Norveç'in başkenti Oslo'da 150 yıllık restoran Hills'teyiz. Restoranın orta yaşlı garsonu işinin değişmez yönleriyle gurur duyuyor: "Üstümde garson üniformamla tam da burada dikilmiş duruyorum, bundan yüz-yüz elli yıl önce de olsa yine aynen böyle dururdum. Oysa yetişkin insanlar her gün uç şeyler yapıyor, ama ben öyle değilim. Ben bekliyorum. Memnun ediyorum. Masaların etrafında dolaşıp sipariş alıyorum, bardakları dolduruyorum, boşları kaldırıyorum."
Roman boyunca restoranda yaşananları ondan dinliyoruz. Gözlem yapıyor ve gözlemlerini yorumlarıyla birlikte biz okuyuculara aktarıyor. Eksantrik müşterileri olan bir restoran burası. Hınzır onlardan biri. Hafta içi her gün bir buçukta cam kenarındaki 10 numaralı masaya gelip oturuyor. Garsonumuza göre Hınzır, Hills'in müşteri portföyünün temsili için biçilmiş bir kaftan: "Giyinmenin birçok yolu var. Hınzır da makul olan yegane yolu seçmiş. Kusursuz olanı. Sürekli yeni takım elbiseler giyiyor; üzerindekilerin kesimine, dikişine ve kalitesine bakılacak olursa onları Savile Row'daki ya da oralarda bir yerdeki terzilerden ediniyor olsa gerek. Altmış yaşını henüz aştığını ve böylesi bir günlük gardıroba sahip olduğunu düşünecek olursak her anlamda zarif bir şahsiyet ve örnek bir misafir olduğunu söyleyebiliriz."
ENDİŞELİ GELENEKSEL
Yazar Matias Faldbakken'in Timaş tarafından Mehmet Emin Baş çevirisiyle Türkçe yayımlanan romanı Garson, 'eski dünya'yı temsil eden bir restoran üzerinden Avrupa'nın son yüzyılını özetliyor. Bir şeyler değişmeye başladığında yaşanan endişe bütün düzeni altüst etmeye yetiyor. Hills'teki düzeni değiştiren ise güzel ve bakımlı bir genç kadın oluyor. Restoranın kapısından içeri girmesiyle bütün hassas dengeler yerle bir oluyor.
Garsonumuz, kendisini hatalı servis yaptıracak kadar etkileyen genç kadını şöyle tarif ediyor: "Hanım mı kız mı? Aslında hanım kız gibi biraz. Nereden baksan bir 'yetişkin' yine de. Görünüş itibariyle kesinlikle yetişkin, alışkanlıkları itibariyle de öyle, zira bir çocuğun bu kadar rafine (pahalılığından bahsetmiyorum) zevkleri olamaz. Fakat gençliğin verdiği o sevecenlik, tazecik olmanın yarattığı o hafif gelişmemiş ifade masum bir şekilde değil de seviyeli bir şekilde karakterine işlemiş görünüyor."
Zekice işlenmiş ayrıntılarla bezeli romanı okurken dört duvar arasındaki kocaman bir dünyaya tanıklık ediyorsunuz. Restoranın kapısının hemen dışında bekleyen modern dünya içeri bir an önce girmek için sabırsızlanıyor. Önündeki en önemli engel, elbette ki restoranı sığınılacak güvenilir bir liman olarak gören, kusursuz üniforması ve hizmetiyle orta yaşlı garsonumuz...
ROMANDAN...
"Avize öyle çok büyük değil, yem torbası kadar bir şey ama fazlasıyla ağır ve salonun ortasında yer alan yuvarlak masanın üstündeki kubbeli alçak tavandan kristal bir çuval gibi sarkıyor. Yerlerde iç içe geçmiş çemberlerden oluşan desenleri artık iyice ezilip silinmiş mozaik döşemeler var. Bütün ahşap işlemeler taş gibi, koyu renkli ve aşınmış. Salonda bulunan her iki büyük ayna da göz kamaştırıcı. Arka kısımlarındaki yansıtıcı sırrının yer yer çatlamış olması onlara hoş bir eskitme havası veriyor. Aynaların etrafındaki yeni moda-vari meşe çerçeveler 1901'de takılmış..."
AYNI ZAMANDA GÖRSEL SANATÇI
1973 yılında yılında dünyaya gelen Matias Faldbakken, aynı zamanda bir görsel sanatçı. Paula Cooper Galerisi (New York), Simon Lee Galerisi (Londra), Galerie Eva Presenhuber (Zürih), Galerie NEU (Berlin) ve Standart (Oslo) gibi dünyanın en önemli çağdaş sanat galerileri tarafından temsil ediliyor. Yazar, "Kitaplarım kolay anlaşılır ve eğlenceliyken yapıtlarım anlaşılması zor ve sessiz" diyor.