Türkiye'nin en iyi haber sitesi
RASİM OZAN KÜTAHYALI

Emniyet-Yargı cuntası ve Nelson Mandela

Yeni Şafak'tan Cem Küçük son dönemin medyadaki flaş ismi. Kimileri seviyor kimileri nefret ediyor ama medyadaki herkes Cem'in yazılarını takip ediyor. Ben de bazen Küçük'ü toptancı ve aşırı buluyorum. Fakat dün bir kavram ortaya atmış ki bana göre o kavram önümüzdeki yıllara damgasını vuracak. Türkiye askeri cunta olgusundan sonra yeni bir olguyla tanışıyor: EMNİYET- YARGI CUNTASI.
Cem Küçük'e göre Emniyet ve Yargı'ya yerleşmiş bir cunta Erdoğan'ı devirmek ve hapse atmak istiyor. 2004 üzerinden montajlanmış istihbarat operasyonları bu amaçla yapılıyor. İsimleri ve işledikleri suçların kanıtları devletin kayıtlarında olan darbeci polis şefleri ve savcılar var bu ülkede. Türkiye TSK dışında polis ve yargı içinde örgütlenmiş bir darbeci yapılanmayla ilk kez karşılaşıyor.


***

Küçük şöyle devam ediyor: "Emniyet- Yargı cuntası- nın Erdoğan'ı yok etmek istediğini görmemek için kör olmak lazım. Fakat burası öyle bir ülke ki, bu ülkenin aydınlarının çoğu ya kör ya sağır ya da dilsiz. Ya da başıma bir şey gelir korkusu var. Halbuki soru basit: Kimden yanasınız? Emniyetyargı cuntasından mı yoksa seçilmiş, meşru hükümetten mi? Türkiye ne yazık ki yeniden 10 yıl öncesine döndü. 2003-04 döneminde de TSK içindeki cuntanın varlığı tüm medya camiasında biliniyordu ama bunları yazabilen bir kişi yoktu. Zaten medyanın çoğunluğu Erdoğan'ın TSK tarafından devrilmesini istiyordu. Bugün de medyanın çoğunluğu Erdoğan'ın Emniyet-Yargı cuntası tarafından devrilmesini istiyor. 2003-04 konjonktürü kadar kepaze bir dönemdeyiz.

***

Bu paragrafıyla Küçük tamamen haklı. Bu mesele bu kadar yalın aslında: Emniyet- Yargı cuntasından mı yanasınız, yoksa sivil siyasetten mi? Burada söz konusu olan hükümet bile değil sivil siyaset. Çünkü bürokratik cuntalar siyasi hayata hâkim olduğu an iptal olan şey tüm sivil siyasettir. İptal edilen oyun demokrasidir. O zaman CHP ve MHP'nin de işi bitmiş olur. O yüzden her türlü cuntaya karşı demokratik sivil hayatın vazgeçilmez unsurları olan tüm siyasi partiler karşı çıkmalıdır. Maalesef şu an bu olgunluk yok Türkiye'de. Diğer kesimleri bir yana koyuyorum; liberal ve demokrat aydınların bile çoğunluğu bu konuda rezil bir sınav veriyor. Kimi yaşananları teşhis edememekten kimisi de kişiliksizlik ve korkaklığından ötürü utanç verici yazılar kaleme alıyor. Sadece 2 sene sonra hepsi utanacak ama çok geç olacak. Hasan Cemal bir pişmanlık kitabı daha yazabilir. Ne de olsa alıştı artık.
Bu meseleyi Hükümet- Cemaat kavgası diye anmak Türkiye'ye haksızlıktır. Bu aynı zamanda AK Parti'ye ve Gülen Hareketi'ne de haksızlıktır. Mesele Hizmet Hareketi değildir; mesele polis ve yargıda örgütlenmiş 30 kişidir. Bu 30 kişi yüzünden yüzbinlerce masum Hizmet mensubunun ve alakasız kişilerin zarar görmesi ihtimalinden çok korkuyorum. O yüzden bu mesele sulh yoluyla çözülmeli. O konuda Cem Küçük'ün tutuklamacı şahin tavırları doğru değil.
Öte yandan maalesef tüm Hizmet medyasını da bu 30 kişi ele geçirdi. Hep denir ya Cemaat polisi ele geçirdi diye. Liberal yazar İlkan Dalkuç'un teşhis ettiği gibi bilakis Polis cemaati ele geçirmiş durumda.

***
Evet beynini kimi operasyonel istihbaratçıların oluşturduğu 30 kişilik bir ekip yüzünden Türkiye iki senedir kilitlendi. Anormal ve amorf bir ülkede yaşıyoruz. Şu an ne demokrasi ne de hukuk var Türkiye'de. Haklı davalarda bile yargıya güven kalmadı. Yargı hukukun değil grup hesaplaşmalarının mecrası haline geldi. 28 Şubat davası bile pespaye hale getirildi. Benim geçen cumartesi anlattığım KASABA'yı bir kez daha okuyun. Bu karabasandan hep birlikte Nelson Mandela'nın Reconcilliation (Yeniden Uzlaşma) yöntemiyle çıkabiliriz. Ama önce her türlü cuntacı faaliyetten vazgeçilecek. Devlete ve demokrasiye karşı işlenmiş ve halen işlenen suçlar noktasında af çıkıp cezaevlerinin boşaltılmasının zamanı gelmiştir. Bundan sonra yargılamaların Güney Afrika modeli canlı yayında Hakikat ve Adalet Komisyonları vasıtasıyla gerçekleşmesini savunmalıyız. Herkes ve her dönem sonuna kadar deşilmeli. Hakikat ortaya çıkmalı ama bu komisyonların adli yargılama yetkisi olmamalı. Normalleşmek için Mandela'nın Güney Afrika'sı modelini örnek almalıyız. Mandela'yı rahmet ve saygıyla anıyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA