Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak kendilerini Türk toplumunun bir parçası gördüklerini belirten azınlık temsilcileri, ancak Yunanistan, İsrail, Ermenistan veya Kıbrıs'ta meydana gelen olaylardan dolayı bir anda kendilerine düşman gözüyle bakılmasından dert yandı. Bu şikâyetlerini hararetle ve açık yüreklilikle dile getiren azınlık üyelerinin ortak paydası ise şikâyet ve sorunlarına kulak verip hükümete aktaracak birilerini bulmuş olmalarından kaynaklanan memnuniyet... Diğer bir memnuniyetleri de Atatürk sonrası cumhuriyet döneminde ilk kez görev başındaki bir hükümetin azınlığın şikayetlerini dinlemesi ve geçmişteki hataların düzeltilmesi için gösterdiği (Büyükada Rum yetimhanesinin Patrikhane'ye, Ortaköy Rum okulu binasının Rum cemaatine iadesi gibi) çabalar ve bu sayede geri kazandıkları özgüven duygusu...
HAKLAR VE SORUNLAR AKADEMİK PLATFORMDA
İstanbul'da düzenlenen toplantıdan sonra azınlık temsilcileri, sözlerini Ankara'da da dile getirme fırsatı buldu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi'nde geçen hafta düzenlenen konferansa azınlık temsilcilerinin dışında akademisyenler ve avukatlar katıldı. Gayri Müslim cemaatlerin temsilcileri, tüzel kişi olarak kabul edilmedikleri için daha önce Türkiye yargısında şikâyetlerini dile getiremediklerini ve bu yüzden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitmek zorunda kaldıklarını belirtti. Bu anlamda verilen bir örnek, Aziz Nesin'in "Yaşar ne yaşar ne yaşamaz" adlı eserini anımsatan, Büyükada Rum yetimhanesi süreci.
ÖRNEKLERLE ANLATTILAR
Avrupa'nın en büyük ahşap binası olan Büyükada Rum Yetimhanesi 1903 yılında Osmanlı yönetimi tarafından Patrikhaneye tescil ediliyor. 1927'de mülkiyeti yine Patrikhaneye tescil edilerek tüzel kişiliği kabul ediliyor. Ancak Patrikhane, ileriki yıllarda devlet tarafından el konulan yetimhanenin iadesini talep ettiğinde, tüzel kişiliği olmadığı için bu talep geri çevriliyor. Patrikhane'nin 2002'de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde açtığı dava sonucunda da yetimhanenin mülkiyeti Patrikhaneye iade ediliyor. Atatürk sonrası dönemde çeşitli azınlık mallarının yüzde 90'ına çeşitli gerekçelerle el konulduğu da konferansta dile getirilen hususlardan... Ankara'daki konferansta, yeni düzenlemelerle geçmişte yapılan haksızlıkların düzeltilmeye çalışıldığı belirtildi. Azınlık temsilcileri de bugüne kadar karşılaştıkları bu tür hukuki sorunların bir ölçüde giderilmesi için gösterilen çabalar nedeniyle hükümeti tebrik etti.
HÜKÜMETİN ADIMLARI UMUTLARI PEKİŞTİRİYOR
İstanbul'daki Akil Adamlar toplantısında ve Ankara'daki konferansta cemaat vakıflarını temsil eden Lakis Vingas, vakıfların tüzel kişiliğinin kabul edilmemesinin çok büyük bir engel olduğunu, ancak hükümetin açılımlarıyla bu sorunun giderilmesi için cemaatlerin yaptığı çalışmaların çok anlamlı olduğunu belirtti. Vingas, "Azınlık olarak her zaman ürktüğümüz, karar alma merkezi Ankara'ya ilk kez gelerek karşılaştığımız bu sorunları masaya yatırmış olmamız bile büyük bir başarı. Bunda, Ankara'nın azınlıklarla karşı daha açık olmasının rolü var" dedi. Ayrıca anayasanın düzenlenmesi sürecinde fikirlerinin alınmasının kendilerini mutlu ettiğini söyleyen Vingas, "Bu süreçten olumlu sonuçlar alınırsa İstanbul'dan göç eden Rum asıllı Türk vatandaşlarının yurda dönüşleri düşünülebilir mi?" sorumuzu da "Niçin olmasın? Herkes demokratik ilklere saygı gösteren, hukuk devleti kurallarını uygulayan özellikle de kendi toprağı olarak gördüğü ülkede yaşamak ister. Bu hükümet de bu yolu izlemek istediğinin işaretlerini veriyor" diye yanıtladı. Zoğrafyon Rum Lisesi eski müdürü, 85 yaşındaki Dimitris Frangopulos ise TA NEA gazetesine verdiği demeçte "15-20 yıl sonra sizce azınlığın durumu ne olur?" sorusuna, "Endişeliyim. Gençlerimiz ülkemizi terk edip duruyor. Bizi bu topraklara asırlarca bağlayan tarihimize saygı göstermemiz gerekiyor" yanıtını verdi.