Huysuz Kedi nasıl şöhret oldu?
36 saat içinde internet fenomenine dönüşen Grumpy Cat'in (Huysuz Kedi) Youtube'daki videoları 10 milyondan fazla kez izlendi. Resmi tişörtleri, içecekleri ve maskeleri ise yok satıyor. Ünlü ressam Andy Warhol'un, "Gelecekte herkes 15 dakikalığına ünlü olacak" sözünde, hayvanları kast edip etmediğini bilemeyiz ama, ABD'de bir kedi 36 saatte gelen şöhretiyle sahibine milyonlar kazandırıyor.
Facebook'ta 1.3 milyon arkadaşı olan kedi, bir yıl içinde Wall Street Journal, The New York Magazine gibi ünlü dergilere kapak oldu. Youtube'daki videoları 10 milyondan fazla kez izlendi. Sayısız internet ödüllerinin sahibi olan Huysuz Kedi'nin resmi tişörtleri 100 binden fazla satıldı. Hayatının anlatıldığı kitap, yüzbinlerce satarak New York Times Bestseller Listesi'ne girdi. Birkaç mama firmasının yüzü oldu. Hollywood da bu çılgınlığa kayıtsız kalamadı. Huysuz Kedi'nin Garfield benzeri filmi için çalışmalara başlandı bile. Başrollerini de ünlü komedyenler Jack Black veya Seth Rogen'ın oynayacağı konuşuluyor. Fotoşop sandılar ABD'nin son internet fenomeni olan Grumpy Cat (Huysuz Kedi) lakaplı, 1,5 yaşındaki Tardar Sauce (Tardar Sosu) adındaki kedi için, daha doğrusu sahibi Tabatha Bundesen için, her şey 22 Eylül 2012 günü gece yarısında başladı. Erkek kardeşi Bryan, ablasını Arizona'da evinde ziyaret ettiği o gün, ablasının kedisi Tardar Sauce'un sinirli suratının fotoğrafını, Reddit adlı sosyal medya sitesine koydu. Paylaşımının başlığını da "Grumpy Cat" (Huysuz Kedi) olarak seçti.
Fotoğraf sitede 36 saatte 1.3 milyon beğeniye ve sayısız paylaşıma ulaştı. Huysuz Kedi için belki de her şey 36 saatte bitecekti, ta ki bir kullanıcı Bryan'ı photoshop yapmak ile suçlayıncaya kadar. Bryan, bu yorumun ardından, kedinin videosunu da paylaştı. Bir gariplik yoktu, kedi basbayağı huysuz ve sinirli görünümlüydü. Sahibi Tabitha'ya göre doğuştan sinirli, asabi ve huysuz görünümlü olan Tardar Sauce'un bu halinin gerçek olduğunu veterinerler ve zoologlar da doğruluyor. Kedi, sadece cinslerinde görülen bir "dwarfizm" yani cücelik engeline sahip. Ayrıca dişlerindeki doğuştan bozukluk nedeniyle de her zaman huysuz görünüyor. Tabitha ise, aslında kedisinin çok yumuşak başlı, sevecen ve insan canlısı olduğunu ancak görünüşünden "kaybettiğini" söylüyor. Bir yıl öncesine kadar Arizona'da bir kafede haftanın yedi günü asgari ücretle garsonluk yapan Tabitha Bundesen, kedisi sayesinde, şimdi milyon dolarlık bir servetin de sahibi oldu. Bunun çılgınlığın nedenini ise şöyle açıklıyor, "İnsanlar sanırım onun huysuzluğunda, aslında kendilerini görüyor. Bütün gün işte, ofiste, evde veya metroda huysuzluk yapmak ve bazen de herkese, her şeye 'sana ne' demek istiyorlar. Ama yapamıyorlar. Tardar Sauce ise onların yerine somurtuyor."
Bir pazarlama ve strateji harikası Huysuz Kedi'nin macerası, her ne kadar Reddit'te başlasa da tüm bu çılgınlığın arkasında, büyük bir pazarlama stratejisi yer alıyor. Bu stratejinin arkasında da Ben Lashes adlı bir pazarlama uzmanı bulunuyor. 35 yaşındaki Lashes, internet celebrity'lerini ve viral videoları ortaya çıkaran, onları pazarlayan ve para kazanmalarını sağlan bir menajer. Huysuz Kedi'nin videosunu izledikten sonra da geleceği görüp, fırsatı değerlendirmiş ve sahibi ile kedinin tüm kazançlarından yüzde 20 komisyon almak üzere anlaşmış. ABD'de Noel zamanı yaklaşırken, Huysuz Kedi'nin ekibi de boş durmuyor. Huysuz Kedi'nin kapuçino markası Grumppuccino, tüylü oyuncağı, Noel kartları, noel süsleri de yakında piyasaya çıkacak. Huysuz Kedi Tardar Sauce'un ismi, Tabitha Bundesen'in 11 yaşındaki kızın Chrystal'a ait. Siyaha dönmeden önce turuncu renkte doğan kediyi, ABD'de çok tüketilen tartar sosuna benzeten küçük kız ona bu ismi vermiş. Ancak Tartar yerine sepetine Tardar yazınca da, isim öyle kalmış.
