'Bu muhalefetle olmuyor, beşinci parti lazım' diye yeri göğü inlettiler. Elbette amaç, seçimden önce AKP'yi bölmekti. 'Küskün' olduğunu ısrarla iddia ettikleri Abdullah Gül bunların zokasını yutup yeni bir parti kuracak, buna Bülent Arınç gibi 'sevimli siyaset emeklileri' de katılacaklar, iktidar partisi ikiye bölünecek, beşinci bir parti doğacaktı... Canım iktidara bile gelirdi belki, belli mi olur? Kimse bunu yemedi. Mosmor oldular, hedefi 'bu kez muhalefet içinden beşinci parti' arayışına çevirdiler. ('AKP koalisyon yapmalıdır' yavesinden artık utanıyorlar, yazamıyorlar.) En az dört milyon seçmen partisini arıyormuş... Bu dört milyon kişi son seçimde oyunu AKP'ye vermiş ama başka bir parti istermiş. Olsa, hemen ona vereceklermiş. (Anket mi yaptın kardeşlik?) Dört milyon oy, HDP'nin de MHP'nin de oyunu tutmuyor ama (biri beş buçuk milyon, öteki beş milyondan biraz fazla), belki bununla iktidara bile gelir! Amaç iktidar partisinden kıl koparmak. Abesle iştigali meslek edindiler. Muhalefetin güçlenmesi için de, yeni bir parti için de, ortada hiçbir neden yoktur. AKP iktidardadır ve iktidarda kalacaktır. Engin Ardıç/Sabah Değerli dostlar biz ne yaptık biliyor musunuz?. Kimliğimizi kazandık. kendimize geldik.. Dedik ki; İstersek Çin'den alırız, istersek kendimiz yaparız füzemizi dedik.. Hatta fırlatma imkanları da dahil olmak üzere vidasına kadar yapabiliriz dedik.. Türkiye 1854'ten beri batının üzerimizde tuttuğu o eli, mayıs 2013'te kaldırıp attı.. Ne olduysa o yüzden oldu.. IMF kovuldu ve ülke millileşti..ABD-İsrail tesirindeki MİT nihayet bize çalışmaya başladı. İzin verildiği kadar değil, tamamen menfaatlerimiz üzere.. Hem savunma enstrümanlarında yerli yazılıma geçtik hem de kendi savunma sanayimizi kurduk.. Sadece kurmadık ihraç etmeye başladık. Komprador burjuva ailelerin bile malın adaletli bölüşümü nutukları attığı bir Türkiye'yi birlikte kurduk.. Bunun haklı gururunu yaşıyoruz.. Bunu da bu millete yaşatan Tayyip Erdoğan'dır.. Ve onun bize geçen özgüvenidir.. Bizden sonraki kuşaklar bunu böyle okuyacak.. Kalın sağlıcakla Ersoy Dede/aktüel.com.tr İki gündür bu resme ve ifadeye ne zaman rastlasam, elimde değil, içimden şu sorular yükseliyor... Peki hanımefendiler, beyefendiler... 'İnsanlık' konusu Bağdat'ta her hafta bir pazar yeri bombalanıp yüzlerce insan ölürken hiç kafanızı kurcaladı mı? Üç yıldır Esad çocukların üzerine varil bombaları atarken 'insanlık nerede?' diye sordunuz mu? Afganistan'ın, Irak'ın, Suriye'nin sizin Özgürlük heykelli, Eyfelli Batı'nız tarafından çoraklaştırılış süreci üzerine düşünmüş müydünüz? Hepsini geçtim, niye Paris'tekilerden iki gün önce Beyrut'ta patlayan bombalar sizde aynı kederi uyandırmadı? Terör hiç şüphesiz insanlık suçu! Ayrımı, şusu busu, 'ama'sı yok! O halde siz niye ayrım yapıyorsunuz? 'İnsanlık yok' diye yazıp durmayın bence. Önce Afganistan, Suriye vd. fotoğrafları paylaşın, sonra altına 'İnsanlığı elbirliğiyle yok ettik' diye yazın, oradan konuşmaya başlayalım. Var mısınız? Hımm... Tabii, yoksunuz! Haşmet Babaoğlu/Sabah Bakınız, Antalya'da düzenlenen B20 zirvesinde Ali Koç yoldaş ne demiş: 'Eşitsizliği asgari düzeye indirmek için yapılacak çok fazla senaryo var. Paradigmalar değişmeli. Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir…' Nasıl, beğendiniz mi? Sizi bilmem ama ben çok beğendim, içimden yanağını okşamak geldi, o derece yani. Bilmem ki, Erdoğan, onun da yanağını okşar mı? Ben olsam okşardım. 'Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir' ne demektir? Valla helal olsun; 'bizi ortadan kaldırın' demesine ramak kalmış. Gerçi muhteremin mensup olduğu network şu sıralar kapitalizme değil, asgari ücretin 1.300'e çıkmasına karşı, ama, olsun... Zaten en çok da bu haliyle CHP Genel Başkanlığına yakışıyor ya! Salih Tuna/Yeni Şafak Ebubekir el-Bağdadi 1960 ve 70'lerde Avrupa'da ortaya çıkan terör örgütlerinin yaptığı gibi propagandanın öneminin farkında. İnsanların dikkatini çekmek için her yöntemi kullanıyor. Korkunun içeride ve dışarıda en büyük silah olduğunu biliyor. O yüzden de kafa kesme, vahşice katletme gibi her yöntemini iyi kullanıyor. Bunları da youtube üzerinden bütün dünyaya servis ediyor. Barbarlığını herkese gösteriyor. Bağdadi'nin bir diğer yöntemi de gizeme başvurması. Bağdadi kendini göstermiyor. Ne kadar az bilinirse o kadar çok merak edilir ilkesini iyi uyguluyor. İnsanların hayal güçlerine hitap ediliyor. Resmini ve kendini göstermediği için de hakkında bir efsane yürüyor. Yani DAEŞ asla komplo teorileriyle izah edilemez. DAEŞ yapısı itibariyle ne El-Kaide'ye benziyor ne de diğer terör örgütlerine. Yerel halkla başka türlü ilişki kuruyor, yabancılarla başka. Yabancılar yeterli olmasa da DAEŞ konusunda kitaplar çıkarıyorlar. Paris saldırısından sonra DAEŞ hakkındaki yayınlar artacaktır. Türkiye'de bırakın kitabı hala doğru dürüst bir rapor bile yok. Türkiye'deki akademik camia ne yazık ki pek üretken değil. Umarım birileri bu duruma uyanır ve elini taşın altına koyarak güzel eserler ortaya koyar. Cem Küçük/Star Seçim öncesi akademisyenlerin dünya liderlerine hitaben yazdığı 'Gelmeyin' başlıklı mektupları manşetten veren medyanın yaşadığı hayal kırıklığı da gözlerden kaçmıyordu. Zirve'nin hemen öncesinde ziyaretlerine engel olamadıkları liderlerin ortak olduğu G-20'ye sardılar. Yılların Cumhuriyet'ini bir trol gazetesine çeviren Can Dündar G-20'nin 'en kötü birlik' olduğuna dair yayınlara başlamıştı bile. Tabii Hürriyet boş durur mu? 1 Kasım sonrası çarklarına rağmen, Aydın Doğan'ın başbakanları el cepte 'kabul ettiği' zirvelerin çok ama çok geride kaldığını hâlâ hazmedemeyen gazete dün de manipülasyon peşindeydi. Öyle ki, zirveye dair yaptıkları manipülasyonla Ali Koç'tan bile 'aynı gemideyiz' ayarı yediler. Bir süre önce Fethullah Gülen'le yaptığı telefon görüşmesinin ses kayıtları basına yansıyan ve o konuşmada 'Emirlerinize hazırım efendim' dediği iddia edilen Turgay Ciner ise yeni 'emir almamış' olacak ki TV'leri ve gazetesi G-20'ye karşı nötr bir habercilikle yetindi. Tek kelimeyle utanç verici! Melih Altınok/Sabah Gezi olayları ile başlayan, 17-25 Aralık ile devam eden süreçte, 'merkez medya' yazarlarının, muhalif siyasetçilerin çoğu zaman şaşırtıcı düzeyde bir öz güvenle Batı başkentlerine çağrıda bulundu. NATO'yu ve AB'yi göreve çağıran ve Türkiye'nin iç siyasi dengelerine müdahale isteyenler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Lahey'de uluslararası mahkemelerde yargılanacağını iddia edenlerin yanında 'makul' bile kalıyordu.Türkiye'nin bölgesel politikalarından duyulan hoşnutsuzluk ile bazı Batı başkentleri bu kampanyaya örtülü destek bile verdi. Dengelerin yeniden belirlendiği bir bölgede, Türkiye'nin bölgesel aktörlüğüne güç katan en mühim unsur istikrarlı bir güçlü hükümet şansını tekrar yakalamış olması.Yeni bir dünya düzeni kurulurken, Türkiye büyük bir toplumsal destek ile yerini alıyor. G20 zirvesinden gelen fotoğraflar