Popüler müziğin iki önemli ismi; Hande Yener ve Serdar Ortaç. İkisi de yıllardır, dile dolanan şarkılara imza atıyor. Kariyerlerinde ayrı ayrı yol alan bu iki isim, Mert Ekren'in İki Deli isimli şarkısıyla düet yaptı. Müzik çevreleri eleştirse de, pop müziğin iki starı yaptıkları işten oldukça memnun. Peki nasıl oldu da geçmişte birbirini eleştiren ikili bir araya geldi? Geçtiğimiz yıl Serdar Ortaç'ın MS hastası olduğu ortaya çıktı. Ortaç ve sevenleri zor günler geçirdi. Fikir Hande Yener'den çıkmış. Hastalığın ortaya çıktığı günlerde Yener ve Ortaç tesadüfen bir AVM'de karşılaşmış. Ayaküstü sohbet esnasında Ortaç mutsuz ve yorgun olduğunu söyleyince, Yener'in aklına birlikte müzik yapma fikri o anda gelmiş. "Ölümlü dünya kafasına geçtim galiba o anda" diye anlatıyor durumu Hande Yener. İşte yıllar sonra bir araya gelen Yener ve Ortaç'ın anlatıkları...
- Birlikte düet yapma fikri nasıl ortaya çıktı?
- H.Y: Benim fikrimdi. Bir yıl önce bir AVM'de tesadüfen karşılaştık. O dönem MS hastalığıyla gündemdeydi. Ayaküstü hastalığından söz etti, yorulduğunu, mutsuz olduğunu anlattı... Sırtını sıvazlayıp, "Geçmiş olsun" demekle yetinip, onu yalnız bırakmak istemedim. "Müzik yapalım birlikte" dedim. O sırada aklımdan, bu kadar zamandır kurmadığımız dostluğu neden kurmadığımız, neden iletişim halinde olmadığımız geçiyordu. Ölümlü dünya kafasına geçtim galiba... "Kayıt yapalım gitsin, stüdyoda eğleniriz, yayınlamayız, bence seni bu iyileştirir" dedim. Çünkü doktorlar zaten yapacağını yapmış, biz de eğleniriz diye düşündüm. Şarkı aramaya başladık. Ve Mert Erken İki Deli'yi yaptı. Hemen stüdyoya girdik, bir maratonun içinde bulduk kendimizi. Günbegün değişti Serdar... Şarkı okumasıyla, fotoğraf çekimi arasındaki sürede daha iyileşmişti. İki saatte değil, üç saatte yorulur hale geldi. Gözümün önünde iyileşmesini gördüm. Yorulduğunu görüyordum ama dayanmak istiyordu. Ben de bu enerjiyi gördüm ve asıldım. Klipte de dövüştük.
ARAMIZDA BİR ATIŞMA HALİ VARDI
- Oysa elektronik müzik yaptığınız dönemde sizi en çok eleştirenler arasında Serdar Ortaç da vardı...
- H.Y: Evet öyle bir atışma hali vardı. Bir yıl falan sürdü o diyaloglar... Şimdi gülüyorum o hallere. Çok zeki birine deli muamelesi yapıldı o dönem. Ama tüm arkadaşlarımla aramı düzelttim. Eski günlere gülüp geçiyoruz.
- Şarkınızın ismindeki gibi delilik halleriniz var mı?
- S.O: Delilik oldukça ucu açık bir kavram. Çok fazla deli olduğumu söyleyemem.
- H.Y: En büyük deliliğim, kendi başıma böyle bir mesleğe karar vermem, cesaret etmem... Yıllarca yapımcı bulamadım, birçok kapıdan döndüm, birçok tatsız teklif aldım... Doğru kapıyı sezip, hissetmem lazımdı, bunu o yaşlarda becerebildiğim için hem deli olduğumu düşünüyorum hem de kendimi tebrik ediyorum. Bu arada evlilik kararı almak da en büyük deliliklerimden biri. Düşün göbek bağını görünce ağladım, "Ben şimdi ne yapacağım" diye... Ama hepsi olgunlaşmamı sağladı.
