Kariyerine İsviçre'de devam eden ve üç yıl önce Avrupa Protez Birliği genel sekreteri de seçilen Profesör Dr. Mutlu Özcan, Uluslararası Diş Araştırmaları Birliği tarafından, kendi alanında "Yılın En Seçkin Bilim İnsanı" seçildi.
PROF. DR. MUTLU ÖZCAN KİMDİR?
"Başarı asla tesadüf değildir." sözünün yaşayan kanıtı. Denizli`li ressam bir anne ile doktor bir babanın kızı olarak 17 Haziran 1969`da Erzincan`da hayata gözlerini açmış. Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği bölümü mezunu olan Mutlu Özcan, aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak çalıştıktan sonra çalışmalarını yurtdışında sürdürmeye devam ediyor. İngiltere, Almanya, Finlandiya, Norveç ve Hollanda`da çeşitli üniversitelerde çalışmış ve aralarında Sao Paolo, Florida, Hongkong ve Madrid üniversiteleri gibi bir çok tanınmış üniversitelerde onursal profesörlükleri de olan Mutlu Özcan, akademik ve bilimsel çalışmalarını 2009 yılından bu yana Zürich Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi'nde sürdürüyor. Özcan burada Dental Materyeller Bölüm Başkanlığı görevini yürütüyor.
400`ÜN ÜZERİNDE HAKEMLİ DERGİLERDE YAYINLANMIŞ AKADEMİK MAKALE SAHİBİ
Uluslararası boyutu ile önemli başarılara imza atan, alanında cok sayıda akademik unvan ve ödül almış olan Prof. Dr. Mutlu Özcan ile Zürih üniversitesindeki bürosunda bir söyleşi gerçekleştirdik.
İlk olarak "Kraliyet Akademisi Diplomatı" unvanı geldi. Önce bu unvanla ilgili bilgi verir misiniz biraz?
MÖ: İngiliz Kraliyet Üniversitesi dünya çapında tıp ve dış hekimliği mensupları içinden klinik becerilerinin yanı sıra, önemli çalışma, bilimsel araştırma vb kriterleri taşıyan kişiler arasından her yıl bünyesine 'Fellow' unvanı altında seçilmiş üyeler dahil ediyor. Bu kişiler "Kraliyet Üniversitesi'nin Diplomatı" olarak adlandırılıyorlar. Genelde bu tür unvanlar mesleğin sonuna gelen kişilere, onları onurlandırmak için verilirken 46 yasında böyle bir unvana layık görülmek benim için büyük bir gurur olmuştu.
Ve şimdi Yılın En Seçkin Bilim İnsanı (Distinguished Scientist Award) Ödülü geldi?
MÖ: Evet, çok mutlu oldum açıkçası, benim için de büyük sürpriz oldu. Diş hekimliği alanının en bilimsel organizasyonu olarak bilinen Uluslararası Diş Araştırmaları Birliği (International Association for Dental Research), 2018 yılı için kendi alanında Yılın En Seçkin Bilim İnsanı (Distinguished Scientist Award) Ödülü'ne beni layık gördü. Ödülümü 25 Temmuz 2018 günü Londra'daki ExCel London Convention Center'da yapılacak törende alacağım.
Avrupa Protez Birliği (European Prosthodontic Association-EPA) genel sekreteri seçildiniz? Biraz bu görevinizden bahsedebilir misiniz?
MÖ: Avrupa Protez Birliği (European Prosthodontic Association-EPA) yönetimi yaklaşık 40 yıldır İngiliz meslektaşlarımızın yönettiği bir kuruluştu. Dört yıl önce bu organizasyonun genel sekreteri olarak aday gösterildim. Uluslararası oylama ve seçim sonucu bu görevi devraldım. Hem bilimsel hem yönetim seklinde büyük değişiklikler yapıyoruz ve Avrupa`daki diğer Protez Birliklerini aynı çatı altında toplamaya çalışıyoruz.
Sizi yeniden tebrik ediyoruz sayın Özcan. "Neden diş hekimliği?" diye soralım ilk?
MÖ: Babam doktor, annem ise ressamdi. Ailede de 3 diş hekimi vardı. Bu mesleğin genetik olarak bana hep uygun olduğunu düşünmüşümdür.
Kariyeriniz büyük oranda yurt dışında geçti. Bu sizin özel bir tercihiniz miydi?
