Dergi hayatı settekinden eğlenceliymiş

Son dönem televizyon ekranlarındaki birbirinden enerjik yaz dizilerini takip etme şansınız oldu mu? Bir dönem dizilerdeki ana karakterler ya butik açıyordu ya da tasarımcı olmuştu.
Oysa bu yaz bir şeyler değişti ekranlarda. Arka arkaya vizyona giren dizilerdeki karakterler ya reklamcı ya gazeteci ya da dergici... Bir moda editörü olarak da atv'de yayınlanmaya başlayan Seviyor Sevmiyor dizisini ilk kez izleme şansı yakaladığımda bir anda dergicilik dünyasının o büyülü atmosferini ekranlarda gördüğüm için heyecanlandım.
Yıllar önce henüz bu mesleğe yeni yeni adım atarken izlemeye başladığım Sex and the City dizisinde Sarah Jessica Parker'ın canlandırdığı gazeteci ve dergici Carrie Bradshaw karakteri nasıl bana ilham kaynağı olduysa eminim atv'nin yeni dizisi de birçok genç için ilham verici...
Dizide kadın moda dergisi Go Flamingo'da yaşanan olaylar, yayın yönetmeni ve stajyer arasındaki gerilim, moda editörlerinin stil çekimleri için harcadıkları emek, güzellik editörünün kozmetik ürünlerinin arasında kaybolması, konular editörünün diğerlerinden daha farklı havası insanı etkilemeyecek gibi değil...
Haber toplantımızda diziden bahsederken, dizinin dergi kadrosunu grubumuz bünyesinde yer alan Cosmopolitan dergisinin ekibiyle bir araya getirelim dedik. Cosmopolitan'ın Yayın Yönetmeni Özlem Kotan da, Seviyor Sevmiyor ekibi de bu teklifi heyecanla ve büyük bir mutlulukla kabul etti...
Dizinin senaryosu yazılırken Kotan ile de görüşülmüş olması, dizide Go Flamingo kapaklarının ardında aslında Cosmopolitan dergisinin farklı sayılarının yer alması da iki ekibi farklı bir şekilde birbirine bağlayan detaylardı. Ve ardından Cosmopolitan, Go Flamingo ekibini ofisinde ağırladı. Oyuncular dergide gerçekten neler olduğunu öğrenmeye, dergi editörleri de kendi mesleklerini televizyona taşıyan oyuncularla konuşmaya çok hevesli olunca ortaya hem şahane bir sohbet çıktı hem de hep beraber çok keyifli vakit geçirdik...

MODA DÜNYASI MESAİ İSTİYOR
Cosmopolitan Türkiye'nin Yayın Yönetmeni Özlem Kotan dizide Go Flamingo'nun Yayın Yönetmeni Gökhan Alkan, Kotan'ın odasında bir araya geldi.
Diziyi keyifle izlediğini söyleyen Kotan, dizideki Yiğit karakterinin aşırı sert olmasından pek de hoşnut değildi. İki üniversite mezunu Alkan, odayı heyecanla inceledi...
Tabii ki ortada dizide gördüğünüzden çok daha sıcak, samimi bir atmosfer vardı... Kotan'ın duvarı sayısız Cosmopolitan dergi kapağıyla bezeli odasında iki yayın yönetmeni konuşmaya daldı... Ben de o arada sorularımı kendilerine yöneltmeye başladım...
- Dizide oldukça sert bir karakteri canlandırıyorsunuz. Ben genç bir kız olsam dergide çalışmayı hayal etsem korkardım cidden sizden...
- Gökhan Alkan: Öyle demeyin. Yiğit karakterimiz oldukça zor bir görevi yüklenmiş durumda. Eğer yönetimi altında dergi başarısız olursa, dergi üç ay içinde kapanacak. Düşünebiliyor musunuz o kadar insanın işi ve hayatı tamamen ona bağlı... Bu yüzden de Yiğit tam bir işkolik, bulunduğu durum gereği de ister istemez sert... Amerika'dan bu motivasyonla gelmiş.