ZAMANSIZ OLMAYA KARAR VERDİM
- Toplumun nabzını en iyi tutan isimlerden birisiniz? Dinleyiciyi eğlendirmenin sırrı ne?
- S.O: Aslında bu insana Allah vergisi olarak doğuştan geliyor ama aynı zamanda gözlem ve empatinin de çok önemi var. İnsanların hissettiklerinin, sevdikleri ve önemsedikleri şeylerin farkına varabiliyorsunuz. İşte o zaman, karşı tarafa duygu geçişlerini doğru biçimde yapabiliyorsunuz. Sanırım sırrı bu.
-H.Y: Profesyonel olarak 15 yıldır bu işi yapıyorum. Onun öncesinde de vokal dönemim var... 20 yıllık bir gözlem ve yaşanmışlık var. Her gece farklı kişilere söylüyorsunuz. Nabzı tutmak çok önemli. Herkesin tansiyonu çok değişik ama ben hep yüksek enerjiliyim. Bugün Kırmızı aynı enerjiyi veriyor seyirciye... Yalanın Batsın da, Romeo da, Sebastian da aynı şekilde... İnsanları dansla, şovla başka bir dünyaya uçuruyorum. Bunu yaptığımı görmeden inmem sahneden. Şarkıcılıktan öte bir şey sahneye çıkmak. Hem show girl, hem en naif kadın olmalısın aynı anda... Disiplin çok önemli. Beslenmeme dikkat ederim, sahneye çıkmadan önce pek kimseyle konuşmam. Bir ateş topu bekliyorlarsa öyle bir şey çıkar karşılarına... Bir konser değil, bir anı olarak kalmak istiyorum hayatlarında.
- Aslında bizim jenerasyonun pop yıldızısınız... Ama şimdiki gençlik de sizi dinliyor. Nasıl oluyor bu?
- H.Y: Zamansız olmaya karar verdiğimde elektronik müzik yapıp, mayo giyip sahneye çıkmıştım. "Beni 50'mde de böyle göreceksiniz" demiştim. Bir dönem yeni nesle müzik yaptım ve onlarla tanıştım. Onlara beni annelerinin anlatmasına fırsat vermedim. Sanatın yaşı yok. Ürettiğiniz müddetçe karşılığını bulursunuz. Yalanın Batsın çıktığında kitleye baktığımda 7'den 70'e seyirciyle karşılaştım. Niye bu şarkı küçüklere hitap etsin ki? Onlar sahnedeki enerjiye ve müziğe takılıyorlar. Orta yaş sözlere takılıyor. Daha olgunlar bütününe bakıyor. Ya da torunu için beni dinliyor. Evlerde ve arabalarda ne izlenip dinleneceğine çocuklar/gençler karar veriyor. Onları gözardı etmemek gerekiyor. Değişim şart! Zirve önemli değil, zirvede kalmak önemli!
- S.O: Bizim zamanımızda duygular daha yalın ve yoğundu. Dolayısıyla ifade biçimimiz de öyleydi. Sanırım bundan kaynaklanan farklı bir enerji olabilir.
İŞİM BENİM AŞKIM
- Sizin için bu işin bir jübilesi var mı? Yoksa yıllar boyunca yaparım diyor musunuz?
- S.O: Tabii ki bir gün olacak. Her şeyden önce Allah'ın bize biçtiği bir zaman var. Ama onun dışında sağlığım ve şartlar elverdiği sürece yapmayı düşünüyorum. Çünkü işim benim aşkım.
- Klasikleşen bir şarkı yapmak artık o kadar kolay değil. Duygular mı azaldı?
- H.Y: Bizim mesleği sırrı, yaşanmışlık. Bir şey yaşarsınız, bir duygu çıkar ve odur dinleyiciyi saran. Yoksa oturalım kelimelerden bir şeyler yapalım. O günlük, eğlencelik bir şey olur, klasikleşemez. "Bu şarkı gerçekten yaşanmış" demeniz gerekiyor klasik olabilmesi için. Şarkının çıktığı an büyü gibi... Zorlama olmaz, bir yerine bir şey eklemen gerekmez.
- Aşk besliyor mu müzisyeni?
- H.Y: Çok. Ama aşksızlık da çok besliyor. O fena patlatıyor (gülüyor). Aşk önce besliyor, arkasından gelen ayrılıkla tüm birikenler dökülüyor. Hele ilk günler çok acılı çıkıyor. Mesela öyle bir şarkım var. Altay Çetin'in o zamanlar yaşadığı bir ilişki vardı ve bitmişti, Sen Yoluna Ben Yoluma'yı yazdı... Ben dinlerken ağladım çünkü biliyorum yaşananları...
- Şarkıya dönüşen büyük aşk hikayeniz var mı?
- H.Y: Dön bana, Acı veriyor, Romeo çok büyük aşk...
- Hande Yener'i nasıl bir popstar olarak tanımlıyorsunuz?
- S.O: Hande Yener pop müziğin en önemli isimlerinden biri. Çok pozitif bir enerjisi var. Ve bence Hande popun kraliçesi...
SERDAR ORTAÇ
Seni mutlu eden şeyin peşinden git!
- Sizin jenerasyondan bir Tarkan kaldı sanırım evlenmeyen... O da nişanlandı... Zor mu o kararı vermek?
- Zor olduğunu söyleyemem. Çünkü doğru insan karşısına çıkana kadar evlilikle ilgili bir şey düşünmüyor insan. Doğru insanla karşılaşınca bu verilmesi gereken zor bir karar olmaktan çıkıyor. İçgüdüsel, hiçbir şeyi sorgulamadan ve kendiliğinden gelen bir istek oluyor.
- Evlendiniz. Bu hayalini kurduğunuz bir yaşam biçimi mi?
- Kesinlikle mutlu ve huzurluyum.
- Nasıl bir eşsiniz?
- Eşim benim için ülkesinden ayrıldı ve İstanbul'a taşındı. Ve çok kısa zamanda da buraya çok iyi uyum sağladı. Chloe anlayışlı, sevgi dolu ve her şeyden önemlisi işime ve bana saygı duyuyor. Bu benim için de geçerli. Sanırım bu, bir evlilikte mutlu olmak için gerekli olan en önemli etkenlerden biri.
- Çocuk hayaliniz var mı?
- Tabii ki evlenen her çift gibi... Doğru zaman geldiğinde istiyorum.
- Sağlığınız ne durumda, bir ara epey korkuttunuz bizleri?
- Kendime ve beslememe biraz daha dikkat ediyorum, arada bir kontrole gidiyorum. Allah'a şükür gayet iyiyim.
- Hastalığınız size neler öğretti?
- Hayatın çok kısa olabileceğini, karşınıza her an beklenmedik ve aklınıza gelmeyen çok farklı bir sürpriz ile gelebileceğini... Ama sanırım en önemlisi; şu kısacık hayatta seni gerçekten mutlu eden her neyse onun peşinden gitmen gerektiğini...
- Doktorunuz bundan sonra hiçbir şeyi kafaya takma demiş? Hayata bakış açınızı bu yönde değiştirdiniz mi?
- Bu tam anlamıyla uygulayabileceğiniz bir şey değil. Ama eskisine göre bazı şeyleri çok daha az kafama takıyorum.
- Serdar Ortaç gözümüzün önünde bizimle birlikte büyüdü... Ve bu arada hataları da oldu. Tüm bunlar neler öğretti size, bundan sonrasına dair hayatınızı nasıl şekillendirdi?
- Gençlikle gelen şöhret ilk başta yanlışlar ve hatalar yaptırabiliyor. Ama zamanla hataları görüp, bundan ders alabildiğinizde bir şekilde bütün taşlar yavaş yavaş doğru yerlerini buluyor. Ben de hatalar yaptım ve hepsinden pişmanım.
- Peki sizi 'ünlü olma' hali yordu mu?
