"Mevcut sinema tarihi doğru değil. Çoğu şeyi dışarıda bırakır." Sinemanın tarihine derinlemesine daldıktan sonra Sinema yazarı Mark Cousins'in tespitine katılmamak elde değil. Kalın kalın kitapları okuduğunuz ya da antolojileri incelediğiniz zaman, hep Avrupa ve Amerika odaklı bir sinema tarihi algısı çıkar karşınıza... Sinemaya katkı sunan 'Batılı olmayan' birçok sinemacının birkaç cümle ile geçiştirildiğini görürsünüz. Misal Coppola ve Lucas'ı derinden etkileyen Kurosawa onlardan daha az anlatılır.
HAKKANİYETLİ YAKLAŞIM
Cousins, "Terminoloji kullanmadan, daha anlaşılabilir sinema tarihi yazılamaz mı?" sorusundan yola çıkarak çektiği, 15 saati bulan
Sinemanın Hikayesi adlı belgeselde, Avrupa ve Amerika odaklı sinema tarih algısını yerle bir ediyor. Daha hakkaniyetli ve gerçekçi bir yaklaşımla sinemanın hikayesini yazıyor. Sonuç: İddia ettiği gibi doğru bildiğimiz birçok şeyin yanlış olduğunu gösteriyor bize. Hollywood'un romantizmini altını gerçekçilikle deşen Erich von Stroheim yıldız gibi parlıyor. Ya da Orson Welles'e mal edilen kimi sinematik keşiflerin aslında yıllar önce Japon Mizoguchi tarafından uygulandığını öğreniyorsunuz. 50'lerde gençlerin öfkesini sinemaya aktardığı öğretilen
Asi Gençlik'ten daha önce Yusuf Şahin'in Mısır'da o öfkeyi mükemmel şekilde beyazperdede işlediğini anlıyorsunuz. Marlon Brando'yla başlatılan gerçekçi oyunculuk tavrının Brando'dan önce sinemaya başlayan Çinli Ruan Lingyu'nun alametifarikası olduğunu görüyorsunuz... Yani Cousins, ezberleri bozuyor. Afrika, Hindistan, Çin, Japonya, Rusya, Kuzey Avrupa ve Ortadoğu'dan sinemaya katkı yapan öncü isimleri tarihin tozlu raflarından indirip önümüze koyuyor. Sinemanın tarihini dünyalaştırıyor.