Çocuklarımızı belirsiz bir geleceğe hazırlamak

Belirsiz durumlarla başa çıkabilmeyi çocuklarımıza öğretebilirsek, onlara aynı zamanda her alanda daha başarılı ve mutlu olmayıdaa öğretmiş olacağız.

Giriş Tarihi: 1.11.2017 16:07
Çocuklarımızı belirsiz bir geleceğe hazırlamak

Her şeyin çok hızlı ilerlediği bir çağda yaşıyoruz. Bu hız da bizi durup bir düşünmeye, es vermeye ve belki de çoğu zaman çocuklarımızı kendi haline bırakmamıza engel oluyor. Onların yerine hazır çözümler üretiyoruz ve hep bir yetişme telaşıyla bir şeyleri onların yerine yaparken buluyoruz kendimizi… Hızla akıp giden günler içerisinde toplamda ne kadar süre çocuğumuzu karşımıza alıp sohbet ediyoruz? Kaçımız kurumuş ağaç yapraklarını dakikalarca ezmenin tadına varıyoruz, toprağın ve doğanın kokusuna doyarcasına kendimizi çayıra çimene bırakıyoruz? Tüm bunlar; çocuklarımızın hem şimdi hem de ileride yaşayacakları belirsiz durumlarla başa çıkabilmeleri ve problem çözme becerilerini geliştirmekle yakından alakalı konular aslında. Pedagog İnci Vural ile çocuklarımızı belirsiz bir geleceğe hazırlamanın, onların hayatı için önemini ve anne-babaların bunu nasıl yapabileceklerini konuştuk.

Neden çocukları belirsizlik durumlarına hazırlamalıyız?
Günümüzde pek çok anne-baba çocuklarına belirsizlik duygusuyla baş etmeyi öğretmiyor maalesef. Bunun nedenlerini şöyle sıralayabilirim: Öncelikle anne-babalar, günümüzün stresli ve hızlı temposunda anne-babalığı bir refleks olarak geliştirdikleri aşırı kuralcı, aşırı çerçeveli ve hazır cevaplarla götürmeye çalışıyorlar. kinci neden, yine bu düzenin getirdiği doğadan uzaklaşmak... Üçüncüsü de yine bu ilk nedene bağlı olarak çocuğa hayali oyun ortamı yaratmamak. Çocuklardaki belirsizlik duygusuyla baş etme becerisini geliştirmek için ise; birincisi annebabalar klişelerden kurtulmalı, ikincisi çocukların doğayı keşfetmesi sağlanmalı, üçüncüsü de çocukların hayali oyunlar oynaması için fırsatlar yaratılmalı. Peki, çocukların neden belirsizlikle baş etme becerisini geliştirmesi gerekiyor? "Şimdiki çocuklar büyüdükleri zaman 7 farklı meslek değiştirecekler" diyor bir araştırma ve bunun 5 tanesi henüz keşfedilmemiş meslekler. Dolayısıyla çocuklarımızı 5-10 sene sonra nasıl bir dünyanın beklediğiyle ilgili en ufak bir bilgimiz yok aslında. Ama biz onları şimdiki bilgimizle kurstan kursa, etkinlikten etkinliğe, set edilmiş arkadaş gruplarından gruplarına taşıyoruz. Aslında, belirsizlik karşısında mukavemeti geliştirebilecekleri asıl ortamlarda bulunmaya çoğu zaman zorlamıyoruz onları. Belirsizliğe hazırlamanın önemini anlayabilmek için ise, belirsizlik durumlarında nelerin önemli olduğuna bakmamız yeterli.

Sabır özdenetim duygusu ve kelime hazinesi

Peki, belirsizlik durumlarında neler önemli?

Bunlardan biri sabır duygusunun gelişmesi. Yani esnek olabilmek ve özdenetim sahibi olabilmek… Sabır duygusunun gelişmesi aslında bu belirsizliğe katlanabilme, olumsuz durumla baş edebilme becerisiyle yakından alakalı bir şey. Çünkü siz sadece çocuğa şablonları ve takvimleri empoze ederseniz, çocuğun da özdenetim duygusu gelişmiş olmuyor maalesef. Sadece dışarıdan denetimi geliştirmiş oluyorsunuz çocukta... Ama hem şimdi hem de ileriki meslekler ve hayatlar için, o belirsiz zamana uyum sağlayabilmesi için çocuğun aslında sabır ve kendi özdenetim duygusunu geliştirmesi çok önemli! Araştırmalar, sabır duygusu gelişen çocuğun hem iş hayatı hem kendi sağlığı hem de hayat başarısıyla ilgili pek çok konuda çok daha verimli olduğunu, hatta sabırlı olabilmenin zekadan daha önemli bir faktör olduğunu gösteriyor. Siz hazır çözümler, hızlı cevaplar ve hızlı çözümler önermediğinizde çocuğa; bir durmayı ve düşünmeyi, alternatifler yaratabilmeyi öğretmiş oluyorsunuz. Çünkü alternatif yaratabilmek de geleceğin başarısı için çok önemli bir beceri olacak. Belirsizlik durumunda önemli olan şeylerden biri de kelime hazinesi. Kelime hazinesinin gelişmiş olması, bir çocuk için aslında hayat başarısı ve ruh sağlığı açısından çok koruyucu bir şey. Aynı zamanda da çocuğun kafasında duyguları düzenleyebilmesini sağlıyor. Neden mi? Düşünüyorsan davranışa vurmazsın. Duygularımız üzerinde düşünüp söze döküp muhakemede bulunabiliyorsak tepkisel olmayız. Dolayısıyla aslında belirsizlikle baş edebilmekte bu da var. Çünkü siz çocuğa hazır bir çözüm sunmadığınız zaman çok konuşmanız lazım. Konuşmanız demek, çok kelime kullanmanız demek. Bu da çocuğun kafasında çok fazla kavramı stimule etmeniz, dolayısıyla sözel beceri geliştirmiş olmanız demek. İfade ve sözel becerisi gelişmiş bir çocuk yetiştirmek, ilerideki meslekler ve sosyal hayat için önemli! Bu aynı zamanda kendisini tanıyan ve alternatifli düşünen bir çocuk yetiştirmek de demek.