ise bunu tescilliyor. Ceren Kenar/Türkiye G-20 başlangıçta maliye bakanları, merkez bankası başkanları ile yola çıksa da 20 ülkenin oluşturduğu grup, BM'den daha etkin, sorun çözücü, politika geliştirici ve daha iyi bir dünya için çalışan platform haline geldi. Giderek fersude (solan) uluslararası kurumlar (BM, Dünya Bankası vs.) yerine artık 'uluslar üstü' asude yapılardan söz edebiliyoruz. Dün, terörden mülteci sorununa, KOBİ'lerin gücünden emeğin hakkına dek Türkiye'nin geliştirdiği kavramları dinledi dünya. BM'nin 5'i de dinledi, dünyanın geri kalanı da... Yetmedi; kurala uyan ülke Türkiye'nin yerine artık kural koyan ülke Türkiye imajı dagörkemli organizasyonla taçlandırıldı. Coğrafi olarak ev sahipliğimiz dışına taşmış, siyasal gündemin de ev sahibi durumuna gelmişiz. Şeref Oğuz/Sabah 1 Kasım seçimleri, Ankara'nın teröre karşı toplumsal bir bütünlük, ortak bir duyarlılık geliştirmeyi başardığını gösterdi. Ne var ki, teröre karşı sadece içeride sağlanan bu ortak tutum yeterli değil. Dünyanın da Türkiye'nin terörle mücadelesini desteklemesi gerekiyor. En azından teröre arka çıkmaması gerekiyor. Türkiye'nin yıllardır terör nedeniyle yaşadığı sıkıntıyı dünya, Paris saldırılarıyla birlikte belki de doğrudan anlama fırsatı buldu. Burada PKK'nın, 11 Eylül saldırılarının oluşturduğu siyasi konjonktürde uzun süre silaha davranamadığını hatırlatmak gerekiyor. PKK lideri Öcalan'ın 1999'da yakalanmasının ardından örgüt silahları susturmak zorunda kalmıştı; silaha sarılmak için, 11 Eylül sonrası oluşan konjonktürün dağılmasını beklemişlerdi. DAEŞ'in Paris saldırısı, 2010'da başlayan ve 'Arap Baharı' olarak nitelenen, PKK dâhil yeni terör gruplarına alan açan, fırsat sunan 5 yıllık ara dönemin sonunu getirecektir. Dünya, teröre karşı müsamaha gösterdiği bir dönemi geride bırakıyor; bunu en çok PKK ve HDP'nin fark etmesi gerekiyor. Silahları terk etme, siyasallaşma, barış ve çözüm için bundan daha elverişli bir dönem olamaz. Kurtuluş Tayiz/Akşam Diyarbakır, Suruç ve Ankara patlamalarına sevinenlerle, Paris'teki terör saldırılarına sevinenler aynı kişiler. Esedçiler, PKK'cılar ve İslam karşıtları. Esedçiler, bu saldırılar üzerinden Erdoğan ve Hollande yönetimlerinin 'katı tutum'unun yumuşayabileceğini, muhalif gruplara yönelik desteklerini geri çekebileceklerini düşündüler. Paris saldırılarının ardından kimse 'katil devlet' demedi belki ama Fransa yönetimini 'teröre silah ve finansman sağlamak'la suçlayanlar da çok oldu. En azından bizdeki Esedçiler bu fırsatı kaçırmadı. Hendekçiler de sevindi bu saldırılara. Fahrettin Altun/Sabah G-20 Türkiye için daha iyi demokrasiye ve piyasa ekonomisine doğru yürümekte bir müşevvik teşkil etmeli. Zaten ülkenin hikâyesi de bu istikametin doğruluğunu kanıtlıyor. Bölge şiddet dalgası içinde yanarken ve bölge insanları düşük refah seviyelerinde ıstıraplı, yoksul hayatlar yaşarken Türkiye'nin her şeye rağmen bir yıldız gibi parlaması liberal demokrasinin ve piyasa ekonomisinin tercih edilmesinin neticesi. Türkiye aynı yolda daha kararlı ilerlemeli. Bu çerçevede, 1 Kasım'da iktidara tek başına gelmeyi başaran AK Parti'ye çok görev düşüyor. Unutmayalım, özgürlük ve zenginlikten zarar gelmez. Özgürlük ve zenginlik her problemin çözümünü kolaylaştırır. Çok dolaylı gibi görünse de, özgürlüğü ve zenginliği artırmak iktidar partisinin yeni seçim zaferlerine ulaşmasını ve daha az sorunlu bir Türkiye'de hükümet etmesini de sağlar… Atilla Yayla/Yeni Yüzyıl