Beş yaşında katıldığı güzellik yarışmasında 1. olunca hayatı başka türlü akmaya başladı. Dokuz yaşına geldiğinde mesleğini çoktan seçmişti: Oyuncu olacaktı... Öyle de oldu. Bugün 28 yaşında, genç başarılı bir oyuncu. Yani tam anlamıyla izleyicinin gözünün önünde büyüdü. İşine çok emek verdi: Bale, binicilik, oyunculuk dersleri aldı. Hala da kendisini yetiştirmeye devam ediyor, durmaya niyeti yok. Fakat hep özel hayatıyla gündeme geldi Ceyda Ateş. Buğra Toplusoy'la yaşadığı ilişki hayatına damga vurmuş gibi. Genç oyuncu özellikle ilişkisine yönelik çıkan haberlerden rahatsız. Tam da bu nedenle özel hayatıyla ilgili konuşmama kararı aldığını söylüyor. Sorulara: "Mutluyum, her şey yolunda" diye cevap veriyor. Buğra Toplusoy'la ilişkisi devam ediyor. Ceyda Ateş, bir zamanlar büyük hatalar yaptığını ve her söylenene cevap verdiğini ama akıllandığını söylüyor: "İlk başlarda çok ciddiye alıyordum. Milyonlar izliyor sizi ve önyargılı yaklaşabiliyorlar. Bunlar beni çok huzursuz ediyordu. Sürekli açıklama çabasına giriyordum ve iş büyüyordu. Artık takmıyorum" diyor. Biz de Ceyda Ateş'le oyunculuğunu, hayatını, çocuk yaşta sektörde yer almanın zorluklarını konuştuk. Elbette sorular dönüp dolaşıp aşka geldi.
- Özel hayatın çok yazılıp çizildi, başka bir konudan başlayalım sohbete... İşine dair en büyük hayalin ne?
- En büyük hayalim beyaz perdede çok ağır bir dram oynamak. Savaşçı bir kadını, şizofren bir kadını oynamak çok isterim. Yani uç karakterler ilgimi çekiyor. Günün birinde bunu başaracağım.
- Neden bu uç roller seni çekiyor?
- Çocukluğumdan beri daha zor olan şeyleri başarmayı sevdim. İnsanların korktuğu şeyi yapardım, çok cesaretliydim. Black Swan filmini izlediğimde, oradaki şizofren balerin karaktere çok imrendim. Böyle bir karakter canlandırmak en büyük hayalim... Bir de Zeyna var... At üstünde, savaşcı... Böyle roller insanı çok yükseltiyor. Kötü kadın, iyi kadın oynamak elbette emek gerektiriyor ama diğerleri beni daha çok cezbediyor.
- Kötü kadını çok iyi oynadım ama...
- Jennifer Aniston'ı hem dramda, hem komedide görüyorsunuz. Türkiye'de biri kötüyü oynadığında o üstüne yapışıyor. Ondan sonra gelen senaryolar hep o yönde oluyor. Denemiyor bile kimse "Acaba bu kız iyi bir kadını nasıl oynar?" diye... Ama ben onu kırdım neyse ki... Bana inandılar ve ben o üzerime yapışan rolden sonra iyi bir kadını, köylü bir kızı canlandırdım. Düşünün Feriha'da sürekli makyajlı, mini etekli bir kızdım... Evlerden Uzak dizisinde bambaşka bir kızdım, saçlarım koyuya boyandı ve çok iyi tepkiler aldım. Ardından daha da uca gittim ve Yılanların Öcü'nde Zelda karakteriyle bir köylü kızı oynadım. Başörtülü, şalvarlı, sıfır makyaj gezen bir kız... Pudra dahi sürdürmüyordum. Bu projede ispatladım artık kendimi. İnsanların denenmesi lazım. Tamam hepimiz belli rollerle çıkış yapıyoruz ama üzerimize yapışmaması lazım. Yapımcıların karşısına gittiğimde hep "Türklere göre çok Avrupaisin" cevabını alıyorum. Yurtdışına gittiğimde, "Bizler gibisin, yerel özelliğin yok" diyorlar.
- Beş yaşından beri sektörün içindesin. Avrupa'da küçük yaşta bu işe girenler çeşitli travmalar atlattı. Sende durum ne?