Chobani marka yoğurt
5.4 trilyonluk servetiyle bu yıl Forbes dergisinin "Dünyanın En Zenginleri" listesine giren Hamdi Ulukaya, Chobani marka yoğurtlarıyla ABD yoğurt pazarının yüzde 17'sine hakim. Dedesi ve babası Elazığ'daki Şavak aşiretinin manevi liderleriydi… Onları izleyerek bugünlere geldi. O da Fırat Nehri kenarında, Munzur Dağları'nın eteğinde küçücük bir kasabada büyüdü. Yazları koyun güden genç bir çocukken, bugün ABD'nin lideri Chobani adlı yoğurt markasının CEO'su. Çalışkanlığı ve azmi sayesinde Ulukaya, "Yunan yoğurdu" olarak piyasaya sürdüğü meyveli yoğurtlarının satışını 2009'dan bu yana beş katına çıkarmayı başardı. 2012 Londra Yaz Olimpiyatları zamanında ABD milli takımının sponsorluğunu üstlenmesine ve Oscar törenlerinin yayını sırasında da TV reklamlarıyla kendini hatırlatmasına bakılırsa, markası Chobani'yi daha da büyütmenin peşinde 42 yaşındaki genç işadamı Hamdi Ulukaya. Hedefi büyük, ancak iş dünyasına ait dergilerdeki takım elbiseli, kravatlı ve son derece ciddi görünümlü CEO'larla kıyaslandığında son derece samimi görünüyor.
Twitter'da ona sevgisini gösteren hemen her kişiye yanıt yazıyor, çalışanları ona ismiyle hitap ediyor. Üniversite zamanına kadar ne yapmak istediğine bir türlü karar veremeyen Hamdi Ulukaya, ne yapacağına karar verdiğ andan itibaren tırnaklarıyla kazıyarak geliyor bugünlere. "Yunan yoğurdu" denen tatlı yoğurt, New York'ta bugün hemen herkesin alışkanlık haline getirdiği en son trendlerden biri. Geçtiğimiz kış, Chobani Idaho'da 1 milyon metrekarelik dev bir tesis açtı. Bu tesis sayesinde haftada 30 milyon adet yoğurt üretimine geçen Chobani'nin hedefinde Avustralya, İngiltere ve hatta Kanada'da da şubeler açmak var. Chobani'nin fabrikasına yakın bir yerde geniş bir arsası bulunan Ulukaya, haftada en az bir kere Soho'daki ana ofis ile burası arasında mekik dokuyor. (Bu mekiklerde en büyük keyfi Porche Suv marka otomobilini kullanmak elbette.) Ulukaya'nın ofisindeki karatahta üzerinde bir Voltaire portresi, bir de şöyle bir motto yazıyor: " Mutlu olmak için bunu seçtim, çünkü benim sağlığım için böylesi iyi."
"Yunan yoğurdu dediğim için Türklerden tepki gördüm" Chobani, bildiğimiz "çoban" anlamına geliyor. İçinde çilek ve yabanmersini gibi aromalar bulunan altı farklı çeşidi var. Chobani pazara girene kadar, Amerika yoğurt pazarında merkezi Atina'da bulunan Fage marka yoğurtlar satılmaktaydı. Ulukaya'nın Bronx merkezli bir şirketle yaptığı ilk anlaşma, Chobani marka yoğurtların her yerde bulunabilmesi içindi. "Bir girişimci için bu tip hamleler çok zordur. İnsanlara 'bu yoğurdun şurada düzenli olarak bulunmasını sağlayabilir miyiz' dediğimde, bana 'bunu kim söylüyor' deniyordu. Ancak bu yoğurdu herkes tüketebilir, ben bunu göstermek istiyordum. Yoğurt özel bir madde değildir ki… Normaldir. Her zaman tüketilebilen, sağlıklı bir yiyecektir."
