ÇEKMEDİĞİ ACILARI ÇEKİYOR
Bülent Kayabaş'ın oynadığı, ilk başta insani özelliklere sahip kaplumbağanın anlattıklarına inanmayan tarih profesörü; daha sonra ayağına kadar gelen bu kısmeti değerlendiriyor. Tarihe adını altın harflerle yazdırmak için kaplumbağadan tüm bildiklerini anlatmasını istiyor. Onun anlattıklarını ağzı açık dinleyip notlar alıyor. Amacı; tüm tarihi baştan yazmak ve tarih profesörlerini ayağına kapandırmak. Nur Gürkan'ın canlandırdığı Profesör'ün karısı 'Betty'; kaplumbağanın hazine gibi zihninden yararlanıp onu televizyon yıldızı yapmaya kalkıyor. Kaplumbağa, bir rahatsızlık sebebiyle doktora (Özdemir Çiftçioğlu) götürüldüğünde ise; doktorun deneği haline geliyor. Doktor ve profesör; tarih ve biyoloji arşivi için birbirlerine düşüyorlar. En vahşi ortamlarda bile acı çekmeyen kaplumbağa; insanoğlunun elinde çekmediği acıları çekiyor.
"ÖLÜLER SIRTIMDA İKİNCİ KABUK"
Oyun, Ali Poyrazoğlu'nun "Ölüler sırtımda ikinci bir kabuk gibi. Onları unutmak demek; yeniden öldürmek demek" diyerek sahneye girmesiyle başlıyor. Poyrazoğlu, "Olağanüstü şartlar karşısında canlılar evrim geçirebilir" diyen ünlü fizikçi Darwin'e gönderme yapıyor ve evrim geçirmiş küçük adımlarıyla dünyayı dolaşmış Harry Robinson adında, 200 yaşında bir deniz kaplumbağasını canlandırıyor. Kaplumbağa, tüm tarihe tanıklık etmiş; yaşamadığı, görmediği şey kalmamış. Yaşanan her olay; savaşlar, bombalar, cesetler, sırtındaki kabuk gibi ona yük. O her şeyi biliyor; Paris'in işgaline, Eyfel Kulesi'nin dikilişine, Sanayi Devrimi'ne şahit olmuş. Rus Devrimi'ni, komünizmi görmüş. Naziler'in milyonlarca insanı yakarak nasıl katlettiğini ve Normandiya çıkarmasını yaşamış. Lenin'in ölmeden önce söylediği son sözlerin ne olduğunu, Churchill'in neden sürekli puro içtiğini de biliyor. Bütün bu tarihsel süreç; oyun boyunca perdeye projeksiyondan yansıtılan görsellerle de destekleniyor.