Problem çözebilmesi için birinci şart negatifte kalabilmek

Çocuğu belirsizlikle nasıl baş başa bırakacağız?

Bu hızlı çağdaki anneler çocuklarına çok hızlı ve klişe çözümler üretiyor, somut davranışlara takılıyorlar, çocukların işlerini kendileri halletmeye veya geçiştirmeye çalışıyorlar. İşte asıl olay, anneler çocuklarını çoğu zaman o problem çözme becerisini kullanmaya zorlamıyorlar ve o belirsiz kalma durumunu yaratmıyorlar. Çocuklarında da, "Dur ben biraz anneme göre düşüneyim" durumunu yaratıyorlar. Örnek olarak; çocuk okuldan geliyor arkadaşıyla kavga etmiş. Anne-babaların bu gibi durumlarda tipik reaksiyonu, genelde "Neden" sorularıyla başlıyor ve konuşma mutlaka telkin teskine dönüyor: "Neden öğretmenine söylemedin? Bir dahaki sefere sen de şöyle yap" gibi… Şimdi kimse çocuğunun yaşadığı bir olayda ezik hissetmesini duymak istemiyor. Ama önce anne-baba bir kendisine bakmalı ve şunu görebilmeli: "Ben kendi ezikliklerimle eğer ki barışık değilsem, kendi ezikliklerim üzerine düşünmemişsem, kendi çocuğumun ezik olma halini hiç kaldıramayacağım için, hemen pansuman yapmak isterim ve onu ikna etmeye çalışırım, bir dahakine şöyle yap, böyle yap derim". Halbuki belirsizlik demek, çocukla konuşmamak değil, çocuğa o olumsuz duyguyla kalabilme becerisini verebilmektir. Ama önce anne-babanın kendisinin bu olumsuzlukla kalabilme becerisini geliştirmesi lazım! Oysa çocuk anlatırken sakince onu dinlemek gerek. O anda kalıp, "Hey Allah sen o sırada biraz tedirgin oldun galiba…" gibi duygularla yaklaşmak önemli. Dinlemek demek, ilgi demek aslında… Konuşan bir çocuğu kimse dinlemiyor. Oysa siz çocuğunuzu dinleyince o da sizi dinliyor. Dinlemek bir geride durmaktır, sizin kap olup çocuğun size akması demektir. Bu şu demek de değil: "İyi ki gittin, köşede ağladın". Bundan sonra problem çözmekle ilgili alternatifler düşündürtmeye çalışmak önemli, yani "Öyle mi yapsaydın, böyle mi?" gibi… Ama başta siz çocuğu o olumsuz duyguyla kalma noktasında tutmazsanız, söylediğiniz çözümler de zaten bir işe yaramıyor. İşte benim birinci olarak önemsediğim şey, belirsizlikle ilgili, bu olumsuz durumlarla baş edebilmekle ilgili noktada çocuğun birazcık limboda kalabilmesini sağlamak, aslında biz buna negatifte kalabilmek diyoruz. Anneler maalesef hep pozitif olmaya çalışıyor, bir negatif kalabilseler, biraz durabilseler aslında…

