Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde mülki idare amirleriyle beşinci kez bir araya geldi. Erdoğan konuşmasında şunları söyledi:
Cumhuriyetin, elitlerin Cumhuriyeti olmaktan çıkıp, Cumhurun Cumhuriyeti olması istikbalimiz adına tarihi bir başarı. Herkesin böyle bir kucaklaşamadan memnun olması, bahtiyarlık duyması gerekir. Ancak ülkemizde sayısı az, ama sesi çok çıkan bir kesim, devlet ile vatandaşları arasındaki uçurumun kapanmasından rahatsız. Bu kesim Cumhur ile Cumhuriyetin barışmasını, kucaklaşmasını kendi ikballerine, çıkarlarına yönelik büyük bir tehdit olarak algılıyor, en sert tepkiyi normalleşme yolunda atılan adımlar karşısında gösteriyor.
Sosyal gerilimleri düşürecek, milletimizin tüm renkleriyle kenetlenmesini sağlayacak çabalar bunları çok öfkelendiriyor. Kendi ipoteklerinde olduğunu düşündükleri sanat, müzik, resim, edebiyat gibi alanlarda bir başkasının bırakın varlık göstermesini, söz söylemesini dahi kabul edemiyor.
"Sayın Fazıl Say'ın konserine gittik, bu malum kesimler..."
Çünkü bunların nazarında sanatçı ancak kendilerini hizmet ettiği, kendi çizdikleri sınırlar içinde hareket ettiği sürece sanatçı. Sanat, sadece kendilerinin onay verdiği kalıplarda olduğu zaman sanat. Bunlara göre müzik, sadece belli türlerde olduğu zaman değerli. Aynı nobran tavır, resim, mimari, roman, hikaye, şiir için de geçerli. Bunlar, kalıplarına sığmayan, ideolojik ön kabullerine uymayan her şeye düşmanlık etmeyi muhaliflik zanneder.
Geçtiğimiz haftalarda ülkemizin yetiştirdiği, dünya çapındaki sanatçılardan Sayın Fazıl Sayın konserine iştirak ettik. O gece, ülkemizi uluslar arası alanda başarıyla temsil eden bir sanatçımızın yanında bulunmaktan memnuniyet duydum. Ancak malum kesimler daha konser daveti şahsıma ulaştığı andan itibaren büyük bir linç kampanyası başlattılar. Şahsıma ve konsere katılan herkese edebe, ahlaka, vicdana asla sığmayacak laflar etti.
Oysa bizim geleneksel sanatlarımızla modern sanatlara verdiğimiz değer ortada. Bugüne kadar sanatçılarımız arasında ayrım yapmadığımız gibi sanat türleri arasında da ayrım yapmadık. Nazım Hikmet'ten Necip Fazıl'a, Sezai Karakoç'ten İdris Küçükömer'e, Evliya Çelebi'den Ahmedi Hani'ye, merhum Müslüm Gürses'ten Bozkırın Tezenesi rahmetli Neşet Ertaş'a kadar bu toprakların yetiştirdiği bütün değerleri hiçbirine ayrım yapmadan bağrımıza bastık.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mülki İdare Amirler Buluşması'nda konuştu
ÖYLE 8 SAAT MESAİ YOK
Sizlerden günün 24 saati, haftanın 7 günü milletimizle iç içe olmanızı istiyorum. Kaymakam, öyle 8 saat mesai, yok öyle bir şey. Kaymakam vatandaşıyla yatar, vatandaşıyla kalkar. Biz de öyleyiz. Sakın telefonunuz kapalı olmasın.
31 Mart'ta tarihi bir yerel seçimi yaşayacağız. Bu yerel seçimle de özellikle siz kaymakamlarımız ilçelerdeki en önemli sorumluluğu üstleneceksiniz. Çünkü demokrasinin başladığı yer sandıklar, en ücra köşedeki mahallerdir. Buralarda muhtarıyla, kaymakamıyla, valilerimizle sizler en önemli sorumlu noktasındasınız.
AKM'NİN TEMELİ HAFTAYA ATILIYOR
Taksim'deki, ömrünü tamamlamış olan AKM binasının yerine çok daha modern bir eserin inşallah önümüzdeki hafta temelini atacağız. Niye yapmadılar? Yapsaydılar. Yapamazlardı. Çünkü onların böyle bir derdi yok.
Külliye'de ülkemizin en büyük opera ve kongre binasını inşa ettik. 5 milyon cilt kitabın yer alacağı, 24 saat açık olacak muhteşem bir eseri ülkemize kazandırıyoruz. Rami Kışlası'na Türkiye'nin en büyük kütüphanelerinden birini kuruyoruz. Kültür merkezi sayısını 42'den 115'e, Devlet Tiyatroları'ndaki sahne sayısını 23'ten 63'e çıkardık. Eski Türkiye güzellemesi yapan çevreler ne bu başarıları ne de sanatçılarımıza verdiğimiz desteği biliyor.
Üstad Cemil Meriç, kibir kulelerinden ahkam kesmeyi maharet zanneden bu yarım porsiyon aydınları o keskin diliyle şöyle tanımlıyor: "Türkiye'yi yaşanamaz bulanlar Türkiye'ye yaşanmazlaştıranlardır. Yani, aydınlar, karaborsacılar. Bir kelimeyle tesadüfün başlarına bir ikbal tacı veya imtiyaz miğferi oturttuğu şuursuz ve mesuliyetsiz herifler. Çağdaşlarına küfredince yükseldiklerini, günahlarından kurtulacaklarını vehmeden bir alay." Bu çevrelerin tahammülsüzlüğüne "Kabil Kompleksi" diyerek en iyi teşhisi yine merhum Cemil Meriç koyuyor"