Oyunları her sezon kapalı gişe oynayan DOT, bu sezon da iddialı bir oyunla açılışını yaptı. Sezonun ilk oyunu Sarı Ay'ın ısınma turlarını izledik, ekibi oyundan önce kuliste yakaladık.
Son yıllarda tartışmasız en çok konuşulan işlere imzasını atan DOT, yeni sezonu dokuz aydır çalıştığı "Sarı Ay" oyunuyla açtı. Ekibin oyuna nasıl hazırlandığını görmek için Maçka G-mall'daydık. Oyundan saatler önce Pop-Up Cafe'de buluşan ekip aslına bakılırsa neredeyse her gün orada. Yoğun bir antrenmanın ardından, saatler süren provalar sona erdi ve büyük emek artık seyirci karşısında.
Oyuncular sahnenin dört köşesine yayılmış Gizem Erdem önderliğinde ısınıyor.
Oyunun başlamasına saatler kala salona girdiğimizde oyuncular; Gizem Erdem, İbrahim Selim, Kaan Turgut ve Su Olgaç sahnenin dört köşesine yayılmış ısınıyor. Oyunun yönetmeni Pınar Töre ise onları köşelerden izliyor, gerektiğinde hareketlere müdahalede bulunuyor, onları yönlendiriyor. Konsantrasyonları dağılmasın diye sessizce izliyoruz. Fakat bu normal bir ısınma değil. Sıradan bir insanın uzun çalışmalar sonucu başarabileceği şekillere rahatlıkla girebiliyorlar. Gizem Erdem önderliğinde, bir meditasyon sanki. Alınlarından akan ter yere damlıyor, son sekiz diyerek tüm hareketleri defalarca tekrarlıyorlar. "Sol elinle sağ bacağını tut, gövdeni çevirmeye çalış", ne kadar sıkı çalıştıklarını bu cümleden tahmin etmek zor değil. Uzun zaman çok sıkı çalıştıkları, her hareketi kolaylıkla yapmalarından belli. Bir de Gizem Erdem'in yumuşak ses tonu sayesinde her şey biraz daha kolay ilerliyor sanki… Eğlenmekten provalar uzuyor Isınma bittikten bir süre sonra kuliste yakalıyoruz oyuncuları. Bize, "oturmaya gitmişiz" gibi çikolata ikram ediyorlar; "Baklavamız da var prömiyerden, ondan da verebiliriz" diyorlar. Teşekkür ediyoruz. Beklediğimiz gibi makyaj malzemelerinin, kostümlerin olmadığı sade bir kulis bu.
Su, saçlarını örüyor; Gizem de sıkı bir kuyruk yapıyor. Ayna karşısında sohbet ederek, gülerek son dakikalarını geçiriyorlar. Zaten provaların da fazla eğlenmekten kimi zaman uzadığını öğreniyoruz. Son hazırlıklarını yapmak üzere onları kuliste yalnız bırakıp salona geçiyoruz. Seyirci salona yerleşirken onlar da salona gelip ısınmaya, dans etmeye başlıyor. Seyirci şaşkınlıkla onlara bakarken, seyirciyle sohbet ediyor, göz teması kuruyor ve onlara gülümsüyorlar. "Sarı Ay"; dekor, ışık, makyajın minimum düzeyde olduğu bir oyun. Dört sandalye, bir şapka ve oyuncular… Herkes yerleşiyor, oyun başlıyor. "Sarı Ay"da salt oyunculuk değil hikaye anlatıcılığı da göze çarpıyor. Dekor yok demiştik, dekoru da kendileri oluşturuyor. Geyik, tablo, yangın ve ay olup bedenlerini konuşturuyorlar.
Öyle iyi canlandırıyor ve betimliyorlar ki, sıfır dekorla bunu nasıl mümkün kıldıklarına inanmakta zorlanıyorsunuz. Kimi zaman ıssız bir ormanda, kimi zaman da denizaltında hissettirecek kadar iyi seslendirme yapıyorlar. Hareket ve ses kullanımı açısından güçlü bir performansa şahit oluyoruz. Bittiğinde hüzünle birlikte, attığınız kahkahaların tadı kalıyor damağınızda. Salondan çıkarken gözyaşlarına hakim olamayan seyircinin ağzından dökülen tek bir cümle var, "Çok iyiydi, mükemmeldi…"
BİR KAÇIŞ HİKAYESİ: SARI AY
David Greig'in yazdığı oyun, içinde bir kaçış hikayesiyle birlikte çok sayıda alt hikaye barındırıyor. 17 yaşındaki Lee Macalinden (Kaan Turgut), beş yaşındayken evi terk eden babasını hiç tanımayan; dolayısıyla asabi, huzursuz, okulda da sorunlar yaşayan bir çocuk. Annesi Jenni Macalinden'ın da (Gizem Erdem) oğlundan pek bir farkı yok, psikolojik sorunlar yaşayan bir kadın. Olaylar, bir akşam Jenni'nin sevgilisi Billy Logan'ın (İbrahim Selim), Lee'nin başındaki şapkayı almak istemesiyle başlıyor. Lee, şapkasına dokunulmasına çok sinirlendiği için Billy'yi öldürüyor ve tam o sırada markette, hep yaptığı gibi yabancı dergilerdeki hayatları okumak üzere bulunan Müslüman Leila Suleiman (Su Olgaç) ile karşılaşıyor. Suriye göçmeni Leila, hiç konuşmayan ve yakın zaman önce susmaya karar veren bir karakter. O zamana kadar bir hikayesi olmaması en büyük sıkıntısı. Susarak anlaştığı Lee'nin "Geliyor musun, yoksa geliyor musun?" sorusuna, bir hikayesi olur umuduyla "Evet" cevabını veriyor. Birlikte, Lee'nin babası Dan Macalinden'ı (İbrahim Selim) bulmak üzere İskoçya dağlarına kaçıyorlar. Uzun bir süre konuşmadan çok da iyi anlaşıyorlar. Ormanda bir bekçiyle karşılaşıyorlar ve onunla yaşamaya başlıyorlar. Oyun, etkileyici bir şekilde son buluyor.