Ulukaya'nın ısrarı sayesinde Chobani her zaman satılan ürünler içindeki yerini alıyor. Böylece başarı basamakları hızla tırmanılıyor. Bunlar, tek kelime bile İngilizce bilmediği halde, sadece oradaki hayatı merak ettiği için sırt çantasını taktığı gibi Long Islands'a giden genç bir girişimci için büyük adımlar oluyor. İlk fabrikasını, onu ziyarete gelen babasının "burada hiç güzel peynir yok, bizimkileri getirip satsana" demebi üzerine, babasından da aldığı destekle kuruyor. Peynir işi düzene girdikten sonra da, önce çöpe attığı ama sonra çöpten çıkarıp okuyunca tüm hayatını değiştirecek bir gazete ilanı sayesinde yoğurt işine girmeye karar veriyor. "Üzerinde 'makinalarıyla satılık yoğurt fabrikası' yazan bir kağıttı. Karşıma bir fırsat çıktı ve ben de bunu değerlendirmek istedim" diyor. Aldığı krediyle önce küçük bir alan içinde satış yapmaya karar veriyor. "Ülkenin her yerine yayılmak akıllıca bir hamle olmazdı" diyor, başlardaki stratejisinden bahsederken. Hamdi Ulukaya, Chobani'ye "Yunan yoğurdu" dediği için, Türklerden de Yunanlardan da başlarda tepki aldığını söylüyor. "Yoğurt tek bir yöreye ait değil. Yunan yoğurdu daha tatlı ve sulu. Bizim süzme yoğurda benziyor ama tadı farklı. Onlar çok önceden bu işin pazarını oluşturmuşlar. İnsanlar 'Yunan yoğurdu'nu zaten biliyorken bu yoğurdu yeni bir isimle lanse etmek mantıklı olmazdı" diyor. Yunanlarsa "Bir Türk geldi ve bizim yoğurdumuzu satarak bizi geçti" diyerek tepki göstermişler önceleri, Chobani'ye.
"Bir gün geldi ve bugün ABD'de en büyük süt alımını yapan şirket olduk" diyerek, başlardaki tüm bu olumsuzluklara göğüs gerdiğini anlatıyor, yoğurt kralı Ulukaya. Ona boşuna "yoğurdun Steve Jobs'ı" denmiyor. Yunan yoğurdu, sahiden de ABD'de aldı başını gidiyor. Nielsen'in raporlarına göre 2009'dan 2010'a kadar Yunan yoğurdu satışı yüzde 203 oranında büyüdü. Normal yoğurt ise yalnızca yüzde 3 oranında büyüdü. Chobani'yle birlikte birçok ufak çaplı Yunan yoğurdu markası da bu markette kendilerine şans aramaya başladı. Yoplait, Danone, Oikos, General Mills gibi seçenekler Chobani'nin en büyük rakipleri. Rakiplerinin yoğurtlarının tadına baktığında, "Hımm, en az Chobani kadar iyi" dediğini söylüyor, Ulukaya. Ve ekliyor: "Ben Chobani'yi nasıl geliştireceğimi elbette diğer yoğurtları tadarak düşünüyorum. Ama ne yazık ki, yoğurt seçenekleri o kadar da iyi değil."
Korse sayesinde milyarder oldu
Blakely de 14 yıl önce gece bir partiye giderken aynaya bakınca pantolonunun içindeki görüntüsünden hiç de hoşnut olmadı. Hemen ince çoraplarından birini aldı. Ayak kısımlarını kesti. Ortaya belinden neredeyse ayağına kadar inen bir korse çıktı. Ve hemen beynindeki ampul yandı: "Neden bu korselerden üretmeyeyim?" Fikir mükemmel, girişimcilik ruhu "tamam" ancak uygulamaya dönük bilgisi eksikti. İşi, kapı kapı dolaşarak faks makinesi satmak olan genç kadının iyi olduğu şeyse pazarlamacılıktı. Günümüzün modern kadınını, yaşa ve kiloya bağlı olarak sahip olduğu bu "hayati" dertten kurtarmak için önce bir üretici buldu. Ardından en iyi bildiği şey olan pazarlamayı yaparak, çoğumuzun cesaret edemeyeceği bir yolla korselerini satmaya başladı. Pek çok markayı içinde barındıran Neiman Marcus mağazalar zinciri, Blakely'nin ürünlerini satmayı kabul etti. Blakely bugün, değeri tam 1 milyar dolar olan "korse" imparatorluğunun üzerinde oturuyor. Şirketinin tamamına, yani yüzde 100'üne sahip. Şimdi başarısının arkasında büyük kalçaların yattığını övünerek anlatan Blakely, 5 bin dolarla başladığı işini 13 ülkede kurduğu mağazalar zinciriyle büyüttü. Yılda ortalama 250 milyon dolar ciro yapan Blakely, ulaştığı noktaya kendisi de inanamıyor.
