Sürekli futbolun yanında üvey evlat muamelesi görse de, bu bayrağı en başarılı ve istikrarlı bir biçimde her turnuvaya götüren spor dalıdır basketbol. Geçmiş yıllara göre daha mütevazı bir kadroyla gittiğimiz dünya şampiyonası İspanya'da olunca milli duygular, turistik merakla birleşince daha bir hevesle gittik takımımızı desteklemeye..
Milli takımın sponsoru Turkcell'in davetlisi olarak hem firmanın müşteri hizmetlerinde yaptığı yenilikleri hem de milli maçları izlemek için grup maçlarımızı oynadığımız Bilbao'ya doğru yola çıktık. İspanya'ya bağlı özerk Bask bölgesinde bulunan Bilbao, gastronomi açısında bir cennet olunca seyahatin farklı bir boyutu da ortaya çıktı. 400 bin'e yakın nüfusu, düzenli yapısıyla 2 saatte yürüyerek bitireceğiniz şehrin tarihi ve yenilikçi tarafı Nervion Irmağı tarafından ikiye ayrılıyor. Eski binalar, basilikalar, ünlü tiyatro Arriaga eski şehir yani Casco Viejo'da bulunurken şehrin bütünlüğünü bozmayan yenilikçi tarafta ise sokaklarda çağdaş sanatın izlerini görebiliyorsunuz.
GELECEĞİN TARİHİ 'GUGENHEİM'
Dünyanın en önemli binaları arasında yer alan, bence şimdiden Bilbao'nun simgesi haline gelen Guggenheim Müzesi ise adeta bir şaheser. 60 ton titanyumun kullanıldığı müzenin mimarı Frank Ghery buna benzer bir müzeyi İstanbul Pera bölgesinde yapacağı da konuşuluyor. Bilbao'ya bu kadar yakıştıysa, İstanbul'daki halini düşünemiyorum!
Jeff Koons'un eseri, içeriden sulama tekniğinin kullanıldığı 20 metrelik Puppy'nin yanından girdiğimiz müzeye şu sıralar uğrarsanız Georges Braque ve Yoko Ono'nun eserlerini görebilirsiniz.
Avrupa'nın turistik şehirlerinin aksine Bilbao'yu mermer heykeller değil, titanyum, demir çağdaş sanat eserleri süslüyor. Bu eserlerin yıllarla birlikte demlendiğini düşünsenize! 50 yıl içerisinde Bilbao, sadece İspanya'nın değil, dünyanın önemli turizm lokasyonlarından biri haline gelecek.