19. yüzyılın Osmanlısı'nın unutulan devlet adamlarından biri Nasuhzâde Ali Paşa ... Ne kaptanıderyalığı sırasında denizciliğimize yaptığı katkılar biliniyor ne de Rum İsyanı sırasındaki fedakarlıkları. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun'un VakıfBank Kültür Yayınları'ndan çıkan kitabı olmasa belki de kaderi değişmeyecekti. Fakat Kurşun yazdığı Nasuhzâde Ali Paşa ve Rum İsyanı kitabıyla bu değerli devlet adamının yeniden hatırlanmasını sağladı.
Kurşun, yıllar süren araştırmaları sonucu bize Nasuhzâde Ali Paşa'nın nasıl bir devlet adamı olduğunu anlattığı gibi, aslında 19. yüzyılın başlarında Osmanlı'nın içinde bulunduğu durumu ve II. Mahmud ile başlayan reform hareketlerinin nasıl bir zemin üzerinde yapıldığını da anlamamızı sağlıyor. Prof. Dr. Zekeriya Kurşun ile bir araya geldik ve Nasuhzâde Ali Paşa'nın yaşadıkları üzerinden 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu'na doğru yol aldık.
- Nasuhzâde Ali Paşa, tarihimizin unutulan isimlerinden biri. Sizin kitabınız olmasa öyle de kalacaktı. Nasuhzâde Ali Paşa'nın tarihimizdeki önemi nedir ve neden onu yeniden hatırlatma ihtiyacı duydunuz?
- Aslında bu mesele tarih yazımındaki bir sorun veya alışılmış yöntemden kaynaklanıyor. Tarihi, kahramanların hikâyesi olarak görmek veya çoğunlukla birincil aktörlerden okumaktan kaynaklanıyor. Nasuhzâde de nihayetinde bir denizci, belki amelelikten kaptanıderyalığa yükselmiş biri olarak, döneminin hep ikinci derecede kalmış şahsiyetlerindendi. Dolayısıyla en önemli kaynaklarımız bile onun içinde yer aldığı, kahramanı olduğu olayları zikrederken onu ihmal etti.
- Kitabı okuyunca aslında Nasuhzâde Ali Paşa'nın unutturulduğu görülüyor. Osmanlı'nın son yıllarındaki dürüst, işini yapmaya çalışan şahıslarından, liyakat sahibi biri. Sizce neden unutturulmak istendi?
- Aslında onun ihmal edilmesi veya görmemezlikten gelinmesi hikâyesi bizim 19. yüzyıl tarihimizde şikâyet ettiğimiz kaht-i rical, yani yetişmiş devlet adamı yokluğu hikâyemizle aynı. Kitapta da belgeleriyle verdiğimiz gibi II. Mahmud da hep bundan şikâyet etmiştir. Düşünün bir kere, Rum İsyanı'nın ayyuka çıktığı devrede dış devlet temsilcileri ile görüşmesi gereken reisülküttap, birinin adamı ve ayyaşlığı ile şöhret bulmuş. Bundan dolayı görevden alınıyor. Böyle bir ortamda liyakat sahipleri her zaman gözde olamaz, göze batarlar. Bizim ele aldığımız hikâyede de biraz bu var. Belki o da en iyisi değildi. Ama elde olanın en iyilerinden idi. Fakat o dönemde bürokraside var olan "intisap sistemi" içinde birine bağlı değildi. Bu yüzden hem ihmal edildi, hem de hakkında olumsuz kanaatler oluşturuldu.
- Nazuhzâde Ali Paşa ve Rum İsyanı'nı okuyunca Osmanlı'nın köhneleşmiş bürokrasisinin padişaha rağmen ne kadar güçlü olduğu sonucu da çıkıyor. Bu köhneleşmenin sebebi neydi sizce?
