Bir inancın ifadesi olan bu anlayış, karşıtlık ilişkisi ve zıt kutupların çatışması denklemine hapsedilmemeli, Sünni-Alevi; Cami-Cemevi karşıtlığı olarak görülmemeli ve bu noktaya indirgenmemelidir.
Karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörü anlayışı hakim kılınmalı, hiçbir inanç, kültür, gelenek ve değeri aşağılamanın hiç kimsenin hakkı ve haddi olmadığı unutulmamalıdır.
Toplumsal hassasiyet taşıyan konularda küçümseyici ve dışlayıcı ifade ve tavırlardan özenle kaçınılmalıdır.
Konunun kavramsal çerçevesi doğru koyulmalı ve anlaşılmalı, çözüm imkanları, bütüncül bir çerçeve içinde ele alınmalıdır."
24 Kasım 2009 tarihli Grup Konuşmamda da; "Aleviliğin öncelikle nitelikli eğitim ve nitelikli kadro ihtiyacını karşılayacak "Türkiye Alevilik Araştırmaları Merkezi"nin devlet desteğinde kurulmasını, bu merkezin genel bütçeden ayrılacak ödenekle desteklenerek idari bakımdan özerk olmasını,
Alevi inanç önderlerinin akademik seviyede eğitilmesi için İlahiyat Fakültelerinde "Tasavvuf İlimleri Bölümü" kurulmasını,
Milli Eğitim Bakanlığınca din derslerinin müfredatına, doğrudan Alevi toplumunun katılımıyla şekillenmiş doğru, objektif ve bilimsel bilgilerin girmesini,
Bu kapsamda olmak üzere Alevi İslam inancı önderlerinden, konusunda uzman ilahiyatçılardan ve akademisyenlerden oluşan "Özel İhtisas Komisyonu" kurulmasını,
Kültür Bakanlığı ve ilgili kuruluşların işbirliği ile Alevi İslam inancının ve tarihi-kültürel şahsiyetlerinin envanteri ve külliyatının çıkarılmasını, varsa yabancı dilde olanların Türkçe'ye çevrilmesini,
Alevi İslam inancını da bünyesinde temsil edecek şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı'nda yapısal düzenlemeye gidilmesini,
Cemevi gerçeğinin kabul edilmesini, inanç ve kültür hayatımızın bir unsuru olan Cemevlerine devlet yardımı yapılmasını, genel bütçeden ödenek tahsis edilmesini" önermiştim.
Milliyetçi Hareket Partisi'nin konuya günübirlik siyasetin dışında ve üstünde bir anlayışla yaklaştığını da ayrıca vurgulamıştım.
Alevi İslam inancına mensup kardeşlerimiz, Cemevinin ibadethane olarak tarif ve tanımlamasının arzusundadır.
Aleviliğin hem inanç boyutu hem de kültürel bir yapısı vardır.
Şayet Alevi kardeşlerimiz Cemevini ibadethane görüyorsa, ki öyledir, bize düşen buna saygı duymak ve peşin hükümlerin ambargosundan kurtularak yapıcı ve destekleyici bir tavır almaktır.
Bunda çekinecek, tereddüt edecek, endişeye kapılacak hiçbir şey olamayacaktır.
Kimin nerede ve nasıl ibadet edeceğinin yazılı bir kuralı, bağlayıcı bir hükmü, genel geçer bir ilkesi yoktur.
Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından geçtiğimiz hafta Cuma günü Alevi İslam inancına mensup kardeşlerimize yönelik iyileştirici ve müspet açıklamaları tümüyle destekliyor, çok isabetli bulduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum.
