Her kriz, bir kırılmayı da beraberinde getiriyor. Küresel kriz, sanal yatırım araçlarının balonlarını söndürüp, reel ekonominin önemini bir kez daha belirginleştirirken, zengin-fakir uçurumunun "piyasa şartları içinde" düzelemeyeceği gerçeğini de gözümüze soktu.
Hatta bizzat zenginler "bizden daha fazla vergi alın" diye öneri getirmeye başladı. Bu, onların İslami anlamda %2.5 zekât veya sosyal sorumluluk anlamında toplumla bütünleşme arzusundan kaynaklanmadı. Bu onların "açlığı beslemenin" sonlarını getireceği korkusundan neşet etti.
İhtişam ve sefalet, düne kadar farklı coğrafyalardaydı. Şimdi aynı ülkede, aynı kentte ve hatta aynı ailede yan yana duruyor. Zenginlerin fark ettiği; ileri teknoloji korunaklı gettoların, can güvenliğini sağlayamayacağı oldu. Siz 4.5 mt'lik duvarı bitirmeden, birileri 5 mt'lik merdiveni çoktan o duvara dayamış oluyor.
Zenginlere vergi, yeni ezberdir. Dünyanın gündemindedir. ABD'den başlayarak Kriz Avrupası'nda yeşerecektir. Hâlâ eski rutinlerle yol alan bizim Maliyemiz, eninde sonunda bunu, kendi açık veren bütçesi için de ilk seçenekler arasına koymak zorunda kalacaktır.
Bütçe açık verdiğinde, kendisi de bir tür dolaylı vergi olan zamlar veya KDV, ÖTV gibi vatandaşı hedefleyen vergiler yerine, zenginlerden daha fazla vergi almayı akıl edebilecek. Belki de bu sayede bütçe dengesini sağlamada tek enstrümanın, ücretliden daha fazla vergi kesmek olmadığı bilgeliğine de erişebilecektir.