MÖ: Öyle bir düşüncem hiç yoktu aslında. Marmara Üniversitesi'nde araştırma görevlisiyken 1995 yılında Ankara'da bir kongrede sunumum vardı. Orada Almanya'dan bir hocanın 'Almanya'da doktora yapmayı düşünür müsün?' diye sormasıyla başladı her şey. Almanya`ya gidip, doktorami yaptıktan sonra Istanbul`a geri döndüm. Ancak daha sonra katıldığım uluslararası kongrelerde farklı çalışmalarda aldığım ödüllerle birlikte gelen teklifler yüzümü yeniden yurtdışına çevirmeme sebep oldu. Ilk önce Finlandiya, Norvec`te misafir araştırmacı olarak çalıştıktan sonra, Hollanda`da kariyerim büyük bir bölümünü yaptım. PhD tezimden sonra, Hollanda`da profesör oldum. Sonrasi İsviçre.
Zor oldu mu İsviçre?
MÖ: Bir yabanci ve bayan olarak özellikle İsviçre'de kariyer yapmak kolay değil diyebilirim. Tarihinde bayan profesör olmamış Zürich Diş Hekimliği Fakültesinin. Buna ek olarak tahmin edersiniz ki bir Türk olarak çok daha fazla çaba sarf etmek gerekiyor. Önyargı elbette vardi, Bu önyargıyı yıkacak tek şey de başarı ve dürüstlük. Başarıya karşı her zaman saygı duyuyorlar. Çünkü sizin başarınız aynı zamanda temsil ettiğiniz üniversitenin de başarısı anlamına geliyor.
Araya farklı bir soru: Memlekete gidip geliyor musunuz izinlerinizde, diğer gurbetçiler gibi? Tatillerinizi geçirmeye mesela?
MÖ: Elbette gidiyorum.Annem vefat ettikten sonra gidiş gelişlerim azalsa da bir tarafım hep Türkiye`de.
Pekala hangi mutfağı daha çok seviyorsunuz? Türk müziği?
M.Ö: Bir Egeli olarak (gülüyor) tabii ki sebze yemeklerini, tarhana çorbası, domates salatasını çok severim. Türk müziğinde tasavvuf ve Türk sanat müziği.
Daha çok hangi alanda çalışmalar yapıyorsunuz?
MÖ: Uzmanlığım protez ve biyomateryaller alanında. Son 20 yıldır araştırma alanımı ağırlıklı olarak "Adezyon" yani restorasyon materyallerinin yapıştırma teknikleri üzerine yoğunlaştırdım. Geliştirdiğim bazı protokoller ile mevcut olan olan diş dokusunu veya mevcut restorasyonu korumaya çalışıyorum. Bir nevi koruyucu restoratif diş hekimliği diyebiliriz bu alana. Minimal tedavi olanakları ile hem dişi koruyabiliyorsunuz, hem de pahalı ve invasiv uygulamalara gerek kalmıyor.
Türkiye'de de birçok kongreye katıldınız. Diş hekimlerinin düzeyini, eğitimlerinin yeterliliğini, gelişmiş ülkelerle kıyasladığınızda neler söylersiniz?
MÖ: Ciddi bir fark yok diyebilirim. Hatta bazı alanlarda mesleki avantajlar çok yüksek Türkiye'de. Şu anda geldiğim noktanın önemli bir kısmını Türkiye'de aldığım eğitim ve klinik tecrübeme borçluyum. Meslek pratiğimiz diğer ülkelerden çok daha fazla. Klinik anlamda Türkiye'deki meslektaşlarımın hem pratik, hem teknolojik olarak, gelişmiş ülkelerdeki seviyeden farklı bir görüntü sergilemediğini düşünüyorum. Ancak eğitim ve araştırma alanlarında daha iyi seviyeye gelebiliriz.
Örneğin klinik calışmalar kapsamında, İskandinav ülkelerinde ve Hollanda`da çok ciddi bir hasta takibi söz konusu, sistem bunu gerektiriyor. Biz bu konuda daha iyi olabiliriz. Biraz daha profesyonellik, biraz daha günü kurtarmaya yönelik değil de uzun vadeli plan, program, daha çok araştırma geliştirme (AR-GE) çalışmaları ve tabii iş disiplin ve ciddiyeti. Bunları su andaki yapinin üstüne serpiştirmek lazım. Yoksa emin olun çok yüksek potansiyeli var Türkiye`nin, hepsini tek tek biliyorum, kliniklerimiz, binalarımız, öğretim görevlilerimizle muazzam bir altyapımız var. Daha koordine ve derinlikli bir çaba ile dünya çapında çok büyük sesler getirecek proje ve araştırmalara imza atabilir Türkiye.