- Peki senaryoda ilk andan itibaren sizin bu kadar sert olmanız mı ön görülüyordu?
- G.A: Aslına bakarsanız hayır. Bu kadar sert olmayacaktım. Bir çekimde ben biraz daha sert bir tepki verdim ve sanırım yönetmenimiz bundan hoşnut kaldı. O andan sonra da benim karakterim daha da sert bir çizgide ilerledi.
- Stajyerle aranız biraz limoni...
- G.A: Olmaması imkansız. Bir tek baskıya gidecek sayfaları silmesi eksik kalıyor. Olmayacak anlarda olmayacak şeyler yapıyor, yayın yönetmeni de ister istemez tepki veriyor.
- Neye göre seçilir bir dergide stjayer, bu kadar panik olan bir stajyer çalışabilir mi bir dergide?
- Özlem Kotan: Dizideki stajyer karakteri oldukça uç bir örnek aslına bakarsanız. Bu tarz insanlar pek yer almaz dergilerde. Gelen insanı tabir-i caizse gözlerinden tanırız. Üç günde bir insanın kapasitesini anlarsınız. Meraklı mı, ilgili mi, bu işi öğrenmek istiyor mu? Tembelse ya da dergiciliği hoşça vakit geçireceği renkli ve eğlenceli bir ortam olarak algılıyorsa buralarda barınması zordur. Dışarıya farklı yansıyor olabilir ama iş yükümüz çeşitli ve ağırdır bizim.
- Peki dürüst olalım, dergilerde sert midir yayın yönetmenleri? Korkulacak karakterler midir?
- Ö.K: Yiğit açısından bakılırsa konuya; kapanma aşamasında olması derginin tabii onun da omuzlarına daha fazla yük binmesine neden oluyordur. Ancak gerçek hayatta bizimki gibi yaratıcılık isteyen işlerde sert tavırlar çalışanların motivasyonunu kırar. Bunu asla istemem.
- Hiç dergide çalışma, bir dergi atmosferini koklama şansınız oldu mu çekimlerden önce?
- G.A: Bir dergiye gittim, çalışma ortamını gördüm. Ama itiraf edeyim, burası benim gittiğim dergiye göre çok daha eğlenceli ve havalı.
- Ne hissettiniz Cosmopolitan'a ilk adım attığınızda, sonuçta Go Flamingo'nun da ilham kaynağı... Beklediğiniz gibi bir yer mi?
- G.A: Dediğim gibi yaşayan, enerjisi yüksek bir yer. Settekinden daha eğlenceli. Belli burada insanlar birlikte çok zaman geçiriyor ve belli ki keyifli vakit geçiriyorlar. Tatlı bir yer diyeyim. Bence dergide çalışmak çok zor. Yüzlerce sayfalık iş yapıyorsunuz. Matbaa haftasına kadar tüm bu işlerin bitmesi gerekiyor. İnsanı yoran ve yıpratan anlar da yaşanıyordur eminim.
- Yiğit Balcı karakteri cidden çok iddialı... Yakın mı onun giyim tarzı size?
- G.A: Ben fiziğime yakıştırdığım şeyleri giyen biriyim. Canlandırdığım karakter ise bu işin uzmanı. Bu karakteri canlandırmak beni modaya daha da yakınlaştırdı. Moda dünyası cidden mesai istiyor. Şu an sosyal medyadan da daha çok şey takip ediyorum modayla ilgili. Karakteri okuduğumda, giyinmek cidden bir mesai diye geçirdim. Sokakta yürüyen 10 kişiden 7-8 kişisinin bakması gerekiyor size düşünsenize.
- Bir yayın yönetmeni nasıl olunur?
- Ö.K: Okullu olmak şart. Edebiyat, basın yayın veya iletişimle ilgili dallardan birinde üniversite bitirmiş olması faydalıdır bence. Ben Saint Benoit ve İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Filolojisi mezunuyum. Yazmayı, çizmeyi hep çok sevdim. Yani kompozisyonu, hayal gücü ve kalemi kuvvetli olsun. Günümüzde herkes herşey yapıyor!
