31 Ağustos 1912'de İstanbul'da Yıldız Sarayı'nda doğan Osman Ertuğrul'un babası II.Abdülhamid'in oğlu Mehmed Burhaneddin Efendi'ydi. Mart 1924'te Osmanlı Hanedanı'nın tüm fertleri sürgün edildiğinde henüz 12 yaşında olan Osman Ertuğrul, o tarihlerde Viyana'da öğrenim görüyordu. 1933'te babasıyla ABD'ye yerleşti. 1952'de Kanada merkezli bir madencilik şirketi kurdu. Sonraki yıllarda Şili, Venezüela, Kolombiya ve Amerika'nın batısında maden ocağı işletti. 1985'te eşinin vefat etmesinin ardından Türkiye'nin ilk kadın doğum uzmanı Pakize Tarzi'nin kızı Zeynep Tarzi ile ikinci evliliğini yaptı.
'AF' SÖZÜNÜ REDDETTİ
Önceki akşam Nişantaşı'ndaki evinde fenalaşan ve kaldırıldığı Amerikan Hastanesi'nde 20.19'da vefat eden Osman Ertuğrul, Hanedan'ın sürgün öyküsünü kitaplaştıran Kerime Senyücel'le 2000 yılında görüşmüştü. Bu görüşmede Ertuğrul, 1974'te Osmanlı Hanedanı'nın erkek üyelerinin de genel affa alınmasıyla ilgili şunları söylemişti: "Af çıktı dediler. Biz de 'Hiçbir zaman kabahat işlemediğimiz için affa ihtiyacımız yok' dedik." Senyücel de Osman Ertuğrul'un bu sözlerini "Af hırsızları, katilleri ve canileri de kapsadığı için 'Biz ne yaptık ki affedilelim' diyerek bu affı kabullenememiş, bu yüzden o tarihlerde vatandaşlık başvurusunda bulunmamıştı" diye yorumlamıştı. Ertuğrul, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın gösterdiği ilgi ve onun talimatı üzerine Türk vatandaşlığına alındı. Ertuğrul, çocukluğunda dedesi Abdülhamid'in kucağına oturduğunu, uzun sakalını ve gösterdiği sevgiyi anımsadığını da anlatmıştı. Ölmeden önce dünyada Abdülhamid'i gören ve yaşayan tek kişi oydu. Ölümüyle artık bir devir kapandı. Gençliğinde çello çalan, en favori bestecisi Beethoven olan Chopin'i de seven Ertuğrul, vatandaşlığa geçtikten sonra pasaport taşımanın kimlik duygusunda değişiklik yaratıp yaratmadığını şöyle anlatıyordu: "Pasaport verilmeden de önce Türk'tüm, şimdi de Türk'üm ve Türk olarak öleceğim."