- Dokuz yaşımdaydım, bale, binicilik, yabancı dil, tiyatro ve normal okul bir arada gidiyordu. Ailem konusunda çok şanslıyım, babam bana her şeyi gösterip anlattı ama tercihlerime saygılı oldu. Arkamdaydı ama sırtımda baskı değildi. Hep emin adımlarla yola devam ettim, küçük yaştan itibaren planladım hayatımı. Kendi geleceğimi düşündüm. Sonuçta çocuktum ve uçlara kayabilirdim, ego zehirlenmesi geçirebilirdim. Ne kadar uçarsanız hızlı çakılırsınız yere. Kimse o kadar havaya girmemeli. Bunu öğrendim yıllar içinde. Küçüktüm ama çok usta oyuncuların elinde büyüdüm. Fatma Girik mesela... Hâlâ onunla konuşurum ve öğütler alırım.
- Nedir en büyük öğüdü sana?
- Bana hep insanlığı öğretti. Sen ne kadar üst seviyede olursan ol, karşındaki insanla aynı seviyedesin. O saygıyı göstermelisin derdi. Set disiplinini, arkadaşlığı öğretti. Büyüyorsunuz zamanla. Bu işin içindeyim ama bir o kadar gerisindeyim. Bugüne kadar kimse beni gece yarısı abuk subuk hallerde görmemiştir. İşimi yapıp evime gelip kendi hobilerimle ilgilenmeyi istedim.
- Baban, annen ne iş yapıyor?
- Annem prenses gibi yetişmiş bir kadın. Babam ticaretle uğraşıyor. Ama bu sektörden çevreleri geniş. O yüzden benim için çok kolay oluyor her şey... Zaten yarışmaya da o vesileyle girdim. Neşe Erberk'in düzenlediği bir çocuk güzeli yarışmasıydı. Babamın bir müşterisi illa yarışmaya girmemi istemiş. 5 bin çocuk arasından seçildim. Altı yaşımda bir dizide oynamıştım.
- Hatırlıyor musun o günleri?
- Yarışmayı değil ama sonrasındaki yılları hatırlıyorum, dizilerde oynamaya başladım, kendim ezber yapıyordum. Dizide oynuyormuşum gibi gelmiyordu sanki bir hayal dünyasında gibiydim. Lahana bebeklerle oynayıp rol yapıyordum. Türkan Şoray'a anne demem gerekiyordu, "Benim annem var" dediğimi hatırlıyorum.
- Bale yapmışsın. At biniyorsun... Bunlar ne kattı sana?
- 12 yıl bale yaptım, binicilik devam ediyor. İnsanlar bunları çok bilmiyor ama. Jokeyler gibi binerim ata. Atla istediğim her şeyi yapabilirim. At ve bale ruhumu dinlendiriyor. Bana verilen yetenekler bunlar. Canım sıkıldığında müzik açıp kendi kendime dans ederim. Beni sakinleştiriyor. Atsa en özelim. Canım sıkıldığında gider dört nala koştururum atı ve gerginliğimi atarım. Kimisi koşarak rahatlar, kimi bir yeri yumruklar, ben at biniyorum.
- Herkesin oyuncu olmak istediği bir dönem bu. Rekabet ürkütmüyor mu?
- Yetenekli insanlara lafım yok. Onlar keşfediliyor. Birçok insan bu kadar eğitim almış, okumuşken bir anda biri pohpohlandığında bu herkese haksızlık ve saygısızlık oluyor. Bu sektör gül bahçesi değil sonuçta.
KENDİMİ ÇAKALLARDAN KORUYORUM
- Bardağın dolu tarafını mı görürsün?
- Bazen boş görmek istiyorum ve öyle görüyorum. Ne kadar plan yaparsak yapalım, ne kadar pozitif olursak olalım mutlaka bir şey çıkar. Planlar elbet bir yerde bozulur. Bir şeye pozitif baktığım halde olmuyorsa onu hayatımdan çıkarabiliyorum. Demek ki doğru değilmiş diyorum. Çünkü çıkartmazsanız karşınıza başka yoldan gelir. İşimle ilgili kendimi içsel olarak motive ederim. Tek mottom iyi niyetimi hiç bozmamak. Ne olursa olsun iyi niyetimi bozmuyorum. Özgür ruhluyum.
- Çok güzel bir kızsın. Bunun getirdiği sıkıntılar oluyor mu?
