İspanya'da düzenlenen, Avrupa'nın Cannes, Berlin ve Venedik'ten sonraki en önemli film festivallerinden 58. San Sebastian Film Festivali'nde
Neds filmi ile önceki akşam büyük ödül Altın İstiridye kazanan İskoç aktör ve yönetmen Peter Mullan'ı tanısanız, namının neden 'sert adam' olarak yürüdüğüne akıl erdiremezsiniz. Galiba tam bir Glasgowlu; yani ilk bakışta ciddi ve ateşli, derken sohbetinde samimi, meselesinde tutkulu. Mizah duygusu da müthiş, sigara tutkusu da.
Cesur Yürek gibi Oscar'a aday olan nice filmde rolü var ama 'Oscar ödülleri boş, festivallere koş' mealinde konuşuyor. Ken Loach'un şahane sistem eleştirisi
Benim Adım Joe'daki (1995) alkolik Joe rolüyle Cannes'dan en iyi aktör,
Günahkâr Rahibeler'deki (2002) yönetmenliğiyle Venedik'ten aldığı Altın Aslan ödülleri akla ilk gelenler. "Oscar ödülleri kandırmacadan ibaret. Endüstrinin, yani para babalarının at koşturduğu bir âlem. Filmin iyiliği önemli değil, kimin tanıtımı iyiyse o kazanıyor. Ödül alanlar kötü demiyorum asla. Ama piyasanın insanları tamamen kendi tanıdıkların filmine oy veriyor, rekabetin önü baştan kesiliyor. Oysa festivallerdeki jüri sistemi daha adil, ortam sahici. Hiç değilse özgün, kendi beğenilerine göre karar veriyorlar" diyor. Mullan, Glasgow'daki bir işçi mahallesinde, 'ned' olarak adlandırılan çeteci gençlerin açmazını sınıfsal sorunlara da parmak basarak anlatan
Neds filmi ve sosyal meseleler üzerinde SABAH'a konuştu.
KENDİMİZE ACIYARAK HAYAT GEÇMEZ: "İngiltere'nin alt sınıfına dair gerçekçi tespitler yapsa da
Neds şefkatli ve iyimser bir film. Kendimize acıyarak hayat geçmez. Yeniyetmelik dediğin zaten insan hayatında garip bir dönem; tüm dünya size rakip ve yabancı. Hele ki bir gencin kendini akranları arasında yalnız hissetmesi acıklı olduğu kadar oyuncaklı bir şey. Belki şimdi 51 yaşında olduğum için daha şefkatli bakıyorum ama çocukların böyle yalnız kalması ve bırakılması göz yaşartıcı ve abuk. Bu nedenle sevgiyle yaklaştım, iyimser ve yer yer komik bir film yaptım. Çünkü hayat böyle."
ÇETEDEN ATILDIM: "Senaryoda kendi gençlik deneyimlerim de var elbet. 14 yaşımda mahallemdeki çeteye de girdim, suçlularla, katillerle aşık atmaya da çalıştım. Ama onlar benim gerçekten 'sert' olmadığımı anladılar ve delikanlı numaralarımı yemediler. Çeteden atıldım. Çünkü okulda gayet başarılı ve çalışkan bir öğrenciydim ama yeniyetme öfkeme ve enerjime hâkim olamıyordum. Evde işler yolunda gitmiyordu, babama feci tepkiliydim. Tiyatro sevgisi ve oyunculuk kurtuluşum oldu. Bence çeteci olanları çoğu poz yapıyor. Kendine bir kimlik bulma telaşı yoksunluktan kaynaklanıyor. Öfkeliler ama gerçekte suç işlemeye niyetli değiller. Delikanlılığın raconu bu; yalandan havaya gir, kendini dünyanın hâkimi gibi göster, sonra da bu üzerine yapışsın. Birisi blöfünüzü görürse yandınız! Herkes korkuyor çünkü. Onlar daha çocuk ve ne acı ki bazen girilen yoldan dönüş olmuyor, bıçaklar çekiliyor. Devlet de onları içeri atmakla vazifesini icra etmiş oluyor, yazık!"
ÇİVİSİ ÇIKMIŞ SOSYAL DEVLET: "1970'lerin İskoçya'sındaki Glasgow'un kenar mahalle gençlerini anlatan 'Neds', eğitimsiz, başıboş çocuk suçlular demek. Britanya'nın günümüzde de en büyük sorunu olan sınıfsal sorunlar her daim baki. İşçi sınıfı yalnız ve fakir bırakıldı. İngiltere sosyal devlet olarak maalesef çoktan iflas etmiş durumda. Düzenin çivisi çıkmış. Eğitim son derece yetersiz ve katı! Emeğin karşılığı olmayınca evde de sokakta da başıboş bir gençlik var. İdeal yoksunu, apolitik bir gençlik var. Terörün nedeni belki artık politik değil ama terör aynı. Öyle ki İskoçya'da bıçak taşımak dahi yasak. Ama kimse bu çocukların geleceğiyle ilgilenmiyor."