- Aslında geri dönüş başlayınca her şeye sirayet ediyor. II. Mahmud'a despot bir reformcu yakıştırması yapılır. Ama büyük bir tehdit altında devraldığı miras yıkıntılar ile doluydu. Maliye, askeriye, ilmiye ve tabii ki bürokraside büyük zaaflar vardı. Genç padişahın üzerinde baskı uygulayıp menfaat devşirmek isteyenler örgütlenmiş ve çoğu kere onu yalnız bırakmışlardı. Elbette Osmanlı Devleti'nin dünyadaki değişimini hâlâ klasik yöntemler ile anlamaya çalışması bu sonucun önemli sebeplerinden biriydi. Bu yüzden bürokraside klikler oluşmuş; bazen birbirine karşı darbe yapan bazen de nöbetleşe sistemi, menfaatlerine göre sürdüren kesimleri türemişti.
- Kitap, özellikle o dönem Osmanlı yönetimindeki paşalar arasındaki iktidar mücadelelerinin Rum İsyanı'nın bastırılmaması noktasında etkili olduğunu düşündürüyor. II. Mahmud'un reformlarının biraz da padişahın devlete tekrar yeniden güçlü şekilde hakim olması olarak okunabilir mi sizce?
- Aslında bu hükmü doğrudan Sultan II. Mahmud en yüksek memuruna yani sadrazama yazılı olarak bildiriyor. Memurların arasındaki rekabet veya çıkar çatışmaları birçok işin yapılmasına engel olduğu gibi kasten yanlış yapılmasına da sebep oluyor. Düşünün Rum İsyanı'na çare bulması için göreve getirilen Sadrazam bu çatışmalardan dolayı iş göremiyor ve idama çarptırılıyor. II. Mahmud'un reformlarını ve yöntemlerini bu şartlar içinde okumak doğrudur. O hem saltanatına ve hem de devlete sahip çıkma adına hareket ediyordu. II. Mahmud'un en büyük şansı da genç ve güçlü bir enerjiye sahip olmasıydı. Reformlarını zamana yaydı ve devlete hakim olan kesimleri yavaş yavaş devre dışı bırakarak, hayata geçirebildi.
LİYAKAT ÖNEMLİ BİR MESELE
- Rum İsyanı ile Yunanistan, dönemin güçlü devletlerinin de desteğiyle bağımsızlığını kazanıyor. Bu isyan Osmanlı'da nasıl bir travma yaratıyor?
- En önemli etkisi veya travması devletin
asırlardır dayandığı ve övündüğü
hatta model olmuş olan millet sistemi
veya ittihad-ı anasır fikrinin darbe almasıydı.
Devlet farklı unsurları bir arada
yaşatabilme becerisine o kadar güveniyordu
ki Rum İsyanı'nı başlangıçta sadece
bir asayiş meselesi olarak görmüş ve
tedbirleri bu doğrultuda almıştır. İşin arkasındaki
Rusya ve İngiltere'ye bile uzun
zaman devletin geleneksel yapısı anlatılarak
soruna çözüm aranmıştır. Ancak
dinlenilmediği anlaşılınca daha rasyonel
politikalara ve modern diplomasiye başvurulacaktır.
- Nasuhzâde Ali Paşa, işini en iyi şekilde yapmaya çalışan, Sultan'a sadakat gösteren, alanında uzman ve cesur biri. Fakat buna rağmen türlü zorluklar yaşıyor. Liyakat bugünün de meselesi olduğu için soruyorum, makamlara önemli isimler atanırken yöneticilerin ne yapması gerekiyor?
- Devletlerin tarih boyunca en önemli
meselesi liyakat olmuştur. Liyakatın
sadece verilen unvanlar ile elde edilemediği
de bu olayda olduğu gibi ortaya
çıkmaktadır. Zira unvan ile olsaydı
Vahid Paşa'nın sorunu çözmüş olması
gerekirdi. Tarih tekerrür etmez lakin hatalar
tekerrür eder ve felaketlerin öncüsü
olur. Bu yüzden devlet adamlarının bol
bol tarih okumaları ve aynı hataları tekrarlamamak
için geçmişteki deneyimleri
özümsemeleri gerekir.