W'da işimiz bitti, Nişantaşı'na doğru yürüyelim... Dışarıdan gelen buzuki sesi ile keşfettiğim Kalamata tıka basa dolu... Mekan, Bülent Ersoy'un 'Veliahtım' dediği Gökhan Sezen'li geceleri, Kosta ve Tuba'lı tabak kırmacalı Grek eğlencesi ile pek popülermiş. Hemen kapı komşusu Cahide Salonika'da da durumlar aynı. Simi'den Rodos'a geçiyorum adeta. Burada da Fedon'u, Buzuki Hakan'ı dinleyebilir, yine bir Yunan rüyası görebilirsiniz. 'Yunanlılar sarmış dört bir yanımı' dedirtecek bir mekanda eğlence yok, dinlence var. Minoa, Akaretler'deki son durağım. Burası sıradan bir kitap evi değil, adını Akdeniz mitolojisinden alıyor; milattan önce var olan bir uygarlık demekmiş. Raflardaki kitaplara bakarken fondaki Akdeniz ezgilerini, kapı önündeki defne ve zeytin ağacı konsepti tamamlıyor. Alt katındaki kitap mahzeninde zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Merdivenden çıkarkenki Oscar Wilde, Hipokrat sözleri aklınıza kazınacak. Kafe kısmında oturup çikolatalı tartın tadını çıkarırken raftan seçeceğiniz bir kitabın içinde kaybolabilirsiniz. Ben bolonez soslu lazanyanın yanına Orhan Pamuk'un 'Kafamda bir Tuhaflık'ını yakıştırdım.