Özellikle son yıllarda ülkenin dört bir yanına yayılan ve güçlendirilen okullarımız, üniversitelerimiz ile eğitim, araştırma fırsati daha geniş kitlelere sağlanmaya çalışılıyor ve böylece fırsat eşitliği artıyor. Düne kadar kenarda bir takım imkan ve olanaklardan mahrum yaşayan kişiler yeni olanaklarla ve sisteme dahil edildiler. Bu gelişmelerin tamamını büyük takdirle izliyorum. Bu gelişmelere ben de elimden geldiğimce, bütün Türkiye konferanslarımda özellikle kendi dalımda bütün birikimlerimi meslektaşlarımla paylaşarak katkıda bulunmaya çalışıyorum.
Türkiye'deki üniversitelerle çalışmalarınız var mı?
MÖ: Türkiye'nin dört bir yanından birçok üniversiteyle ortak çalışmalarım var. Bugüne kadar benimle kim çalışmak istediyse, vakit yaratmaya çalıştım. Bu durumu literatüre girmiş cok sayıda calışmalara bakarak takdir edebilirsiniz. Kısacası bağımı hiçbir zaman koparmadım.
Ülkemizi konuşuyorsak, oradan devam edelim. Türkiye`deki yasam için ne düşünüyorsunuz?
MÖ: Bence birbirimizi daha çok sevmeli, kenetlenmeliyiz, birbirimize kol kanat germeli, birlik olmalıyız. Kendi değerlerimize, güzelliklerimize sahip çıkmalıyız. Bu güzellikleri daha iyi görebilmek ya da hissedebilmek için biraz geri çekilip dışarıdan bakmayı öneriyorum. Türkiye`de özellikle büyük şehirlerde o yoğun atmosfer ve tempolu yaşamında çoğu değerlerin farkına da varamayabiliyor insan. Ne zaman ki şöyle bir kenara çekilip, dışarıdan bakıyorsunuz, ancak o zaman o değerlerin farkına vardığınız gibi, o muazzam potansiyeli de keşfediyorsunuz.
Ajandanızın halini gördüğümden size "boş" zamanlarınızda ne yaparsınız, hobileriniz filan diye sormaya da korkuyorum ?
MÖ: Bulabildiğim bütün boş vakiti kitap okuyarak geçiriyorum. Gerçek bir kitap kurduyum diyebilirim. Psikoloji ve felsefe ağırlıklı kitapları okumayı tercih ediyorum. Vakit ve enerjim oldukça da spor yapmayı çok seviyorum.
Kariyerinize ilişkin hedefleriniz neler?
MÖ: Sanırım kariyerimin en iyi noktalarından birindeyim. Mesleki açıdan yaratıcı araştırma fikirlerim var. Bundan sonra istediğim, bana biraz daha idari ve akademik özgürlük sunan, vizyonumu hayata geçirebileceğim daha fonksiyonel bir pozisyon. Bu birikim ve uluslararası tecrübeyi sadece teorik olarak aktarmak değil, yürütmek de istiyorum.
Bundan sonra herhalde Türkiye? (gülüşmeler)
MÖ: Neden olmasın ?
Türkiye`nin artık kronikleşmiş bir dışarıda kendini anlatma, tanıtma problemi var gibi. Açıkçası lobicilik faaliyetleri vb konularda içaçıcı bir tablo yok. Siz uluslararası bir isimsiniz. Bu alanda Türkiye Cumhuriyeti tarafından yürütülecek bir projede yeralmak, Türkiye`nin yüzü olmayı, tanıtımına katkı sunmayı düşünür müydünüz?
MÖ: Her zaman. Açıkçası şu soruyu duymak bile beni cok duygulandirdi. Ülkem için her güzel projede yer almaya ve gereken desteği her zaman vermeye hazirim. Bugüne kadar da sunulan imkan ve olanaklar çerçevesinde bundan hiç geri durmadım zaten.
İnşallah sizi İstanbul stüdyolarımızda ağırlamak isteriz.
MÖ: Severek, inşallah.
Mehmet ÇEK / ZÜRİH