Sinema 'büyülü' bir şey! Kimi zaman yüzyüze tanıştığınızda büyü bozulsa da, bir sinemacıyla sadece filmi üzerinden dahi derin bir tanışıklık hissiyatı kurabilirsiniz. Nitekim iki önemli sinemacının buluşması doğrusu 'güzel bir dostluğun başlangıcı' oldu. Gerçi Macar üstad Bela Tarr, Reha Erdem'i önce aktör zannetti. Ama 30. İstanbul Film Festivali'nin Onur Ödülü'nü almaya geldiği açılış gecesinin kalabalığında böyle yanılmalar normaldi. Nitekim Erdem'in sinemamızın en önemli yaratıcı yönetmenlerinden olduğunu öğrenince hemen filmlerini nasıl bulabileceğini sordu. Hayranı olduğu Bela Tarr'a Kosmos'un DVD'sini getiren Reha Erdem ise üstadın Berlin'den taze ödüllü son filmi Torino Atı'ndan çıktıktan sonra bir başyapıt izlemiş olmanın hissiyatı içindeydi ve ilk sözleri "İçim katıldı, ağladım" oldu. Erdem'in "Son derece hüzünlü ve karanlık ama bir o kadar da size güç veren bir film" sözlerine karşılık Bela Tarr'ın gözleri anlaşılmış olmanın minnettarlığıyla parladı ve teşekkür ederek akşam yemeğine ve derken gece geç saatlere kadar uzayacak muhabbeti derinleştirdi. Gus Van Sant gibi nice ünlü sinemacıya ilham olan Bela Tarr ile Erdem'in sohbetini coşturan sadece sinemaya olan ortak bakışları değildi elbette. Her ikisi de insan olarak da birbirlerini incelikli ve kıymetli buldular. Her ikisinin de dön dolaş şu alemde önemli olanın 'insanlık onuru' olduğundan ve insanı anlamak için daha geniş yani 'kozmik' bir bakıştan bahis açmalarından belli zaten. Kendini İstanbul'da ve festival ortamında son derece iyi hissettiğini söyleyen Bela Tarr, "Bu üçüncü gelişim çok değişmiş İstanbul. Daha ışıltılı ama eski Beyoğlu daha özgündü. Diğer küreselleşen kentler gibi umarım kişiliğinizi kaybetmezsiniz. Burayı samimi, gerçek ve dost buluyorum" dedi.
