FİLOZOF GİBİ CÜMLELER KURUYOR
Felsefe, çelişkileri düzenler. Yalnız felsefeyi düzenleyen bir ruh vardır. O da sezgidir, sezgi.
Okumak ne işe yarar, başkalarının aklını kendi aklının süzgecinden geçirmeye yarar.
Adaletsiz bir insan karanlıktadır. Adaletsiz padişahın canavarlar girer köşküne. Peki, sen bir padişahsın, göster bakalım köşkünü?
Ne kadar mutlusun diye sorarsanız, isyanım kadar mutluyum. Ne kadar büyüksün derseniz, kimseyi aldatmadığım kadar büyüğüm. Aldatan bir insan büyük olamaz.
Ben ölüme inanmıyorum. Kim ölmüş, insan ölür, fikri ölmez.
Hedefi olmayan insan, bir şeyler umar umar ama umduğunu bulamaz.
Kitaplarda sözler, söylemler var. Düşündürüyor insanı.
YÖNETMEN DOĞAN: HAYATIMDA TANIDIĞIM EN ÖNEMLİ İNSANLARDAN BİRİ
Habip Amca'dan etkilenmemek elde değil. Onun belgeselini çeken yönetmen Münir Alper Doğan da etkilenmiş:"Habip Soydaş'la ilgili düşüncelerim onu tanıdığım günden bugüne kadar çok değişti ve halen de değişmeye devam ediyor. Ben de başlangıçta önyargılı yaklaşmıştım. Fakat onu tanıdıkça, hikayesini dinledikçe ona saygım arttı ve aramızdaki ilişki daha samimi bir hal kazandı. Başlangıçta, kahvelerde dolaşan ilginç bir kişilik olarak gördüğüm adamın aslında derinlikli, trajik bir öyküye sahip ve her koşulda yaşama sevincini ve mücadele azmini elden bırakmayan, saygı duyulacak bir kişi olduğunu anladım. Hayat ve inançla ilgili görüşlerinden ve yaşama karşı takındığı tavırdan da kendime dersler çıkarmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Benim için hayatımda tanıdığım önemli insanlardan birisi olarak kalacak her zaman," diyor.
OKUMAK İSTEDİM, BABAM BENİ OKUTMADI
"Yıl 1949'da ilkokula başladım. Bir heves okuyorum. Okulu bitirip diplomayı alınca öğretmenim elimden tutup babamın yanına getirdi beni 'Yunus Amca ver Habip'i ben okutayım,' dedi. Babam da öğretmene 'Nasıl okutacaksın?' diye sordu. Öğretmenim 'Yanlış anlama beni, Habip'i yatılıya vereceğim. Yatılıda, yemesine içmesine sahip çıkacaklar,' cevabın verdi. O günlerde çocuklarınızı gavurca okutmayın diye bir söylem vardı. Babam da buna inanmış, beni okutmak istemiyor. Ama bunu öğretmene diyemedi, gerekçe gösterdi, 'Mallara kim bakacak?' dedi. Sonra beni çalışmam için komşuya verdi. Ne kadar para aldı bilemiyorum. Ertesi yıl kardeşine verdi, öyle öyle yaş dolandı geldi 17'ye. Okumak için fırsat kaçmıştı."
ASKERDEKİ DAKTİLO KURSU HAYATIMI DEĞİŞTİRDİ
"Askerliğim geldi, Manisa'ya gittim. Ankara'dan emir gelmiş, 'Daktilo kursuna asker gönderin,' diye. Komutan geldi 'İlkokul mezunları ayağa kalksın,' dedi. Kalktım, tekmil verdim, komutan 'Şu gazeteyi oku,' dedi. Okudum. Sonra da Ankara'da Abidinpaşa'daki daktilo kursuna gönderdiler. Sevindim. İki ay daktilo kursu gördüm. Birliğime döndüm ve askerliğim bitene kadar daktilo işlerine baktım. Askerlik bitince Manisa'da bir fabrikanın muhaberatında çalıştım. Az para alıyorum düşüncesiyle Almanya'ya gittim."