Ankara, Elazığ, Erzurum, Erzincan'da açılışı yapılan,
Kütahya, Burdur, Denizli, Bilecik, Kayseri, Aydın ve Kırklareli'nde temeli atılan Cemevlerinin de hayırlı olmasını diliyorum.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı'nın kurulacağının,
Cemevi hizmetlerinden eğitim faaliyetlerine kadar tüm çalışmaların, bu kurumsal yapı altında kamu güvencesi desteği ve denetimiyle yürütülecek olmasının,
Cemevlerinin aydınlatma, içme ve kullanma suyu, yapım, onarım, bakım giderlerinin karşılanması ve imar planlarındaki yeriyle ilgili tüm sorunların çözüleceğinin,
Cemevlerinde erkân hizmetlerini yürütmekten sorumlu Alevi Bektaşi inanç önderlerinden talep edenlere de bu kurumsal yapı bünyesinde kadro verileceğinin bizzat Sayın Cumhurbaşkanımız marifetiyle ilan edilmesi milli birlik ve beraberliğimize muazzam bir katkıdır.
Bu reform mahiyetli demokratik, kültürel ve inanç bazlı adımların Alevi kardeşlerimize bir lütuf değil, gecikmiş haklarının önemli bir kısmının verilmesiyle ilgili karar olduğunu ifade etmek de boynumuzun borcudur.
Bizim geçmişten bugüne söylediğimiz de bunlardır.
Unutmayalım ki, yürekleri volkan gibi patlayanların avuçlarında çiçekler açamaz.
Acılar, ahlar, kötü anılar üzerinden bir gelecek inşa edilemez.
Alevi kardeşlerimizi istismar etmek için kuyruğa girenlerin, yüce dinimizi karalamak için fırsat kollayanların, mezhepçiliğin ihtilaf bakiyesini diri tutarak milli bünyemizi yarmaya çalışanların ne soyu soydur, ne huyu huydur, ne de iddiaları iffetle maluldür.
Hiç şüphesiz Allah indinde son din İslam'dır. Ve tüm Müslümanlar da kardeştir.
AVRUPA'DA ENERJİ KRİZİ
ABD ve Avrupa ülkelerinin inatçı faiz artırımları, Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı'yla IMF'nin yüksek faiz kaygısı, bununla mündemiç küresel ekonomiyi çembere alan resesyon tehlikesi, aynı zamanda gıda ve enerji güvenliğinde yaşanan darboğazlar sıkıntılı bir sürece açıkça işarettir.
Küresel ekonominin bu yıl için tahmin edilen büyüme oranının yüzde 3,2'ye, 2023 için de yüzde 2,9'a düşürüleceği İMF Başkanı tarafından açıklanmıştır.
Ayrıca Rusya'dan Almanya'ya direkt olarak doğalgaz taşıyan hatlar olan Kuzey Akım 1 ile Kuzey Akım 2'de meydana gelen sızıntılar, üstelik bu sızıntıların sabotaj neticesinde olabileceğine dair iddialar enerji alanında kargaşa ve kutuplaşmaya yeni bir boyut katmıştır.
Artık enerji ihtiyacını güvenceye alma stratejisinin önümüzdeki dönemde dış politikaların ana parametresi olacağı anlaşılmaktadır.
Enerji güvenliğinin dört ayağı vardır: Birincisi, enerji kaynağının mevcudiyeti, ikincisi, enerji kaynağına kesintisiz erişim, üçüncüsü, enerjinin uygun maliyeti, dördüncüsü de, enerjinin kabul edilebilirliğidir. Bunlardan birisi yoksa enerji güvenliğinden bahsetmek mümkün değildir.
Bugünkü zaman diliminde küresel ölçekte enerji tüketiminin yaklaşık üçte ikisi petrol ve doğalgaza dayanmaktadır.
Enerjinin rezerv ve tüketim noktaları arasında güvenli iletimi her ülke için stratejik hedeflerden birisi haline gelmiştir.
Avrupa'ya enerji nakleden kuzey rotası artık güvensizdir. Enerji jeopolitiği açısından gelişmeleri yorumladığımızda, Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Kafkasya'daki zengin gaz ve petrol kaynaklarının Avrupa'ya taşınmasında en emin ve güvenli terminal Türkiye'dir.
