Sol pozisyonu gaspetmiş bir takım karanlık tipler
Samimi insanlara, demokrat insanlara sözüm yok, olamaz. İnançları doğrultusunda hareket ederler, ettiler. Ancak şunu da unutmayalım, ki son iki yıldır sürekli uyarıyoruz hükümeti, 'Sanat camiası içindeki Ergenekon uzantılarına artık uyanın' diye. Böyle bir aidiyet hissini taşıyan, genelde benim yaş üstüm bir jenerasyon var. Hükümete de kızgınım bu yüzden, çünkü yıllarca bunun araştırılmasını istedik. Sadece askerler mi? Ergenekon'un sivil uzantıları var. Sanat ve kültür dünyasında da yok mu? Sol olduklarını iddia eden, sol pozisyonu gaspetmiş, sol ideallerle uzaktan yakından alakası olmayan, üstüne üstlük sanatla da uzaktan yakından alakası olmayan, bir şekilde sanatçı sayılmış, Cumhuriyet müsameresinde sanatçı rolünü oynayagelmiş karanlık tipler bunlar.
Beyaz Türkler toplama kampı kurmaya hazırlanıyor
Sürekli 'AK Parti baskı yapıyor' diyorlar. Ama ben bu baskıyı hissetmiyorum. Türkiye'ye geldiğimden beri tüm sindirmeleri sırtlarını derin devlet ideolojisine dayamış ulusalcı sözde sanatçılardan ve şimdi de burjuvazimizden çektim. Hükümet engellemesi olsa neden söylemeyeyim ki? Olmadı ama. Peruk Takan Kadınlar'ı İtalya'daki sefaretten Dışişleri Bakanlığı'na raporladılar 28 Şubat sonrasında, 'din propagandası yapıyor' diye. 'Ruhuma Asla' için 'eşcinsel propagandası yapıyor' diye rapor yazıldı, Sydney'den. Tüm bu davalar ulusalcı, sözüm ona Atatürk hayranı, ama damarına kadar faşist kesimlerden geldi. Alev Alatlı 'beyaz Türkler küstü' diyor. Bence beyaz Türkler düpedüz konsantrasyon kampı kurmaya hazırlanıyorlar. Bu da beni ürkütüyor.
Derdiniz üzüm yemek mi bağcı dövmek mi?
- Gezi'yi temsilen Başbakan'la görüşmeye giden ekipte olmanız Gezi'de çok öne çıkan bir isim olmadığınız için bazılarınca çok yadırgandı. O görüşmeye gitmenizin sebebi neydi?
Bakın size çok açık ve net söylemek isterim. Benim Gezi'deki tavrım, Pazar gününe kadar hükümeti eleştirmekti. Ancak Pazar günü sonrasında iş başka oldu. Gezi'deki barışçı ve demokratik protestonun paralelinde bugün artık daha da net görebildiğimiz kirli senaryolar tezgâhlanmaya başladı. Kişisel olarak yaşadığım bazı şeylerden dolayı, ciddi şüphelerim oluştu, ki devam eden süreçte bu öngörülerimde haklı çıktığımı da gördüm.
Biz demokratlar bu ülkede hep iyiyi ve güzeli isteyerek barışcı protestolarla yola çıktık. Ama arkasından hep başka oyunlar tezgâhlandı. Benim için Taksim meydanına ulusalcı ve terör destekçisi grupların çıkması sonucu olay zaten bitmişti. Gezi "kendimizi ayrıştırıyoruz" dedi ama bu doğru değil. Ben oradaydım. Atatürk'ün askerleriyiz diyenler, TGB, Kaldıraç, DHKP-C'den tutun da sabahlara kadar içki içip mavra yapan 50 yaş grubu eski-yenik-yeni-romantik solcu sanatçılarımıza kadar herkes oradaydı. Kürtleri dövmeye kalktılar. Küfür, seksizm, lümpen davranışlar gırla gidiyordu. Aralarında dolaşırken bazen çok genç kadınlar oğlanlar gelip sarılıyordu o başka. LGBT grupların her alanda boy göstermesi çok olumlu oldu—bugün Çarşı bile maçlarda söylemeyecekleri bazı kelimeleri öğrenmiş oldular bu iyi! Bu genç sivil, sivil derken kıyafetten değil uygarlaşmadan sözediyorum, bu sivil damarı hâlâ destekliyorum aksi düşünülemez zaten. Bunlar bizim atar damarlarımızdan bir tanesi ve asla bastırılmamalılar, saygı ve sevgi görmeliler.
Başbakan'a gittik bizi dinledi
- Bu ortamda Başbakanlık'tan arıyorlar. Davet ediyorlar. Şimdi siz bir taraftan ceberut devleti eleştirin, ama öte yandan devlet sizinle konuşmak istediğinde "hayır gelmem" deyin. Bu çelişki değil mi?
Maalesef CHP ve beyaz Türkler gençlerin kafasında "Nazi Erdoğan" imajını yaratmaya çalıştı. Bu söylemin kendisi kadar faşist, emperyalizmin ekmeğine yağ süren bir söylem düşünemiyorum. Herhalde bu söyleme inanmışlar da benim Başbakanla görüşmemi yadırgadılar. Bu onların sorunu. Başbakan'a olan saygım onu seçen halka olan saygım ve sevgimden geliyor. Kendisiyle görüşmemin sebebi, bir an önce ortalığın yatışması, insanların daha fazla yaralanmadan, ölmeden evlerine dönebilmesi, eğer dilerlerse şiddet ortamına mahal vermeyecek şekilde protestolarına daha üretici bir şekilde devam edebilmesi ve ülkemizin de zarar görmemesiydi. Başbakan'a 'halkınız sizden güler yüz ve güzel söz bekliyor' dedim. Bana sordu 'Güzel sözden ne kasdediyorsun?' diye. 'Topçu kışlası olmasın, olacaksa da referandumla olsun' dedik. Bizleri dinledi. Sonuç ortada. Eleştirenlere sormak lazım şimdi sizin derdiniz üzüm mü yemek yoksa bağcı mı dövmek diye.