ALMANYA'DA UTANDIM KİTAP OKUMAYA BAŞLADIM
"Köln'de Ford'un fabrikasında çalışmaya başladım. Araba çamurluklarına zift atıyordum. 6 bin Türk vardı. Günde 450-500 araba üretiyoruz. Ama orada, hakarete maruz kalıyoruz. Mesela doktora gidiyorum, beni ismimle değil de ıslıkla çağırıyor. Gücüme gitti, o zaman ister istemez bizim durumumuzu, kültürümü, bizi Almanya'ya gönderen hükümetimizi eleştirdim. İşler orada çok değişik düşünmek zorunda kaldım 'Neden böyle oluyor?' diye. Biz onlardan farklıyız, 'Neden biz geri kalmışlığın, ezilmişliğin sancılarını çekiyoruz?' diye sormaya başladım. Bu arada Almanların hep kitap okuduğunu fark ettim. Her yerde, tren de bile gazete, kitap okuyorlar. Bizse onları rahatsız ediyoruz. Utandım, ben de başladım kitap okumaya."
KİTAPLAR AĞIR GELDİ, HASTALANDIM
"Okuduğum kitaplar ağır geldi, kaldıramayınca hasta oldum. İş yerinde çalışırken rahatsızlandım, işi bırakıp fabrikada gezinmeye başladım. Alman ustabaşım 'Neden geziniyorsun?' deyince bağırdım ona. 'Siz adaletsizsiniz, dünyaya bir Türk doğdu, herkes onun adaletine boyun eğecek,' dedim. Polis çağırdılar, polis beni doktora götürdü. Hatta Türk doktorla görüştüm. Beni, Bonn Akıl Hastanesi'ne gönderdiler. Ama ben hasta olduğumu bilmiyorum. Hastalarla falan tartışınca beni Bakırköy'e gönderdiler. Buradaki hastaneyi görünce iyice sinirlendim. Nerede Bonn Akıl Hastanesi nerede Bakırköy? Çıkmak istedim, o zaman da akrabalarım gelip aldı beni, köye getirdiler."
YILMADAN, CESURCA OKUMA MÜCADELEME DEVAM ETTİM
"Köye geldim, iş kurdum çalışıyorum. Ama kitap okuyorum diye herkes bana düşman oldu. Kimi komünist diyor, kimi kafir diyor, kimi de deli diyor. Ben de onların inadına kitap okumaya devam ettim. Kaldıramayınca da yine hasta oldum, bu sefer Elazığ'a götürdüler. Peki bunca kitabı neye dayanarak okudum? Kuran'a dayanarak, 'Oku, oku kalemle yazılanı oku, yalnız adaleti unutmadan oku' yazıyor. Yılmadan, cesurca okuma mücadeleme devam ettim ve ayakta kaldım. Yoksa beni bitirirlerdi. 5 bin kişi aynı düşünüyor bir ben farklı düşünüyorum. Sonra da bana 'Hepimiz deliyiz, sen mi akıllısın?' diye kafa tutuyorlar."
PARA BİR DEĞER ÖLÇÜTÜDÜR, HER ŞEY DEMEK DEĞİLDİR
"Bunu tanıyorlar (cebinden 1 TL'lik bir metal para çıkarıyor), buna sevdalanmışlar da insanlığı bırakmışlar. Eğer bu sen de yoksa selam dahi vermiyorlar. Para değer ölçütüdür, insanların emeğinin karşılığına ödenir. Ama para demek her şey demek değil." İNSANLIĞIMI
KABUL ETMİYORSUN, KİM AKILLI, KİM DELİ?
"Ben hep uyum istiyorum, dostluk istiyorum. Ama nedense rastlayamadım. Hep çıkarcı insanlara rastladım. Dost doğru arkadaşlık, dost doğru komşuluk dost doğru kardeşlik isterim. Kime selam veriyorsam arkamdan deli diyor. Gel deli, git deli... Benim deliliğimin ispatı oldu zaten, gittim hastaneye tedavi gördüm. Ama senin deliliğinin ispatı yok. Sen benim insanlığımı kabul etmiyorsun. Kim akıllı, kim deli belli değil."