Dolayısıyla da gece hayatı, şarkılara eşlik etmeyi seven, özel hayatındaki durumlardan efkârlanarak eğlenen kitleye kaldı. Eskiden erkek sayısı çok olmasın diye kapılarda insan seçen bodyguardlar yakında içeride fazla kadın var diyecekler! Evet, artık İstanbul eğlence hayatının gidişini kadınlar belirliyor. Ve kız kıza eğlenceye çıkan kadınların büyük çoğunluğu ise yakın tarihte aşkta pek umduğunu bulamamış, bu tip durumlar için 'panzehir' niteliğindeki bol 'ah'lı Türkçe şarkılarla deşarj oluyor. En önemli dekorun insan olduğunu gözetirsek bu hanımlarımızın gittiği yerler daha popüler oluyor. Bu yeni kitle de eskisi gibi ağır eğlencenin olduğu Şamdan, 29 gibi yerleri sevmiyor, Sess ve Albüm gibi Türkçe kulüplere bayılıyor.
Türkçe müzik gibi bir başka öze dönüşte başarı hikayesi ise tencere yemeklerimizde olacağa benziyor. Lüks Bebek'in şu sıralar en popüler öğlen durağı 'Şef Makbul' isimli ev yemekleri yapan bir lokanta. Pembe, mor renklerin hakim olduğu, sanki bir mekan değilde ev dekore edilmiş hissi veren lokanta Lucca'nın da bulunduğu Manolya Sokakta. Sahilde taytıyla zayıflamaya çalışan hanımlarımızı bu mekanda 'kadınbudu köfte' yerken görürseniz şaşırmayın! Doğrusu çok da güzel yapıyorlar. Mekanın sahibi Pelin Tüzün'ün anlattığı Şef Makbul'un hikayesi dizi senaryosu gibi. Yapım sektöründeki işinden olduktan sonra ailesinin yanına, Ankara'ya dönmesi gereken Tüzün, evde dostlarına yemek yapmaya başlamış. Güzel yemeklerin namı yayılınca ev dolup, taşmış.. Apartmandan şikayetler gelince de Bebek'te Şef Makbul'u açmış. Gidenlere tavsiyem; öğlen 2'ye kadar orada olun! Tencere yemeklerinin çoğu o saatlerde tükenmiş oluyor.
Geçtiğimiz Pazar meslekten yazar büyüğüm Ersin Süzer kendisine gelen şikayet maili ile ilgili bir yazı kaleme aldı. Sosyal medyadan yemek paylaşımı konusunda daha dikkatli olunması gereken bir şikayeti değerlendirip, içerisinde benim de bulunduğum sosyal medyayı iyi kullanan 5 gazeteciye de öneri vermişti. Cesurca özeleştiri yaparak bunu köşesine taşıyan Ersin Süzer'e öncelikle teşekkür ederim. Ben de bu durumun ikilemini sürekli kalıyorum. Tabiİ ki herkes her şeyi yiyebilecek güçte, sağlıkta olamayabiliyor. Fakat büyük resimde artık yeme-içme sektörü bir sanat dalı olma yolunda ilerliyor. Popüler kültürün direkt yansıması televizyonlardaki yemek içerikli programların artışı da bunu ispatlar nitelikte. Bu sektörün büyümesiyle doğan personel ihtiyacı belki de işsizliğin bir kısmını çözebilecek. O yüzden ben sosyal medyada yaptığımız paylaşımların en az yazılarımız kadar önemli olduğuna inanıyorum. Nasıl bir modacının pahalı kıyafetleri, oto galericinin spor arabaları paylaşması normalse bu sektörün içindeki insanların da bu tip paylaşımlar yapması gayet doğal. Duyarlılığından dolayı yürekten alkışlıyorum Ersin Abi'yi ama bu konuda kendimize yapacağımız oto-kontrolün doğru olmayacağını düşünüyorum.