Hepimizin zor anları olabilir. Hayata karşı vediğimiz mücadelede darbeler alabilir, çok değer verdiğimiz şeyleri kaybedebiliriz. Hatta sağlığımızı bile... Çevrenizde sizi bu zor zamanlarınızda sırtlayacak,
yanınızda olacak birileri varsa, bilin ki çok şanslısınız...
***
Bugünlerde vizyonda olan
"Umut Işığım" filmi, eşi tarafından aldatıldıktan sonra bir süre akıl hastanesinde kalan ve işini kaybeden bir tarih öğretmenini anlatıyor. Film boyunca, belki
Bradley Cooper'a Oskar'da En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandıracak olan Pat karakterinin yaşama nasıl tutunduğunu görüyoruz. Pat'in filmdeki en büyük destekçisi ise ailesi ve yeni tanıştığı Tiffany isminde bir kadın oluyor.
***
Benzer bir mücadele de
İzmir Devlet Tiyatrosu'nun sahneye koyduğu
Keçiler Adası oyununda var. Oyunda, erkeklerini savaşa gönderen bir adada kalan kadınların dramı anlatılıyor. Kadınlar bir yandan var olmaya çalışırken bir yandan da "yabancılaşma, yalnızlaşma ve iletişimsizlik" gibi sorunlarla boğuşuyorlar.
Konak Melek Ökte Sahnesi'nde izlediğim oyun biraz küçük olan sahnede dekorun yarattığı kimi eksikliklerle karşımıza çıksa da, izleyiciyi içine çekmeyi başarıyor. Oyunun sonlarına doğru, ada hayatının zorunlu tutsakları olan üç kadının, hayatlarına giren bir erkekle birlikte içlerine düştükleri çıkmazları ve
'suç' olgusunun nasıl içlerine girdiğini görüyoruz.
***
Oysa gerçek hayat çok daha acı olabiliyor. Aynı önceki gün Egeli Sabah'ta
'Çaresizlik' manşetiyle verdiğimiz haberde olduğu gibi... Biriken borçları yüzünden zor günler geçiren bedensel engelli Ramazan Çakan böbreğini satışa çıkarıyor... İzmir'de, birlikte yaşayan iki kardeşin durumu o kadar kötü ki, 10 yıldır iş bulamayan Yusuf Çakan'ın ağabeyi Ramazan'ı her yere sırtında taşıyor. Elbette çok daha kötü hayat hikayeleri var çevremizde ama bizler de gerçekle hayali birbirinden ayırmak zorundayız. Her şeyi sorun gibi gören insanların, bu iki kardeşin gözlerindeki çaresizliği, bir kez olsun görmelerini isterdim. İyilikler ve güzelliklerle kalın...