BİZİ BİZE ANLATIYOR
Oysa filmlerinde olsun, gösterilerinde olsun, anlattığı bizim hikayemiz. Hayatın olağan akışı içerisinde pek de dikkat etmediğimiz ya da ezbere yaptığımız davranışlardan, takındığımız tavırlardan adeta bir 'Türkolog' gibi tespitler çıkarıyor. Sosyolojik gözlemlerini es geçmek mümkün değil. Ha, façası olanı esprisine malzeme yapıyor, ama bunu kimseyi aşağılamadan becerebiliyor. Becerdiği bir başka şey ise politikayı ve kaba cinselliği kullanmadan mizah üretebilmesi, zeka dolu esprilerle bizi güldürmesi ve kendi zaaflarımızı yüzümüze vurması. Fakat, genel olarak anlatılan bizim hikayemiz değilmiş duygusuyla meseleye yaklaşıldığı için olsa gerek, şakalarının arkasındaki eleştiri de, anlayanları tabii tenzih ediyoruz, boşa çıkıyor. Tıpkı sinemada yaptıkları gibi. Oysa öyle bir çırpıda silip atılamayacak bir sinema kariyeri var Cem Yılmaz'ın. Ferzan Özpetek, Yavuz Turgul, Ömer Vargı, Ömer Faruk Sorak, Yılmaz Erdoğan gibi sinemacı kişilikleri çoktan kabul edilmiş yönetmenlerle çalıştı. Şener Şen gibi usta bir oyuncuyla karşılıklı oynadı. Zeki Demirkubuz ile aynı jüride yer aldı. Yeri geldi, Hokkabaz'daki gibi hüzünlü hikayeler anlattı, yeri geldi G.O.R.A. ve A.R.O.G'daki gibi iddialı yapımları kotardı. Ama sinemada alaylı oluşundan mıdır nedir, her filmine illa bir kulp bulundu. Öyleki A.R.O.G sonrası 'arakçı' bile ilan edildi. Eden kimdi? Hatırlayan var mı? Yok işte, asılsız çamur atma durumu. 1992 yılından beri hayatımızda Cem Yılmaz. Popüler bir kişilik. Popüler kültürün yıllardan beri eskitemediği, sürekli ürettiği için olsa gerek, bir insan. Popüler ya da şöyle söyleyelim anaakım sinemanın layıkıyla yapılması için çaba harcıyor. Ayrıca onunla ama onsuz da yapamama halimiz de var. Hem yaptığı filmler en çok da niyeti eleştiriliyor hem de ortalarda görülmediği zaman 'Niye bir şey yapmıyor?' diye meraklanılıyor. Şöyle bitirelim o zaman: Lütfen alıcınızın ayarlarıyla oynayın artık. Çünkü Cem Yılmaz frekansına alıcılarınızı ayarlarsanız, onun, gözlem ve esprilerinin tadını çıkartabilirsiniz.
CM101MMXI Fundamentals ne vaad ediyor?
Gösteriyi izleyenler için sürpriz yok zaten. Ama izlemeyen milyonlarca insan için CM101MMXI Fundamentals, Cem Yılmaz ile yeniden buluşmak için iyi bir fırsat. 139 dakika kesintisiz gülebilirsiniz, bunun için mısır yemek, kola içmek gibi klasik sinema seyri ritüellerinden bir seferlik vazgeçmenizi salık veririz. "Peki ne var bu gösteride?" derseniz. İşin sürprizini kaçırmadan Cem Yılmaz'ın neler anlattığından bahsedelim. Ağabeyi Can Yılmaz ile açıyor gösteriyi Cem Yılmaz. Ağabey ve kardeşler arasındaki rekabetten dem vuruyor. Sonra kadın olma hali ve erkeklik meselesini deşiyor. Erkeklerin analog, kadınların ise dijital tasarlandığını anlattığı bölümler klasikleşmeye aday. Kendi deneyimlerinden yola çıkarak, evlilik kurumu ve evlenme süreciyle ilgili tespitleri hiç de yabana atılacak türden değil. Burada özellikle dikkat çektiği konu halay mevzusu. Hayatımızın dijitalleşmesi ve akıllı telefonlarla kurduğumuz ilişkiye dair şakalar ise gösterinin tepe noktalarından. Uzun bir bölüm... Bilgisayarın ilk evlere girdiği dönemi bilen bir insan olarak dijital öncesi ve sonrasına dair yaşatımıza ilişkin gözlemlerine şapka çıkartılır. İkinci bölümde ise evrene mesaj gönderme meselesinin şöyle bir üzerinden geçiyor. Ama asıl olarak yabancı dil ve özellikle İngilizce ile olan problemli ilişkimiz üzerine yoğunlaşıyor. Sonrasında ise yemek kültürümüz üzerine anlattıkları unutulacak gibi değil. Türkün açık büfeyle imtihanı kısmında vakti zamanda işin mutfağında çalışmış bir insan olarak şahane tüyolar veriyor. Gösteri bitince, yanaklarınızın ağrıdığını hissederseniz şaşırmayın. Bu, gösterinin yan etkisi!
Leman Kültür'den beri sahnenin hakkını veriyor!