- Şöhretin peşinden gelen sorumluluklar ilk başta insanı yoruyor. Gençliğin verdiği heyecanla da birleşince zorlayıcı olabiliyor elbette. Fakat zamanla alışıyorsunuz, olgunlaşmanın getirdiği bir dinginlik de oluyor. Tüm bunlar sizi seven milyonlarca insanın sevgisiyle birleşince çok daha mutlu ve huzurlu oluyorsunuz. Hiçbir şey artık eskisi gibi sizi zorlamıyor.
HANDE YENER
Müzik dışında yaptığım her şeyin zaman kaybı olduğunu düşünüyorum
- Ömrünüzün büyük bölümünü markanız olan adınıza yatırım yaparak ve birçok şeyden fedakarlık yaparak geçirdiniz. Bu sizi bir kadın olarak zorladı mı?
- Hayat özel hayattan ibaret değil, mutluluk sadece sıcak bir yuva da değil. İşim yuvam. Ailem sevenlerim. Beş yaşımdayken de Hande Yener olacağımı biliyordum. Bunun için doğduğumun farkındaydım ve büyümeyi bekliyordum. Çocukken bile müzik dışında yaptığım her şeyin zaman kaybı olduğunu düşünüyordum. O yüzden bol bol müzik dinliyordum. Evcilikten sıkılıyordum, müzik dinlerken kendimden geçiyordum. Hayatımın ne olacağı belliydi yani. Evlendiğim dönem bana çok saçma gelmişti. Evliliğin hayatımda geçici bir dönem olduğunun bile farkındaydım. Çünkü öyle özgür bir iş ki bu. Kimse sizinle birlikte kanatlanıp uçarak yaşayamaz o hayatı. Hayatlar çarpışır. Olsun diye bir ilişki kurmak ve evlilik yapmak çok gereksiz. Özel hayatım müziğim. Aşk yanında güzel bir enerji desteği.
- Belki oğlunuzun dünyaya gelmesi içindir bu evlilik?
- Kesinlikle. Başlarda "Neden bu kadar erken evlendim, kaderim niye böyle?" diye çok sorguladım... Halbuki evlilik tercihini yapan da bendim. Çünkü müzik yapmak istiyordum ve ailem izin vermiyordu. Çocuk aklımla evlenirsem özgür kalacağımı sandım. Özgürleşirim, müzik yaparım, herkes de huzurlu olur diye geçiriyordum aklımdan. Kız çocuğu şarkıcı olmak istiyor, aile korkuyor... Hamile kaldım, evliliğimin birinci yılında oğlumu doğurdum. Tam "Kendimi niye yaktım" diye düşündüğüm bir sırada "Niye erken anne oldum?" soruları kafamda dolanmaya başladı... Şu an aynı sahneye çıkıyoruz, en güvendiğim, en rahat çalıştığım kişi o. Tüm ömrü boyunca beni görüp, gözlemlediği için tam bir sahne adamı olarak yetişti. Oysa benim gönlümde ne kadar müzik varsa onun gönlünde çocukken futbol vardı. Ama bir sakatlık geçirdi. Bir anda müziğe ilgisi arttı. Şimdi 25 yaşında ve işinde çok iyi.
- Nasıl koruyup kolladınız onu bunca yıl? Hiç ortalarda görmedik çünkü...
- Onu ikna ettim. Ünlü bir annenin oğlu olmanın çok önemli bir şey olmadığını, onun hayatının daha önemli olduğunu anlattım. Okul hayatını, arkadaşlıklarını etkileyecekti bu durum. Elbette arkadaşları kimin oğlu olduğunu biliyordu ama dengeyi koruyordum. Çok fazla şöhret çocuğu da yalnızlaştırıyor. Birgün okuluna ziyarete gitmiştim. Çocuklar müdürün kapısını yumrukluyordu. Efsane bir gün oldu. 5 bin kişi okul bahçesinde toplandı, kürsüde onlara seslendim, bir şarkı söyledim. Orada oğlum anladı durumu...
- Kulüp açma fikri nasıl ortaya çıktı?
- Geçen yaz bir beach açsak diye başladık. Yedi gün iş yapar hale geldik, Sebastian markası oluştu. Şimdi Karaköy'de açtık. Yaza tekrar Çeşme'de açmayı düşünüyorum, bir zincir kuracağız.