Roll, sessiz sedasız gitti. Aslında bu topraklarda görmeye alışmadığımız türden bir sessizliği vardı
Roll'un. Hiç ciyaklamayan ama kendini çok net ve keskin şekilde ifade eden bir dergiydi. Bir insan olsa, 'cool' diyebilir miydik? Derdik. Sadece o da değil, bazı aile büyükleri vardır ya da sevdiğiniz insanlar. Her ne söyler ya da yaparlarsa doğru olduğuna inanırsınız. Ve güvenilir olduklarına.
Roll pek çok kişi için böyle biriydi aynı zamanda. Kişilikliydi, prensip sahibiydi. Ama sıkıcı değildi. Mizahı da, argoyu da, şamatayı da yeri geldiğinde yansıtmayı biliyordu. Kasım 2006'da
Express'in içinden taşarak
Roll adını alan dergi, şimdiye dek 144 kere basıldı. (Eylül-Ekim tek sayı çıkıyordu. Ayrıca altı özel sayı hazırlandı.) Yayın politikasını eleştiren çok oldu. "Dönüp dönüp aynı isimlere yer veriyor," denildi (ki hakikaten Nick Cave, Clash, Jeff Buckley gibilerinin yeri ayrıydı dergi için). "Çevirileri koyup günü kurtarıyor," diyenler vardı. "Alakasız müzik türlerini yan yana getiriyor," diyenler ya da politik tavrını eleştirenler de. Ama bu, derginin Türkiye'de çıkan en özgün işlerden biri olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Sadık bir
Roll okuyucusu, sanırım dergiyi ilk eline aldığında garip bir huzur duyuyordu. Bu serüven, 13 yıl sonra, başta ekonomik sıkıntılar olmak üzere pek çok sebepten dolayı sona eriyor. Neredeyse imece usulü hazırlanan derginin satışları son yıllarda iyice düşmüş, artık sadece kemik okuyucu tarafından satın alınır olmuştu. Derginin başındaki Derya Bengi'nin ve tüm ekibin çok yorulduğu biliniyordu. Hepsi başka işler yaparak hayatlarını kazanıyorlar,
Roll'u kendi imkânlarıyla çıkarıyorlar, yeterli ilgiyi görmüyorlardı. Ağustos ayında kapanma söylentisi yayıldı. Sallantılı bir dönemden geçtikleri anlaşılmıştı. Kasım ayında kara haber duyuldu. The Beatles kapaklı bu son sayıda, "Müsaadenizle bir veda sigarası yakalım, bir veda 'kalem'i yuvarlayalım. Diyarbakır meyhanelerinde 'kalem' deniyor 'yolluk'a..." deniyordu. Pek çok kişi gibi içim burkuldu. Evdeki
Roll'ları çıkarıp tek tek bakmaya başladım. Hangi kapaklar hayatımın hangi dönemlerine eşlik etmiş, neler olmuş, neler bitmiş.
KEŞKE ESKİ ROLL'LARI ATMASAYMIŞIM
Tehlikeli bir biriktirme hastalığım var. Dergi, gazete... İki sene önce bir gün, "Yeter," dedim, "bütün dergiler gidecek." Attım attım, sıra
Roll yığınına geldiğinde yazıları okumaktan, resimlere bakmaktan hiçbir şey yapamadım. Birinin kapağına kıyamadım, diğerinin içindeki söyleşiye. Sonra mecburen birkaçını kapının önüne koydum. Ertesi gün bir festivalde Derya Bengi'yi gördüğümde, "Ne kadar güzel bir Latife Tekin söyleşisiymiş o, ama atmak zorunda kaldım dergiyi," dedim. Hayretle, "Neden ki?" diye sordu. Çok utanmıştım. "Birikiyor," "arkadaşlarım alay ediyor," "toz yapıyor," "ana habere 'çöp kadın' olarak çıkma ihtimalimi artırıyor," diyemedim, "Çok vardı," diyebildim. Şimdi pişmanım. Keşke tutsaymışım. Her satın alışımda sevdiğim eski bir dostumu görmüşüm hissi veren dergileri keşke kapının önüne koymasaymışım. Hem, dergiler üst üste dizildiğinde depreme karşı en sağlam yaşam üçgenini oluşturmuyor mu?