- Bu işin içindeyim ama kendimi korumayı ve bir adım geride durmayı biliyorum. Ama ne olursa olsun duygularımız var ve hataya düşebiliyoruz. Doğru olmadığını o anda görmüyorsun. Duygudur bu, aksini iddia edemem. Olabildiğince kendimi geri çekiyorum insanlardan. O kadar çok bu işin içindeyim ki, kimden ne gelebileceğini az buçuk tahmin edebiliyorum böyle olunca da kendimi çakallardan koruyorum (gülüyor). Ne kadar verirseniz insanlar o kadar bulaşır. Eğer bir şeyi istemiyorsanız dünyanın en büyük çakalı olsun kalenizi yıkamaz!
- Artık ilişkiler de çok suni...
- Sanallaştı her şey, herkes. Kadınlar da erkekler de güven vermiyor. Çıkarı için yaşayan o kadar çok insan var ki; doğal olarak eski duygular yok. Herkes bir beklentiyle birliktelik yaşıyor... Beklentisi varsa aşk yaşamak istiyor. Sahte şeyleri gördükçe her şeyden geri durma isteği geliyor bana... Ama kalbten bir sevgi istiyorsanız o sizi buluyor. Eninde sonunda doğru sevgi çıkıyor karşınıza...
HAYATTA KEŞKELERE YER YOK
- Bu sektörde seni en çok yoran şey neydi?
- İnsanların birini tanımadan bilmeden konuşmaları, yalan yanlış haberler... Takmamayı öğrendim ama öncesinde çok yıprandım. Hem duygusal biriyim, hem de yaşadığım hayat çok farklı ama çok farklı yansıtılıyor. Buna karşın işimde hiçbir zaman yorulmadım.
- Hakkında çıkan haberler nasıl etkiliyor seni?
- Eskiden çok üzülüyordum şimdi bakıp geçiyorum. Çünkü ailem de destek oluyor "Yine yazmışlar saçma sapan, seni bilen biliyor" diyorlar. Takmamayı öğrendim. İlk başlarda çok ciddiye alıyordum. Milyonlar izliyor sizi ve önyargılı yaklaşabiliyorlar. Bunlar beni çok huzursuz ediyordu. Sürekli açıklama çabasına giriyordum ve iş büyüyordu. Artık takmıyorum.
- Sonuçta genç bir kadınsın... Ekran önünde büyümüşsün. Sıradan bir kız olsa zaten senin yaşadıklarını yaşayacaktı ama bu kadar yargılanmayacaktı... Bu üzücü değil mi?
- Benim dışarıdaki Ayşe ya da Fatma'dan hiçbir farkım yok. Yaptığım iş göz önünde. Boşanabilirsiniz, sevgilinizden ayrılabilirsiniz bunu normalde de insanlar yaşıyor ama bu kadar büyük olaylar olmuyor. Bunu abartıp büyütmeye gerek yok. O kadar çirkinleşen yazılar ve insanların hayatını etkileyen haberler yapılıyor ki... Üzücü. Hayatım boyunca rahat biriydim. Hiçbir zaman kaçmadım. Ne olduysa söyledim, dolambaçlı işlere girmedim. Ne yaşamak istiyorsam onu yaşadım hayatımda ve bunu gizli saklı yapmadım. Özel hayatın gündeme gelince yaptığın işin önüne geçiyor. Yazarken, çizerken, yorum yaparken insan olduğumu unutuyorlar, ailemin olduğunu unutuyorlar. Hadi onları geçtim ilerde çocuğum olduğunda internette annesini araştırdığında niye böyle haberlerle karşılaşsın?
- Tüm yaşadıklarına bakınca cesur bir kadın olduğunu düşünüyorum. Öyle misin?
- Yaşanması gerektiği anda yaşarım hayatı. Bir şey yaşayacaksam en dolusu ve en güzeliyle yaşarım. Bir kere geliyorsunuz hayata ve hayatta keşkelere yer yok. Babam da "Doğruyu yanlış yaparak göreceksin" der. Yanlışlarım da oluyor ama onları deneyimleyip öğreniyorum ve büyüyorum. Hayatı yaşayarak öğreniyorum bu anlamda cesurumdur. Belki bu nedenle karakterim güçlü. Ne düşünürseniz bir süre sonra o size geliyor. Ne kadar iyi düşünürseniz onun kat be katını alıyorsunuz.