Ukrayna, Polonya ve Baltık Denizi'ndeki tehditleri ve belirsizlikleri dikkate aldığımızda Hazar Bölgesi'nden Avrupa'ya ulaşan TANAP, diğer yandan Rusya'dan çıkıp Türkiye'den geçerek Avrupa'yla buluşan Türk Akım en emniyetli hatlara dönüşmüştür.
Ülkemizin Libya ile imzaladığı hidrokarbon anlaşması da tarihi nitelikte olup Batılı ülkeleri bir hayli rahatsız etmiştir.
Enerjinin üretimi, tedariki ve iletimi konusunda mukayeseli avantajları olan ülkeler büyük bir koza sahip duruma gelmişlerdir.
Türk Akımının hedef alındığına yönelik iddialar da dikkatle takibi gereken bir tehdittir. Bu iddianın sahibi Putin, suçlanan ülke de Ukrayna'dır.
Rusya ile Ukrayna arasında; askeri, enerji ve iletişim altyapılarına uzun menzilli yüksek hassasiyetli füzelerle yapılan saldırıların ağır maliyetleri olacağı şüphesizdir.
İki ülkenin de aklıselim bir çizgiye gelmesi bölge ve dünya barışı adına bir mükellefiyettir.
Diğer yandan Yunanistan'a enerji taşıyan hat TANAP'tır.
Bu ülkenin Türkiye'ye parmak sallamaktan vazgeçip sabrımızı taşırmaktan uzak durması enerji güvenliği açısından lehine bir durum olacaktır.
Avrupa ülkeleri bu kış nasıl ısınacaklarını, nasıl aydınlanacaklarını kara kara düşünmektedir. Çok şükür Türkiye'nin böyle bir sorunu, böylesi bir korkusu asla yoktur.
Zillet ittifakı kuru gürültü yapsa da, ülkemiz enerji jeopolitiğinde kilit bir aktördür, tatbik ve temin edilen aktif, dengeli, milli ve çok boyutlu dış politika milletimize refah ve huzur olarak yansımaktadır. Zillet partilerinin Türkiye'nin büyüklüğünü anlayacak ne basiretleri, ne siyasetleri, ne de ufukları vardır. Zira her şey ortadadır.
Türkiye'nin Putin'e teslim olduğunu vahim, cehil ve çürük bir dille ileri süren İP Başkanı'nın bu işleri zaten kafası almaz, devleti, milleti, dış politikayı bilmesi de söz konusu olamaz.
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşta taraf tutan, Türkiye'yi bir kampa yerleştirmeye, dahası cepheye sürmeye çalışan zillet ittifakının ilkel dürtülere, iradesiz politikalara rehin düştüğü tartışmasızdır.
Rusya ile Ukrayna arasında Türkiye şayet bir tarafsa, bu da barışın, huzurun, silahların susmasının tavizsiz tarafıdır.
İç ve dış odaklar bu sabit gerçeği kesinlikle ihlal edemeyecektir.
Allah muhafaza, Türkiye'yi zillet partilerinin koalisyonu yönetiyor olsaydı, ABD'nin sınır devriyesi, ileri karakolu, tetik çeken eli olmaya ne kadar hevesli oldukları çok büyük badire ve belalar eşliğinde görülür ve ortaya çıkardı.
Türkiye'yi yönetmek için mangal gibi yürek lazımdır.
Türkiye'yi yönetmek için milli onur ve milli mensubiyet şuuru şarttır.
Türkiye'yi yönetmek için nereden gelip nereye gittiğimizi gösteren tarihi süreci bilmek hayat memat konusudur.
Zillet ittifakında bunların hiçbirisi yoktur. Süpürülmedik eve bilinmedik misafir gelirmiş, bunların ellerine yetki geçmiş olsaydı, Türkiye'yi her türlü tehdit ve felakete maruz hale getirirler, sonunda da adımız hıdır elimizden gelen budur diyerek teslimiyetçiliğin dibini boylarlardı.
Su tersine dönünce uyuz keçi nasıl öne düşerse, zillet ittifakı da ancak dünya tersine dönerse karışık ve kirli emellerinde muvaffak olabileceklerdir.
