Kendilerinin kökleri kesilmek istenirken, kökleriyle irtibatları kesilmek istenirken, Albayrak'ın cesaretle bir adım öne çıktığını, kollarını açtığını, o irtibatı muhafaza etmek için adeta göğsünü, bedenini siper ettiğini belirten Erdoğan, etkinlik öncesi Albayrak'ın yaşamının konu edildiği sinevizyon gösterimine değindi.
"Şer'iye Sicilleri'ni perdede izledik gördük. Acaba bugün oraları inceleyebilen veya oralara girip o bütün belgeleri tasnif edebilen elimizde kaç insanımız var?" diyen Erdoğan, bu konuda yeni yeni adımlar atmaya çalıştıklarını aktardı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü'nce, Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda düzenlenen gecede Erdoğan, "Bizim köklerimizi adeta budamak suretiyle bizi aslımızdan koparma gayreti içine girenler oldu ve bunu da başardılar. Şimdi yeniden bir nesil inşa ediyoruz, yeniden bir nesli inşa etmenin kodlarını verdik. Şimdi bu kodlar üzerinde yükselen bir nesil, inşallah onlar Sadık abi gibi, şu anda burada bulunan birçok abimizin, kardeşimizin izinde hikmet dolu ilimle yola çıkarlar, böylece geleceğin Türkiye'sini onlar inşa ederler diye düşünüyorum" diye konuştu.
Albayrak'ın, bir kültürün, medeniyetin, özellikle de bir medeniyet tasavvurunun yok olup gitmesine, unutulmasına ve unutturulmasına karşı çıkan bir kahraman, cengaver ve pehlivan olduğunu ifade eden Erdoğan, Albayrak'ı Silivri Cezaevi'nde ziyaret ettiği askerlik döneminde, Albayrak'ın bir ürkeklik, "ne yaptım da buraya girdim?" gibi bir hali yansıtmadığını dile getirdi.
"İşte tıpkı Arif Nihat Asya'nın duasındaki gibi, Rabbim, bizi, ezansız, susuz, havasız, vatansız bırakmasın ama en çok da bizi Sadık abi gibi pehlivansız bırakmasın, bizi cengaversiz bırakmasın, yani bizi, ilmiyle, irfanıyla, medeniyet tasavvuruyla, bizatihi kimliğiyle ve kişiliğiyle yönlendiren gönül insanlarından, gönül erlerinden, gönül fatihlerinden mahrum bırakmasın" diyen Erdoğan, gönül insanlarının yıldızlar gibi olduğunu, insanların yeryüzünde yönlerini yıldızlarla tayin ettiğini, yıldızı bulanın, yıldızın peşine takılan kişi ve toplumların, varacakları yere ulaştığını ve menzillerine vasıl olduğunu dile getirdi.
Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Sadık Albayrak, onun gibi gönül erleri, fedakar, cefakar ilim insanları olmasaydı, inanın, geçmişten bugüne elimizde çok az şey kalırdı. Sadık Albayrak, bizim neslimiz üzerinde, bütün gelecek nesiller üzerinde oynanan bir oyunu, bedeli çok ama çok ağır olacak bir oyunu, karşılığında hayatını feda edecek kadar bir gözü karalık içinde bozan kişidir. Biz, onun sayesinde, bize anlatılanların çok ama çok farklı olduğunu öğrendik. Kendisinin aynı zamanda Mercan'da cuma cemaatindendim. Çünkü orada bir çantacıda çalışıyordum. Kendisi de oraya cuma günleri vaaza geliyordu. Onun çabaları, onun araştırmaları, onun eserleri sayesinde, geçmişin aslını, geleceğin tasavvurunu idrak ettik. Biz, medeniyetimizi, düşündüğü ile yaşadığını örtüştüren gönül erlerine borçluyuz. Fikri ile zikri bir, kalpleriyle dilleri bir, ruhlarıyla vücudları bir gönül insanları sayesinde bir medeniyet ve bir millet inşa ettik. Mevlana'dan bize kalan, sadece Mesnevi değildir, ondan bize sema kalmıştır, ondan bize, Hak'tan alıp halka verme anlayışı kalmıştır, ondan bize sevgi ve hoşgörü kalmıştır. Yunus'u Yunus yapan, sadece o süt gibi arı Türkçesi değil, Taptuk Emre'nin kapısında gösterdiği sebat, adanmışlık ve sabırdır. Mehmet Akif'ten bize kalan, sadece İstiklal Marşı, sadece Safahat değildir. Mehmet Akif, edebi, hayayı, tevazuyu, dava adamlığını da bize miras bırakmıştır. Necip Fazıl'ın geride bıraktığı eseri evet, Çile'dir."
Erdoğan, Necip Fazıl'ın sadece "Çile" isimli bir eser bırakmakla kalmadığını, gençlere, yeni nesillere, dava, hakikat ve mücadele çilesini miras bıraktığını, Albayrak'ın da bu zincirin bir halkası olduğunu kaydederek, onun kitaplarının bir eser olduğu kadar, hayatının da bir eser olduğunu, kitaplarının ilimle yoğrulduğu kadar, hayatının da ilimle yoğrulduğunu aktardı.
Başbakan Erdoğan, Albayrak'ın bütün yıldırma girişimlerine karşı, aynen, yol arkadaşı Üstat Necip Fazıl gibi, davasından, düşündüğü fikri zikretmekten geri durmadığını, ilim, hakikat peşinde, önce kendisini bilmeyi başardığını, elde ettiği belgeleri yayınlarken, milletten saklanan bilgileri, fikirleri yayınlarken, herhangi bir hesabın derdine düşmediğini, ilmin namusuna, kalemin namusuna, yazının ve fikrin namusuna bir damla leke düşürmediğini anlattı.
Kendilerinin ve gelecek nesillerin Albayrak'ın sadece kitaplarını değil, bir kitap kadar değerli ve bir şiir gibi olan hayatını da ibretle okuyacaklarını ve okutacaklarını ifade eden Erdoğan, Albayrak'ı tanımış, onunla yol arkadaşlığı yapmış olmaktan büyük gurur duyduğunu ve bundan dolayı Allah'a hamd ettiğini kaydetti.
Başbakan Erdoğan, konuşmasından sonra Albayrak'a, yazarlık hayatının 50. yılı olması nedeniyle üzerinde hat yazısı bulunan bir tablo ve tesbih hediye etti. Tabloyu inceleyen Albayrak, tablonun 1975 yılına ait olduğunu belirterek, üzerinde yazan sözleri okudu.
Albayrak, burada yaptığı konuşmada, ezanın Türkçe okunduğu dönemlere ve imam hatip lisesinde okuduğu döneme ilişkin bazı anılarını anlattı.
Sadık Albayrak, kendisine gazeteci diye hitap edenlere "Hayır, ben okur-yazarım" dediğini kaydederek, insana ilk hitabın "Oku" olduğunu söyledi.