Hayali oyunlar, soyutlayabilme becerisi sağlıyor

İkinci önemli şey, hayali oyun oynamak demiştiniz…

Evet, hayali oyunlar oynamak; aslında çocuğa sürekli değişen durumlara karşı kendini yeniden organize etmeyi, yeniden düşünmeyi, ölçmeyi ve biçmeyi öğretiyor. Ayarlayabilmek ve adapte edebilmek becerisini kazandırıyor. Çok önemli, ama eksik bir şey! Anneler haklı olarak diyecek ki kimsenin buna vakti, enerjisi yok ve hatta yaratıcılığı yok. Çalışan bir anne bu tür soyut konularla ilgili çok zorlandığını söylemişti bana. Haklılar belki, ama annelerin kendilerine dışarıdan çocuğa da içerden bakabilmesi gerekiyor. Mükemmel annelik yapmaya çalışanlar belki gerçek bir ilgi veremiyor çocuğuna. Niçin bu kadar fobik ve endişeli günümüz çocukları? Bu da bence bu soyutlama becerisinin öğretilmemiş olmasıyla ilgili bir şey. Hepimiz o kadar davranışa endeksliyiz ki… Her çocuğun bir sürü fantezisi var; korkutucu, onu tedirgin eden, rahatsız eden… Ama şimdi biz anne-baba olarak bunlardan da o kadar rahatsızız ki her şeyi ikna etmeye, telkin teskin etmeye çalışıyoruz. Çocuk mesela, "Ay hırsız gelecek" veya "Ay canavar gelecek" dediği zaman, o üzülüyor diye biz kahroluyoruz, "Olur mu işte, bizim ev güvenli, kapı da güvenli, biz 13. kattayız gelemez" gibi şeyler söylüyoruz. Şimdi küçük bir çocuğa siz bu kadar somut bilgi verince olay fazla realite gibi oluyor. Bu kadar çok şey anlatıldığına göre, bunu korkulması gereken bir şey gibi görebiliyor çocuk. Dolayısıyla çocuğun tabii ki korkusuyla dalga geçilsin demiyorum, ama olayı birazcık fantezide tutmak, örneğin "Sence çıksa nerden çıkardı?" gibi ifadelerle, "konuşulabildiğine göre korkunç bir şey değil" mesajı veriyorsunuz. "Sence girse nerden girer bacadan mı? Sence gelse ne ilgisini çekerdi? Sence bizim evde en ilgi çekici şey ne olabilir? Canavar varsa o ne yapardı? Kapıya onun için bir şey mi koysak acaba? Sosis mi sever, onu mu koysak?" gibi… Hikayeyi fantezi boyutlarda tutabilmek aslında bir sürü fobiyi bile engelleyebilecek bir şey. Çocuğun hayatında masalsı bir şey, sanatsal bir taraf olmalı. Her şeyi çok real yaparsanız korkular da artıyor. Çocuklarla sohbet etmek önemli! İncir çekirdeğini doldurmayacak konuları konuşmak belki de... Önemsiz şeyleri konuşmak: "Aa yağmur nasıl düştü su birikintisine, aa nasıl bir ses çıkardı" gibi...

Doğada olmak, planlama becerisi kazandırıyor

Çocuğun doğayı keşfetmesini sağlamanın belirsizlik duygusu ile ilişkisini açar mısınız?

Doğa çocuğu çok farklı şeylere adapte olmaya hazırlayan bir şey. Siz istediğiniz kadar oyun parkına götürün, oralarda bile bunu sağlayamıyorsunuz. Ailelerin çoğu, "Alalım çocuğumuzu deniz kenarında bir çakıl atalım"dan çok daha kolay bir şey yaparak avm'lere gidiyor maalesef. Bu da aslında takıntıyı çok geliştiren bir şey… Zaten avm'lerde dükkanların sırası bile aynı: Oyuncakçının yanında hangi kitapçı, kitapçının yanında hangi fastfood'cu var biliyoruz. Çocuklar için aslında böyle bir şablon oluşturuluyor. Sonra da çocuk tutturdu diye kızılıyor. İyi de çocuğun algısı için yaratılmış olan bu. Halbuki bir ormana veya başka bir doğal ortama gidilse çocuk kendi planlama becerisini geliştirecek. Orada yaprak ve sopa ile oynayacak veya ölü bir böceği kazıyarak çıkaracak. Bir şeyi takip etmek ve düşen bir dalın üstünden atlamak için harcayacağı vücut becerisi ile kaydırağa çıkmak arasında çok büyük bir fark var. Bir sürü farklı planlamalar yapması lazım. Vücudunun alışık olmadığı bir şey yapmak, bir yere tırmanmak, yağmurla barışık olmak, belki de ona da adapte olabilmek, vücudunda hissetmek, ona bir çözüm bulabilmek, bir şeyin altına gizlenmek… Dolayısıyla aslında bu çocuklar belki de ileride hakikaten bambaşka doğa olayları ile başa çıkmak zorunda kalacaklar, belki susuzlukla, kıtlıkla veya savaşlarla… Ama bunlara dayanıklılık çocukların iç gücünü geliştirmekle ilgili bir şey. O iç güç de alternatifli düşünebilmesini sağlayabilmekle olacak şeyler. Belirsizlikle baş edebilen çocuk, güçlü çocuktur. Stres altında da hislerine sahip çıkabilen, bu farkındalığını kaybetmeyen, ama ortamla adapte olabilip kendinden taviz vererek değil, duruma uygun tepkileri planlayıp yapabilen ve tüm bunlarla sosyal durumun getirdiği şartları dengeleyibilen çocuk demek. İlerisi için böyle yetişkinler gerekiyor.

Hazırlayan: Melike YILDIRIM

ARKADAŞINA GÖNDER
Çocuklarımızı belirsiz bir geleceğe hazırlamak
* Birden fazla kişiye göndermek için, mail adresleri arasına “ ; ” koyunuz
SON DAKİKA