Bir kez daha ifade ediyorum, Türkiye savaşın değil barışın tarafındadır.
Çevremizde bir barış kuşağının tesisi öncelikli amacımızdır.
Ümit ediyoruz ki, Rusya ile Ukrayna arasında süregelen ve çetrefil bir hal alan kanlı savaşın İstanbul'da kurulacak muhtemel bir müzakere masasıyla kalıcı bir çözüme ulaşması da inşallah gerçekleşecektir.
Barış istiyoruz, barış diyoruz ve bunu çok acil bekliyoruz.
"BIDEN'IN BEYNİ SULANSA DA,ARMAGEDDON TEHLİKESİNİ GÜNDEME TAŞIMASI TESADÜFİ DEĞİLDİR"
Zillet ittifakının akıl ve siyaset rehberi ABD Başkanı Biden, nükleer savaş riskinin 1962 Küba Krizi'nden bu yana en yüksek seviyede olduğunu geçen hafta açıkladı. Hatta dedi ki: "Putin nükleer silah kullanırsa dünya Armageddon ihtimaliyle karşı karşıya kalır." Tehdit tonu çok yüksek olan, adeta alarm zilleri çalan bu skandal açıklama dünyayı anında tesiri altına almıştır.
Altını kalın bir şekilde çizerek diyorum ki, Evangelist Hristiyanlar, Hz.İsa'nın yeryüzüne geleceğine, Deccal ile savaşacağına ve Kıyamet Savaşı denen bu savaşın Tel Aviv yakınlarındaki Armageddon denilen yerde olacağına inanmaktadır.
Bu durum sadece siyasi değil inanç temelli bir konudur. Evangelistlerin ABD siyasetindeki özgül ağırlığı çok fazladır. Beyaz Saray'da nüfuz gücü olan bazı Evangelistler, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali üzerine, Putin'in bir süre sonra Ortadoğu'ya yöneleceğini, bunun da Kıyamet Savaşı'nı başlatacağını söylemişlerdir.
Biden'in beyni sulansa da, akli melekeleri tartışılsa da, Armageddon tehlikesini gündeme taşıması bize göre tesadüfi değildir. ABD Başkanı'nın bu açıklamasından hemen sonra, Ukrayna Devlet Başkanı da Putin'in nükleer saldırıya hazırlandığını, sivil yerleşim yerlerinin vurulduğunu duyurmuştur.
Muhtemel felaketin gerçekleşmesi demek beşeriyetin hayat ve varlık haklarına kast etmek, dünyanın yıkımına çanak tutmak demektir. İnsanlık böylesi bir vahşeti asla kaldıramayacaktır. Nükleer savaş ihtimalinin konuşuluyor olması bile fecaattir.
Dünya ortak akıl ve iradeyle, barışçıl çabalarla bugünkü tehlikeli ortamdan çıkmalıdır. Bu işin şakaya gelir hiçbir yanı yoktur.
KILIÇDAROĞLU'NUN ABD'YE GİTMESİ
Kılıçdaroğlu'nun bu gelişmelerin gölgesinde apar topar ABD'ye gitmesi talihsizliktir, densizliktir, pervasızlıktır, düşüncesizliktir. Gerekçeyi de hazırlamışlar, neymiş, ziyaretin amacı teknolojik ve bilimsel gelişmelere yönelik görüş alışverişinde bulunmakmış. Cumhuriyet'in ikinci yüzyıl vizyonunu en parlak beyinlerle tartışacaklarmış.
Utanın, utanın; parlak beyin arıyorsanız milletimizin gözleri çakmak çakmak parlayan evlatlarına bakın. "Bir Türk dünyaya bedeldir" diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün mirasına sarılın. Muhtaç olduğunuz kudreti uzaklarda değil eğer varsa damarlarınızda arayın.
Merakımız şudur; Kılıçdaroğlu teknolojik ve bilimsel gelişmeler hakkında ne söyleyecek, neyi duymayı umut edecek, hangi parlak beyinlerle bir araya gelecektir? Sayın Kılıçdaroğlu, bırak bu işleri, geç bu masalları, ağzında bal olan arının kuyruğunda iğnesi olur. Buna da çok dikkat et.