Sonra da traji-komik hatalar gündemi meşgul ediyor. Özellikle Cosmopolitan gibi lisanslı bir derginin başında olmaksa hedef; yabancı dil şart. Bugün dünyanın 65 ülkesinde 100'e yakın dildeki Cosmopolitan edisyonlarını ve dünyada olan biteni sadece anadilimiz ile takip edemeyiz.
- Var mı sizin bu iki dergiye dair bir anınız?
- G.A: O zaman itiraf edeyim benim bir Cosmo Girl anım var. O zamanlar tiyatroya yeni başlamışım. Oyunculuk eğitimi alıyorum. Aynı okulda bir arkadaşımız var, ismini söylemeyeyim ancak o dönem popüler bir arkadaşımız diyeyim... Cosmo Girl'den bir ekip onun fotoğraflarını çekmek için geldi okula. Ben de köşede oturuyorum. Biri yanıma geldi "Seni de ayın yakışıklısı yapalım mı?" dedi... İlk röportajımdı...

BİZDE TOPLANTILAR KEYİFLİ GEÇER
Ankara Devlet Tiyatrosu Tiyatro Bölümü'nden mezun Gerçek Alnıaçık, dizide moda editörlüğü ve yazı işleri müdürlüğü görevlerini yürütüyor.
Dizide sade ve şık bir tarzı var. Cosmopolitan'ın moda editörü Simge Yücepur ise çekimler için normalde ayağından çıkarmadığı sneaker'larını bizim için bir yana atıp şık stilettolarıyla karşımıza çıktı.
- Herkes moda editörü olma merakında. Ne yapar moda editörü?
- Simge Yücepur: Bir çekimin A'dan Z'ye her şeyiyle uğraşır. Diğer çekimler için kullanılacak kostüm ve aksesuvarlara da o el atar.
- Nasıl yapılıyor o güzel moda çekimleri?
- S.Y: Toplantılara sezon trendleri, ilham aldığım görseller hatta yurt dışı çekimlerine dair görsellerle katılıyorum. Tüm ekip konuşuyoruz nasıl bir tema üzerinden nasıl bir çekim yapalım diye. Ondan sonra çekim için kıyafet ve aksesuvar toplama işi başlıyor. Modeller belirleniliyor. Çekim yerine, fotoğrafçıya, saç ve makyajın kime emanet edilineceğine karar veriliyor. Ardından da çekimler gerçekleştiriliyor.
- Dizideki toplantı sahneleri çok gergin geçiyor? Cosmopolitan'da böyle midir toplantılar?
- S.Y: Tam tersine çok keyifli geçiyor. Genelde bina içinde değil bambaşka bir mekanda, hepimizin daha rahat olabileceği bir atmosferde toplantı yapıyoruz. Zaten böyle kreatif bir işte gergin bir toplantı sonrası bizden çok da verimli öneriler çıkabileceğini de sanmıyorum. Her birimiz aklımızda olan, duyduğumuz, merak ettiğimiz şeyleri ortaya seriyoruz. Birlikte konuşuyoruz, geliştiriyoruz. Ardından da hep birlikte karar verdiğimiz konuları sayfalara taşıma süreci başlıyor.
- Nasıl bir eğitim alınmalı moda editörlüğü yapabilmek için?
- S.Y: Ben gazetecilik mezunuyum. Ne yaparsanız yapın, ne eğitimi alırsanız alın bir moda editörünün yanında staj ya da asistanlık yapacağınız bir süreyi kabul etmeniz gerekiyor. Ben 4 yıldır Cosmopolitan'dayım ve asistanlık yaparak bu işe başladım. Bir çeşit çırak-usta ilişkisi ya da bu tarz bir yoğrulmadan geçmeniz gerekiyor. Zaten tüm dünyada da hala bu şekilde işliyor bu iş. Egoyu bir yana bırakmak lazım. Yani tasarım okusanız da moda editörlüğü yapmak bambaşka bir şey. Tabii bir de bir dergiye bağlı değilseniz lütfen kendinizden "Ben moda editörüyüm" diye bahsetmeyin. Instagram'da ya da başka bir sosyal medya platformunda bir şeyler paylaşıyor olmanız da bu işi yapabildiğiniz anlamına gelmez, herkesin biraz zevki var sonuçta. Ya da kendi kendinize iyi giyinmeniz, bu işten anladığınız anlamına gelmez.
