Geçen akşam, şair ve yazar dostlar,
Hakan Günday'ın İzmir'e gelişi vesilesiyle akşam yemeğinde buluştuk. Bu kadar yazan, çizen, toplumsal olay ve olgulara kafa yoran insan bir araya gelince de, konu dönüp dolaşıp, insanlığın yıllardır çözümleyemediği meseleye; aşka geldi. İzmirli şair dostumuz
Namık Kuyumcu, aşkın kadın erkek arasında nasıl bir çekişme hali olduğunu, modern, kentli kadınların aşkı yönetme konusunda bir adım önde olduğunu savundu. Şairce bir romantizm vardı anlattıklarında.
Oysa ben, aşkın konuşularak değil, ancak yazarak ve yaşanarak çözümlenebileceğine inanıyorum.
Gerçi niye ısrarla çözmeye çalışıyoruz, büyüsü bozulmuş dünyadaki son kaleyi yıkmak için, niye çok hevesliyiz, onu da anlamıyorum.
Masada bu nedenle, pek sesim soluğum çıkmadı.
Aklımdaki tek şey, aşk değildi üstelik.
Duygularımı dillendirmekte, pek başarılı biri olduğumu söyleyemem zaten.
Bazıları konuşabilir, ki şairler, en ateşli konuşmacılardır bana kalırsa.
Biz yazarlar ise, daha sessiz, kendi halimizde, içimizde sorgularız böyle şeyleri. Orada aklımdan geçirip, kelimelere dökemediklerimi yazdım sizin için. Bu, bir gidişi, o gidişteki isyanı anlama çabasıydı biraz da.
YAŞAYABİLİR DE ÖLEBİLİR DE
'Yakıcı bir tek başınalıktı yaşadığı.
Tenindeki her bir gözenekten içeri sızabilen tek şey, yalnızlıktı. Ve en tehlikeli yalnızlık, iki kişilik olandı. Bazen iki kişiyi topladığınızda, geriye tek bir kişi bile kalmazdı. Ayrı dilleri konuşan zihinler, başka tenlerin hasretini çeken yüzler, içlerinde kendinden başkasına yer bırakmayan yırtıcı düşler... Artık aynada gördüğü kişinin gözlerine, meydan okurcasına dikilemeyen, ürkek bakışlar!
Kendini kandırmak için sapılan yollar, o yollarda içine düşülen çıkmaz sokaklar. Her yeni yüzde, kendi mutsuz gözlerine yakalanmak ve o yakalanma anında, bin kere ölmek. Belki de en acısı, ölüm anının bir adım öncesinde, son çekilen nefeste, dipteki o karanlıkta, yine yalnız olmak. Dünyaya gelirken, nasıl yalnızsak, çekip giderken de öyle olmak! Doğum tarihiyle, ölüm tarihi arasına sıkışan o çıldırtıcı yılların, son tahlilde, hiçlikle çarpılıp, etkisiz elemana; sıfıra dönüşmesi.
Yaşama nasıl tesadüfen, binlerce ihtimal arasından sıyrılarak geldiysek, öyle ansızın gitmek ihtimaline sığınmak.
İnsan aşk için yaşayabilir de, ölebilir de... Mesele, hangi tarafta elinizi tutan, gözlerinizdeki kışkırtıcı davete kanan, biri olduğu belki de. Aşk değilse de, sizin için çarpan bir kalp neticede!'
AŞK VE AYRILIK BİR BULUŞMA
Masada sessizce, soğuk bir İzmir akşamında, aklımdan geçenler bunlardı.
Aşkın tanımı, dünyadaki insan sayısı kadar olsa gerek. Bize düşen, aşkın mı hayat, hayatın mı aşk olduğunu seçmek! Bir yazara sorarsınız, cevabı böyle oluyor işte. İzmirli şair arkadaşımız Namık Kuyumcu'nun düşündüklerini öğrenmenin en iyi yolu ise, son şiir kitabı, Aşk Bağışlamasın'a bakmak sanırım. Aşk ve Ayrılık Bir Buluşmadır, şiirinden birkaç satır alırsak, bir şairin incelikli duygularına da göz atmış oluruz belki de. 'Avuçlarımda jiletlenmiş soru işaretleri Aşk için zar tuttum itiraf ediyorum Gözlerimde son sevişmeden kalan ağrı Sadece dağ ismi olsaydı ezberimde Yürürdüm katran günlerin Karasına posta koyarak Geçerdim gülüşünüzden Tenimden Sonra Kendimden.'