Herkes biliyor ki, ABD'ye Cumhurbaşkanı adaylığı için icazet almaya ya da işaret edilecek müstakbel zillet adayının ismini öğrenmeye gittin. Kılıçdaroğlu'na diyorum ki, denenin döne dolaşa geleceği yer ya bir kursak ya da bir değirmen taşıdır.
Su yatağını, yel de tepesini mutlaka bulacaktır. Sayın Kılıçdaroğlu, ağaca dayanma bükülür, suya güvenme dökülür, ABD'ye bel bağlama seni bir dolara ele verir.
Sen sen ol, gene de tedbiri elden bırakma, ne de olsa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısın, sabahın soğunu sayma, akşamın ayazına kalma, Biden ve çevresinin telkinlerine, Pensilvanya'nın tembihlerine asla inanma, sakın kulak kabartma.
Dolduruşa gelip ona buna fazla güvenme, sonra dost bildiklerin postunu doldurur. Şeytanla aşık oynayanların sonu hüsrandır.
Kılıçdaroğlu'nun malum ziyareti nefretle hazırlanmış, Türkiye husumetiyle yazılmış talimat listelerini almak maksadıyla planlanmış ve uygulamaya geçirilmiştir. Zehirden nasıl şifa olmazsa, zillette de vefa olmaz, Türkiye'ye bir fayda beklenmez.
Sayın Kılıçdaroğlu, açma kapıyı el ucuyla, açarlar kapını el gücüyle, yel gücüyle, fitne gücüyle. CHP Genel Başkanı'nın ABD'ye yüz sürmesi, el açması, aman dilenmesi tek kelimeyle acizliktir, yetersizliktir, milletine sırt dönmektir.
Teslim olmuş başa devlet konmaz, konsa bile çok durmaz, duramaz.
Kılıçdaroğlu barışma ve helalleşme hikayesini anlatadursun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait bir cenaze nakil aracında yüklü miktarda uyuşturucu yakalanmıştır. Meğer İstanbul Belediyesi gerçekten de çok çalışıyormuş! Bunlara kalsa, kaçakçılık meşru, hırsızlık olağan, yağma sıradan, ihanet de demokratik bir haktır.
Zillet ittifakı işte budur. CHP'nin gerçek yüzü suçtur, kirdir, çamurdur, kokuşmuştur. İnanıyoruz ki, Allah bilir kulunu, ona göre verir çulunu. Zilletin çulu Türkiye'nin başına geçirilmek istenen deli gömleğidir.
Ülkemizin Parlamenter Sisteme geri dönmesi söz konusu değildir. Henüz Cumhurbaşkanı adayını bulamamış, bulmak için de okyanus ötesinde gezip tozmayı iş edinmiş sömürülmüş bir zihniyete Türkiye teslim edilir mi? Milli gelecek emanetlerine bırakılır mı?
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türk ve Türkiye yüzyılının stratejik gücü, yönetim güvenliğidir.
Cumhur İttifakı zalime aman vermeyen, teröriste fırsat tanımayan, Türk düşmanlarına göz açtırmayan, egemenlik haklarımızı, hükümranlık yetkilerimizi, milli çıkarlarımızı kürenin her köşesinde serdengeçti bir yürekle savunan muktedir ve muhteşem bir millet iradesidir.
Bu bıçkın irade kilitleri açacak, perdeleri aralayacak, ufku aydınlatacak, sis bulutlarını dağıtacak, 2023 ve takip eden yıllarda küresel güç Türkiye'yi inşa ederek zalime Yavuz, mazluma Yunus, mağduriyetin kuyusunda kalmış biçarelere Yusuf olacaktır.
Ağaç gider çalı kalır, çalı gider çakıl kalır, yiğit gider namı kalır, Türk nereye giderse şanı kalır, saygıyla ve şerefle anılır.