Milenyum (1999): Cem Yılmaz'ın Leman Kültür'deki gösterilerinin ardından ilk defa geniş kitlelerle buluştuğu gösterisi Milenyum'du. 2000'li yıllara hazırlandığımız günlerde Yılmaz'ın bu gösterisi, yeni yüzyıl ve yılbaşı üzerine hazırladığı esprilerle hatırlanıyor. Bir Tat Bir Doku (1999): Yılmaz'ın Milenyum'un ardından aynı yıl sahnelediği gösterisi, Türkiye turnesini de içeriyordu. Gösteri ve turne, Yılmaz'ı bir efsaneye dönüştürdü. Bu gösterinin etkilerini gözlemlemek hâlâ mümkün. "Pınar noooldu?" "-Nergis çay bahçesi nerede? -Bilmiyorum, nerede?" gibi espriler bu gösteriden yadigar... Bu gösteri o kadar çok tutuldu ki, canlı izleme fırsatı bulamayanlar için gösterinin DVD'si de piyasaya çıkarıldı. Hatta TV kanalları da birçok kez bu gösteriyi ekranlara taşıdı. CMYLMZ (2007): Cem Yılmaz, 1999'da sahnelediği Bir Tat Bir Doku'nun üzerinden geçen sekiz yılın ardından CMYLMZ ile karşımıza çıktığında, askerliğini yapmıştı. Askerlik anılarının ağırlıkta olduğu bu gösteri de en az Bir Tat Bir Doku kadar ses getirdi; gösterinin DVD'si çok satanlar arasına girmeyi başardı. CMYLMZ, birçok insan için 'yeni başlayanlar için aslerlik rehberi' formatındaydı. CMYLMZ Soru-Cevap (2010): Cem Yılmaz'ın çeşitli üniversitelerde konuk olduğu söyleşilerden derlediği CMYLMZ Soru-Cevap gösterisi sadece DVD olarak yayınladı. Bu gösterinin yıldızı Yılmaz kadar üniversite öğrencileriydi. Öyle ki öğrencilerin performansları(!), DVD'yi izleyenlere üniversiteli gençler hakkında net bilgi veriyordu!
Cem Yılmaz'ın seyirciden beklentisi nedir?
Peki Cem Yılmaz seyircisinden ne bekliyor? Geçmişte "Türkiye'deki seyirci algınız nedir?" diye sormuştuk. Cevabı şöyleydi: "Seyirci çok acımasız. Dünya sinemasıyla bizi aynı kefeye koyuyor. Ama bu iyi bir şey. Bizim sinemamızla dünya sineması arasındaki marjın azaldığını gösteriyor. Ama yönlendirilmeye de ihtiyacı var. Sinema perdesine çıkmış iş, neticede bir işlemin ürünü. Yapanın kültürel durumuyla, beğenileriyle ve onun birikimiyle aktardığı bir şey. Şimdi izleyicinin durumu başka. Ama izleyiciyi bir başka filmle eğitemeyiz. Bir sürü kültürel işaretler veren, öğretici, insanda çeşitli hisler uyandıran art house film vizyona giriyor, insanlar gidip izlemiyor ki bir şeyler öğrensin. Demek ki başka bir şeyler yapılmalı. Mesela medyanın kitleyi motive edici bir şeyler söylemesi gerekiyor. Biz 'Gel vatandaş, bizim filmimizi izle' diyemiyoruz. 'O kadar da komik değilmiş,' diyen bir seyirciye birisinin 'Sevgili kardeşim, bir filmde 120 dakika gülünmez,' demesi gerekir. Bunu ben dedim kızdılar bana, 'Seyirciye saygı göstermiyorsun' diye. Şimdi Türkiye'de sinema seyircisi dediğimiz kitle, film seyircisiyle eş anlamlı değil. Ve film seyircisi Türkiye'de sandığımızdan az. Mesela Çağan Irmak, sinemacılığına halel getirmeden filmler çekiyor. Ama Issız Adam ile Karanlıktakiler arasındaki seyirci arasında büyük uçurum var. Benim şöyle bir şansım var. Yaptığım filmlere hem 'Gidelim gülelim,' diyenler geliyor hem de işin sinematografisini düşünenler. Bunun için filmlerimin yüklü bir derinlik taşımadığını düşünmekle beraber, o kadar da boş olmadığını düşünüyorum."
Bir zamanlar sinemada maç bile izlenirdi
Sinemada sadece film gösterilir diye bir algı var. Kabul, epeydir böyle... Sinemaya film izlenmeye gidiliyor. Ama 1980'leri yaşayanlar sinema salonlarında konser bile verildiğini hatırlayacaktır. Misal, şimdilerde 'rehin olan' Emek Sineması, az konsere ev sahipliği yapmadı. Ama yaşı kemale erenlerin de hatırlayacağı gibi, biz yetişemedik tabii o döneme, televizyon yayını yokken haberler, maç özetleri sinemada gösterilirmiş. Mesela dünya kupası oynanıyor, radyodan canlı dinleniyor. Sinemalarda da maçlar gecikmeli de olsa izlemek isteyenler için gösteriliyor. Tamamı değil tabii, maç özetlerinden oluşan bir kurgu yapılıyor. Zaten o yıllarda hayat bu kadar hızlı akmadığı için bu gecikmenin bir negatif etkisi olmuyordu. Yani sinema salonları sadece film gösterilen yerler değildi bir zamanlar. Bunun için Cem Yılmaz'ın gösterisinin, sinemada izlenmesini garipsemeden önce bir durup düşünmek en iyisi. Ama bu gösteriyi bir film olarak kabul etmek başlı başına tuhaflık olur... Ki Cem Yılmaz'ın da bunun bir film olduğu iddası şimdilik yok.