü kurtarma derdine düşmüşlerdir. Bizim koalisyon hükümetlerinden aklımızda kalan tek şey birbiriyle didişen liderler ve onların altındaki bakanlar oldu hep. Ne demek istediğimi daha iyi anlamak için lütfen 2002'den önceki son koalisyonu hatırlayın! Eminim birçoğunuz kulak memenizi çekip "Allah korusun" deyip tahtaya vuruyordur bu hatırlatma üzerine.
Şimdilik kesiyorum ama bu konuya yarın da devam edeceğim. Çünkü artık Türkiye kamuoyu şapkasını önüne koyup ciddi ciddi bu konunun üzerinde durmalıdır. Ve muhaliflerin gazıyla öcü gibi gösterilen, tasvir edilen Başkanlık sistemiyle ilgili okumalar başlamalıdır!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA