Grandmedical Manisaspor, geçen haftanın en çok konuşulan takımı oldu. Küme düşmelerinden çok, düştükleri içler acısı durumla gündeme geldiler. Elazığ deplasmanına
18 saatlik bir otobüs yolculuğu ile gitmeleri, sahaya çıkan 11 dışında
kulübede sadece tek yedek oyuncu olması konuşuldu günlerce. Maçın başlama düdüğü ile birlikte Manisaspor'lu oyuncuların başlattıkları
1 dakikalık eylem de yansıyordu ekranlara. Son düdük çaldığında 8-1'lik ağır bir yenilgi sonrası matematiksel olarak ta küme düşmeleri kesinleşmiş ama Elazığ tribünleri küme düşen takımı tribünlere çağırıyor, ve tribünler
"Manisa" tezahüratları ile yankılanıyordu. Bu sevgi seline alışık değildi sahaya çıkanlar. Zira kendi evlerinde böyle bir
sevgi ve kucaklaşma yaşamamışlardı.
Son yıllarda yaşanan, ama bu sezon başında tavan yapan bir ilgisizliğin bedelini ödüyordu koskoca camia. Silinen puanlara, ödenmeyen borçlara, sahaya çıkan futbolcuların biriken alacaklarına çözüm aramaları gerekenler her başarısız sonuçlardan sonra faturayı teknik adamlara keserek eşi benzeri görülmemiş bir teknik adam kıyımına gidiyorlar ve günü kurtarma uğruna takımın geleceği adına büyük bir günah işliyorlardı. Oysa Sait hoca, Fatih hoca ve en son gelen Taner hoca ve sahaya çıkanlar oyuncular da, bu düşüşün en masum kişileri olarak kalacaktır akıllarda. Bu penceren baktığımızda da
"Kim Düştü" sorusu geliyor akıllara. Takım ve teknik adamlar mı, yoksa efsane takımı bu duruma getiren yöneticiler mi?