Airbnb: Çaresizlikten doğan fikir
Airbnb fikri, bir matematik probleminden doğdu. Fikrin sahipleri Brian Chesky ve Joe Gebbia bunu şöyle anlatıyor: "Girişimci olmak için işimizi terk ediyoruz. Ancak ev sahibimiz kiramızı imkanlarımızın üzerinde olacak şekilde artırıyor. Bu durumda çözmemiz gereken bir matematik problemiyle karşılaşıyoruz." Çözülmesi gereken bu problem Airbnb kurucularının aynen başına geldi. Tam da kiralarına zam yapıldığı sırada San Francisco'da bir tasarım konferansı gerçekleştirilmiş ve otellerde hiç yer kalmamıştı. Gebbia ve Chesky kiralarına katkı amacıyla gerekli yerlerle temasa geçtiler. Dairelerinde boş yerleri olduğunu ve bunu kiranın bir kısmını ödemeleri kaydıyla yer arayanlarla paylaşacaklarını duyurdular. Yani dairelerini pansiyonerlerle paylaştılar. İşte Airbnb yani "yatak+kahvaltı" işi böyle başladı. Ama burada kalmadı, buradan hareketle bu işi bir ağ şekline getirdiler. Böyle umutsuz bir durumdan yola çıkan San Francisco firması hızla büyüyerek 192 ülkeden, 32 bin şehirden binlerce yolcuyu ve onları seyahat ettiklerinde ağırlayabilecek yarım milyon gönüllü ev sahibini bir ağda toplamayı başardı ve muhteşem bir seyahat ve konaklama organizasyonu kurdu. İki ortak şatolardan ağaç evlere kadar konaklama olanaklarını bir araya getirdiler. 2008 yılında uygulamaya konulan bu girişim fikri o günden bu yana 8.5 milyon kişiye konaklama imkanı sunarak ve 1.3 milyar dolar kazandırarak başarısını taçlandırdı.
Doggless: Köpek gözlükleri
Köpeği Midknight'ın güneş altında gözlerinin fazlaca kamaştığını gören Roni Di Lullo, bunu engellemek için bir güneş gözlüğü icat etti. Üstelik bunun için fazlaca düşünmesi ve uğraşması gerekmedi. Ancak bu basit fikir kısa sürede büyük bir başarı getirdi. Tanesi 80 dolara satılan gözlükler, internet oylamalarında en yararlı icatlardan biri olarak seçildi. Irak'ta görev yapan ordu köpeklerine bile gönderilen gözlükler giderek genişleyen evcil hayvan sektörünün yan sanayine büyük katkı yaptı. Basitliği ve ilginçliği sayesinde medyada kendine hayli yer bulunca milyonlarca satış rakamlarına ulaşarak sahibine de milyonlarca dolar getirdi.
like.com: 100 milyona Google'a satıldı
Silikon Vadisi'nin dahi çocuğu Türk mühendis Burak Göktürk, kendi geliştirdiği like.com'u internet devi Google'a 100 milyon dolara sattı. like.com internette yaptığımız aramaları fotoğraflarla yapabilen bir yapay zeka. Örneğin bir ünlünün bilekliğini ya da arkadaşınızın çantasını çok beğendiniz. Hemen fotoğrafını like.com'dan aratıyorsunuz. Sistem size aynı ürünü bulmaya çalışıyor, bulamasa bile benzerlerini mağaza mağaza listeliyor. Hem de istediğiniz fiyat aralığında ve renk seçeneğinde. like.com'u 2006'da yılında Kaliforniya'da kuran Göktürk, 2010'da da 100 milyon dolara Google'a sattı. Boğaziçi Üniversitesi elektrik mühendisliği mezunu olan, doktorasını Stanford Üniversitesi'nde tamamlayan ve 2000'den beri Silikon Vadisi'nde bulunan Göktürk, 14 patent sahibi.
Pillow pets: Hem oyuncak hem yastık
Oyuncak şeklinde yastık yapma fikri Jennifer Telfer'ın aklına küçük oğlunu izlerken geldi. Oyuncak şeklinde yumuşacık yastıklar yapmaya başladı. Kocasıyla şirket kurup bunu ticarileştirdi. Önce bir alışveriş merkezinde açtıkları bir stantta ardından da bir dekorasyon mağazasında bunu insanların ilgisine sundu. Başta pek parlak görülmeyen bu ürün kısa zamanda çocukların ve çocuklu ebeveynlerin ilgisini o kadar çekti ki yok sattı. Bu umut verici gelişme üzerine ürün piyasaya sunuldu ve sadece 2010 yılında 300 milyon dolar kazandırdı.