- Okur musunuz Cosmopolitan?
- Gerçek Alnıaçık: Bir dönem en çok okuduğum dergi.
- Meraklı mısınız modaya?
- G.A: Bu rol öncesi pek değildim sanırım ancak setteki dergi atmosferi bile bizi o kadar etkiledi ki hepimiz modadan daha çok etkilenmeye, moda üzerine daha çok kafa yormaya başladık. Eskiden moda terminolojisine çok da vakıf değildim şimdi cidden öğrendim. Bu dizi bana inanılmaz bir yol gösterdi.
- Nasıldır moda editörleri, süslü müdür?
- S.Y: Yok aslında. Tarzınız olması çok daha önemli. Mesela dizide en tarz sahibi olan karakter stajyer.

MAKYAJA İLGİM ARTTI
Bir moda ve kadın dergisinin olmazsa olmazlarından biri kesinlki le güzellik editörü. Cosmopolitan'ın güzellik editörü Damla Durak ve Go Flamingo'nun güzellik editörü Zeynep Tuğçe Bayat belki de tüm ekip içinde halleri tavırları en çok birbirlerine benzeyen ikiliydi.
Bunda Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu Bayat'ın sıkı bir Cosmopolitan okuyucusu olması ve karakterine hazırlanırken Durak'ın yazılarını da takip etmesi belki de bir etken olmuştur. İkili birbirlerini görür görmek 40 yıllık arkadaş gibi sohbete başladı.
- Güzellik editörlüğü nedir biliyor muydunuz bu rolü kabul etmeden önce?
- Zeynep Tuğçe Bayat: Aslına bakarsanız çok bilmiyordum. Rolü kabul eder etmez profil profil bakmaya ve güzellik editörlerinni yazılarını da tabii ki daha sıkı bir şekilde takip etmeye başladım.
- Gerçek bir moda editörü karşınızdayken ona sormak istediğiniz bir soru var mı?
- Z.B: Her şeyi nasıl bilebiyorsunuz Damla Hanım?
- Damla Durak: Ben de stajyer olarak başladım bu işe. Zamanla kendi ilgi alanınız üzerinde daha da fazla bilgiye sahip olmaya başlıyorsunuz. Çünkü bir yandan çok da büyük bir sorumluluk. Szii okuyan binlerce insana "Şu ürünü kullanın", "Bu üründen memnun kalacaksınız" diyorsunuz. Ve insanlar sizin önerilerinizden yola çıkarak alışveriş yapıyor ve bu ürünleri kullanıyor. İnsan zamanla ürünler ve içerikleri hakkında daha çok bilgi sahibi oluyor. İşin uzmanlarına daha çok danışıyor, laboratuvarlardan, doktorlardan bilgi alıyor.
- Peki güzellik editörü makyaja meraklı biri midir?
- D.D: Kozmetiğe ilgim vardı. Ama ben doğallıktan yanayım. İlla çok makyaj yapan biri olmanıza gerek yok. Ama çok ürün deniyorum ve gerçekten de başarılı bulduklarımı deniyorum.
- Siz meraklı mısınızdır makyaja, kozmetiğe?
- Z.B: Bu rolden sonra sosyal medyada makyaj sayfalarını, makyaj trendlerini daha çok takip etmeye başladım. Mesela artık setteki makyözümüze "Böyle bir şey deneyelim mi?" diyorum. Ürünlere, markalara, uygulamalara tabii ki meraklı olmaya başladım.
- Dergi atmosferi hayal ettiğiniz gibi mi?
- Z.B: Evet. Masalar dopdolu. Yaşayan bir alan. Mesela Damla Hanım'ın masası kozmetik ürünlerle, aynalarla dolu... O masalarda saatler geçirdiğiniz çok anlaşılıyor.
- Beklediğiniz gibi bir güzellik editörüyle mi karşılaştınız?
- Z.B: Evet Damla Hanım'ın yazılarını zaten okuyordum. Tam da beklediğim gibi biri var karşımda.
- Nasıl bir eğitim almalı bir güzellik editörü?
- Z.B: Ben gazetecilik mezunuyum. Yazı yazmanız ve kaleminizin güçlü olması çok önemli. Onun dışında bu konuya ilgi duymanız gerekiyor. Yeni bilgilere de açık olmanız lazım.

STAJYERKEN BENİ DE İŞLETTİLER
Dizide stajyer Deniz karakterini canlandıran Zeynep Çamcı, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü mezunu. Oyunculuğun yanı sıra eşiyle birlikte bir de reklam ajansı olan Çamcı aynı dizideki gibi sakin ses tonu, enerji dolu gözleriyle insanın kalbini çalacak bir samimiyette.
"Güneş gözlüğü merakım var. Koleksiyon yapıyorum" diyen Çamcı, rolü gereği sık sık stajyer olduğu o günleri ve şirketlerinde staj yapan gençleri anıyor. O kadar samimi ki Cosmopolitan'ın stajyeri Melek Salman'ı yanına çekiyor "Anlarım ben senin derdinden" diyor...
- Nasıl sevdiniz mi Cosmopolitan'ın atmosferini?
- Zeynep Çamcı: Aynı reklam ajansları gibi aslına bakarsanız. Ben de İletişim Fakültesi mezunuyum. Dolayısıyla staj yaptığım yerler buradan çok farklı değildi. Zaten bizim dizide dergi çekimlerini yaptığımız mekan da eski bir reklam ajansı...
- Siz de staj yapmışsınızdır. Var mı o günlerinize dair anılar?
- Z.Ç: Olmaz olur mu? Bizim sektörde ilk geleni, stajyeri muhakkak işletirler. Herhalde aynı şey yazılı medya için de geçerlidir. Bana da "Pembe kamera tozu getir" dediler mesela. Biliyorum öyle bir şey yok. Ama insan "Ay şaka mı yapıyorsunuz?" denmiyor... Ben de yaklaşık bir saat ortalarda dolandım, bakındım bile bile böyle bir şey olmadığını. Sonra yanlarına gidip "Eflatun tonlarında varmış, o yüzden getirmedim" dedim. Neyse bir şey demediler, şakayı da daha uzatmadılar...
- Diziyi izliyor musunuz bir dergi stajyeri olarak?
- Melek Salman: Evet. Dergide staj yapmayı çok istiyordum zaten. Uzun zamandır hayal ettiğim bir işti. Moda bloğum da vardı ve o yüzden bu işin profesyonel bir şekilde nasıl yapıldığını görmek istedim.
- Size de şaka yapıldı mı?
- M. S: Yok buradaki ekip çok tatlı. Aynı bir aile ortamı gibi. Herkes birbirine sıcak davranıyor, yardımcı oluyor.
- Dizide canlandırdığınız karakteri seviyor musunuz?
- Z.Ç: Sakar gibi görünüyor ama aslında sakar bir kız da değil. Ancak olmayacak anda, inanılmaz ters bir şeyler yapıyor.
- Giyinmeye meraklı mısınız, modayla ilgilenir misiniz?
- Z.Ç: Modayı takip ediyorum ve çok seviyorum. Düzenli olarak bir kadın dergisi alıp okuma alışkanlığım yok ancak dergi bulduğumda da alıp bakmayı sayfaları karıştırmayı çok seviyorum.
- Peki sizin tarzınızın, canlandırdığınız karaktere bir yansıması var mı?
- Z.Ç: Evet. Senaryoyu okurken hemen kendimden de bir şeyler eklemek istedim. Sonuçta karşımızdaki gibi kendi ruh haline göre giyinen hatta ciddi bir tarzı olan bir kız. Onun ayağındaki siyah ayakkabılar tamamen benim fikrimdi mesela. Ben de aynısından vardı ve benzerlerini yaptırdık. Ayrıca canlandırdığım karaktere kendime ait aksesuvarlar eklemeyi de çok seviyorum. Bence Deniz, tamamen hissettiği gibi giyiniyor. Onu canlandırmak eğlenceli.
- Kendi şirketiniz de var ve oraya da stajyerler alıyorsunuz. Neye göre seçiyorsunuz stajyerleri ya da neye göre sizinle kalmalarına karar veriyorsunuz?
- Z.Ç: Gözlerinden ışık ve mutluluk saçan her insan bizimle kalsın istiyorum. İyi niyetli olsunlar, çalışsınlar... Saygılı bir şekilde kendi doğrularına göre "Hayır" demeyi bilen gençlere de çok büyük saygım var.

DERGİNİN EN ÖNEMLİ KARAKTERİ
İçerik editörü ya da konular editörü kesinlikle bir derginin en önemli isimlerinden biri... Çekimler dışında kalan yazılı metinlerin büyük kısmı tamamen onun ellerinden geçiyor sonuçta.
Elif Öksüz ve Yiğit Kirazcı'yı yan yana getirdiğimde bir anda dergilerden, kitaplardan, tezlerine kadar birçok konuda konuşmaya başladılar. Belki her ikisinin de Bilgi Üniversitesi mezunu olması bunda etkili oldu. İletişim Fakültesi Reklam Fakültesi'nden mezun olurken modayı eleştiren bir tez yazdığını söylese de Kirazcı, sıcak bir atmosfere sahip dergiye gelmekten oldukça mutlu görünüyordu.
- Senaryoyu okudunuz ve karakterinize bürünmeniz onun nasıl bir karaktere sahip bir yerde çalıştığını anlamanız gerekiyor. Ne yaptınız ilk iş?
- Yiğit Kirazcı: Bir gazeteci arkadaşımı aradım ve ofislerine gelip biraz gözlem yapmak istediğimi söyledim. Burası gibi değildi tabii ki gazete. Gazete atmosferi tamamen farklı.
- Nasıl bir fark gözlemlediniz gazete ve dergi arasında?
- Y.K: Burada tabii ki giyim-kumaşa daha çok dikkat ediliyor. Herkes bakımlı ve şık görünüyor.
- Peki sizce ne yapar içerik editörü?
- Y.K: Her konuda bilgisi olması gereken kişi... Dünyayı takip etmesi, her yaşanandan haber çıkarması gereken kişi diyebilirim.
- Elif Öksüz: Bütünlükten sorumlu. Gündemde ne varsa, bunlardan nasıl haberler yapılabileceğini belirleyen ve bu haberleri yapan kişi diyebiliriz.
- Farklı bir karakter canlandırıyorsunuz. Bir gizem içinde. Varlıklı ama otobüsle gezen, işinde iyi olan ancak çok da her şeyi ciddiye almıyormuş gibi görünen bir karakter...
- Y.K: Hayata bakışı daha farklı. Tuna dünya vatandaşı olma derdinde. Varlıklı bir çocuk. Derdi kendini göstermek değil. İçinde insan sevgisi var, rahat, insanları olduğu gibi kabul ediyor.
- Modaya bakışınız nasıl?
- Y.K: İnsanların kendilerini ifade edebilmek için birbirinden farklı birçok yol kullanmaları yerine modayla kendilerini ifade ettiklerini söylemeleri bana garip geliyor. Giydiklerimize göre kategorize edilmemiz ya da bu mantalite de bana çok uzak. Benim için işlevsel bir amaca hizmet etmeli üzerimdeki kıyafetler. Mesela 5 liraya bir tişört alıp giyebilirim. Ancak her gün koşuya giderken giydiğim spor ayakkabısına daha fazla para harcayabilirim.
- Zor mudur konular editörü olmak?
- E.Ö: Derginin baştan-aşağa her şeyini biliyorsun. Derginin en önemli karakterlerinden bir tanesi bence. Çok kaynağın var ve çok şeyden haberdar olman gerekiyor.