Bir seri katilin de, dünyayı kan gölüne çeviren azılı bir teröristin de hayatını yazsanız, onun yaşadığı ruhsal problemlerden, çocukluk travmalarından yola çıkarak yaptıklarını haklı çıkarmak ya da 'o da kader kurbanı' indirgemeciliği ile işi kitabına uydurmak zorunda değiliz. İşte Michael Kerrigan'ın kaleme aldığı Canavarın Ardındaki Adam: Hitler biyografisi de bu tuzaklara düşmeden, dünya tarihini değiştiren, eli kanlı diktatörün hayatına, ruh dünyasına, meşhur Kavgam kitabının arka planına odaklanıyor. Üstelik Hitler döneminin dünyasına, savaş ve günlük tarihine de ışık tutarak...
Ressam olma hayalleriyle yanıp tutuşan bir delikanlının, nasıl bir şiddet ve nefret makinesine dönüştüğünü anlatan kitap, Hitler'in yaptığı bazı resimleri ve fotoğraflarını da içeriyor. Yazar, Hitler'in çocukluğunu anlatırken, Kavgam kitabından diktatörün sözlerine yer veriyor: "Hayal edin... Daracık iki odası olan bir bodrum katında yedi nüfuslu bir işçi ailesi yaşıyor. Beş kardeş arasında yaklaşık üç yaşında diyebileceğimiz bir çocuk da var. Bir çocuk bilincine ilk kez izlenimleri bu yaşta kazır ve hatta kabiliyetli insanlar ileri yaşlarında bu yaşa kadar hafızalarının izlerini sürebilirler. Odalarının darlığı ve sıkışıklığı da hiç arzu edilen bir ortam sağlayamıyor. Dolayısıyla sık sık kavga gürültü ortamı oluşuyor. Bu koşullar altında insanlarla birbirleriyle yaşayamıyor, birbirlerini adeta eziyorlar."
Şiddet ortamında geçiyor çocukluğu Hitler'in. Babasının annesine gösterdiği şiddet derinden yaralıyor onu. Aynı şekilde Adolf'a (Hitler) da şiddet uyguluyor babası. Baba Alois nasıl karısını ve oğlunu dövüyorsa, genç Adolf da kız kardeşi Paula'yı dövüyor sık sık. Kerrigan o dönemi şöyle anlatıyor kitapta: "Dönemin tanıkları bu şiddetli baskının bilhassa Adolf büyüdükçe ve annesini koruma ihtiyacı hissettikçe onu kötü yönde etkilemiş olabileceğinde hemfikirler. Ve Adolf bir dereceye kadar annesini korudu da. Babasının uyguladığı şiddet karşısında Adolf'un gösterdiği mukavemet yaygın olarak bilinirdi ve görünen o ki Adolf cesaret sergilemesi gerektiği anlarda geri adım atmazdı.
Hitler'i gerçek kahramanlığın inatçı bir direnişte yattığı düşüncesine iten şey bu çocukluk koşulları olabilir miydi?" Hitler babasına karşı öyle bilenmişti ki, onun memur olması yönündeki talebini de reddederek kendini resme verdi. Ancak hiç bir sanat okulu onu kabul etmedi. Annesinin ölümüyle ise uzun süre evsizler sığınağında yaşadı. Antisemitizmini ve dine yönelik önyargılarını tetikleyen yayınlara, yerel gazetelere maruz kalışı ise bu dönemde oldu.
Birinci Dünya Savaşı'nın başında Bavyera Ordusu'na katıldı ve savaşta sıradan bir asker olarak yer aldı. Savaşın sonunda ise yaşanan katliamı yöneten Alman subay sınıfına karşı içinde, kökleri derinlere uzanan bir aşağılama duygusunun tohumları yeşerdi. 1919'da Anton Drexler'le tanıştı ve Drexler kendisini daha sonra Nazi Partisi'ne dönüşecek olan DAP'a katılması yönünde bir davette bulundu. 1921'de Hitler, Drexler'i yerinden ederek parti başkanlığı koltuğuna oturdu ve Hitler fenomeninin startını verdi... En ateşli ve karanlık hamlesiyle...
Hitler, 'ırksal saflık' temeline oturttuğu yeni Alman toplumu planlarını bir bir uygulamaya koydu; anavatanı Avusturya'yı ilhak etmesinin ardından 1939'da komşusu Polonya'yı işgal etti. 1941'e gelindiğinde ise Hitler'in orduları, Sovyetler Birliği'ne saldırarak Doğu Cephesi'de dört yıl sürecek bir katliamın fitilini ateşledi...
Kerrigan'ın kitabın sonuna yazdığı sonuç bölümü ise, tıpkı giriş yazımızda sorguladığımız meselenin cevabını veriyor: "Tarih boyunca çocukluk döneminde dayak yiyen ve annesinin istismara uğradığına şahit olan ancak soykırım gerçekleştirmeyen milyonlarca çocuk doğdu. Pek çok kişi daha ağır bir yoksullukla mücadele etmek zorunda kaldı ya da arzularının bastırıldığı bir hayat yaşadı. Bununla beraber Hitler'in çocukluğunda ruhen aldığı hasar son derece açık ve gördüğümüz kadarıyla bir hayli derin. Ayrıca içinde büyütmüş olduğu hayalcilik ve öfkenin tuhaf bileşimi istikrarsız bir mahiyette. Hitler ırk teorisinden etkilenen sayısız Avrupalı'dan biriydi ancak düz bir bakış açısına sahip olmadaki ısrarı bu fikirleri onda tehlikeli bir hale getirdi..."
İnsan sevmez bir hayvansever
Söz konusu hayvanlarken sevecen ve yumuşak kalpli olan ancak insanlara gelindiğinde zalimliğiyle nam salan Hitler'in bu çelişkisi tarihçileri hep şaşırtmıştır. Siyasi rakiplerinin işkence gördüğünü, infaz edildiklerini ya da demir bir çengelle asıldıklarını görmeye hevesle giden Hitler'in hayvanların acı çektiği ya da öldüğü bir film sahnesini izlemeye bile tahammül edemediğini söyleyen görgü tanıkları mevcut. Hitler'in hem sevecen hem de kurt benzeri bir yırtıcı olan Alman Çoban Köpeği cinsine duyduğu özel sevgide hem hassasiyet hem de acımasızlık bir arada bulunuyordu. Hitler bu cinsten çokça köpeğe sahip olsa da aralarında en sevdiği Blondi'ydi. Blondi Hitler'in son günlerinde onun sığınağına götürülmüştü ve intihar etmeden önce Blondi'yi öldüren Hitler'in o an yaşadığı acıyı hafifletecek bir şey yoktu.