Rifat Hisarcıklıoğlu TOBB Başkanı
HUZUR VE GÜVEN TÜRKİYE'NİN GELECEĞİDİR
"Son günlerde İstanbul'dan başlayarak birçok ilimize yayılan olayları, iş dünyası olarak üzüntüyle izliyoruz. Bölgemiz ve küresel ekonomi zor bir dönemden geçiyor. Dengelerin hızla değiştiği bu dönemde huzura ve istikrara her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Türkiye'nin geleceğine yatırım yapan ve 15 milyonu aşan insanımıza istihdam sağlayan Türk özel sektörü olarak beklentimiz bir an önce sağduyunun hakim olmasıdır. Gösteri hürriyeti kapsamında bazı vatandaşlarımızın sergilediği demokratik davranışlar, kötü amaçlı marjinal unsurların provokasyonlarına karşı korunmalıdır. Samimi vatandaşlarımız da bu hususta duyarlılık içerisinde olmalı ve şiddet, yakma, yıkma gibi suç teşkil eden fiillerin hak ve özgürlükleri gölgelemesine izin vermemelidir. Sokakların huzur ve güveni, çocuklarımızın ve Türkiye'nin geleceğidir. Şiddet ve kavga, hiçbir şeyi çözemez. Aksine sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getirir. Hiçbir hak arayışı, vatandaşımızın can ve mal güvenliğinin tehlikeye sokulmasına, esnafın tüccarın mağduriyetine ve vatandaşlarımızın vergileriyle temin edilen kamu mallarına zarar verilmesine gerekçe olamaz. Yaşananlardan fırsat çıkarmaya çalışanlar, tarih önünde sorumlu olacaklardır. Aziz milletimiz, bugüne kadar pek çok badireyi tarihsel tecrübesi ve sağduyusu ile atlatmıştır. Bu sürecin de aynı duruş ve vakarla çözüleceğinden kimsenin kuşkusu olmamalıdır."
Oral Çalışlar Gazeteci
ÇATIŞMA DEĞİL KONUŞMA ZAMANI
"Ben Oral Çalışlar olarak düşüncelerimi dile getirmek isterim. Akil İnsanlık işi ayrı bir iş. O işimiz, çözüm sürecinde halkın görüşlerine aracılık etmekti. Gezi olayları bir birikimin patlaması olarak da okunabilir, Türkiye demokrasisinin derinleşmesi olanağı olarak da değerlendirilebilir. Patlamanın nedenleri arasında yönetme tarzına, insanların yaşam biçimine yapılan veya yapıldığı düşünülen müdahelelere tepkileri sayabiliriz. "Beni yok sayma", "Diğer yüzde 50 olarak benim hayatıma bu kadar karışma," diye de özetleyebiliriz bu durumu."Statüko bu direnişi kullanıyor," yorumuyla, yapılan idari hataları, rencide edici üslubu ve polis şiddetini yok sayamayız. Şimdi yapılması gerekenler; sorumlu idari yetkililer hakkında idari işlem başlatmak, Taksim Gezi Parkı'nın geleceğine ilişkin İstanbulluların görüşüne başvurulacağını açıklamaktır. Artık nerede duracağı bilinmeyen ve yer yer vandallığa dönüşen gösterilerin de sonlanması gerekiyor. Çatışmacı üslubun, çatışma ortamının yerini müzakereye bırakması tek çözüm olanağı olarak sayılabilir. Çatışmak değil konuşmak zamanı..."
Yılmaz Erdoğan Sanatçı
DATLI DİLE GÜLER YÜZE DOYULUR MU?
"Bu haftanın bitiminde, raporu tamamladığımız zaman akil insan heyetinin kararlaştırdığı süre doluyor. Sürecin başından beri kendime, kişisel değerlendirme yapmama, yalnızca dinleme, gözleme ve tüm topladıklarımı yazıya dökme görevi verdim. Çözüm ve barış süreci bölgesel değil ülkeseldir. Bu nedenle Gezi Parkı olayları da bu görev tanımı ve alanı içine girmiştir. Olanları tüm boyutlarıyla izledim, izliyorum, düşünüyorum ve yazıyorum. Sadece sorunlara değil olası çözümlere de odaklanmaya çalışıyorum. Örneğin bize acilen her türlü polis-gösterici karşılaşmaları için yeni bir anlayış ve uygulama lazımdır diye düşünüyorum. Gaz bombası, kullananın hiçbir amacına hizmet etmediği gibi, olayı, öfkeyi büyütüyor. Hatta devreye girdiği andan itibaren asıl sorunu unutturuyor, sorunun ta kendisi oluyor. Resmi ofislerde alınan kararlar, meydanlarda polis memurlarıyla vatandaşı karşıtlaştırıyor. Güvenlik esas olarak bireyin, vatandaşın ihtiyacıdır. Yurttaşlarının tamamı bir sevgi halkası içinde güvenlikteyse devlet de güvende demektir. Güven içinde bir devlet de zaten bir vatandaş talebi ve ihtiyacı değil midir? Kitle ve gaz kelimelerinin insanlığın ortak zihninde ortaklaşa kapladıkları yer çok kötü bir yerdir. Yalnızca bu sözcüksel çağrışım bile bu uygulamadan vazgeçmeye yeter. Bu yurdun selametini düşünen herkes akil insandır. Ancak bu milyonlarca akil insan arasında, gene analarımızdan bazılarının evlat acısı yaşamış olmasının sebebini izah edebilecek, o annenin yüreğini soğutabilecek bir tek kişi yoktur. Bu tatsız ve hak etmediğimiz ve hemen ortadan kalkmasını ümit ettiğim kaosun ortasında, sözü umutla bağlamak için, Anadolu'nun en güzel ağbilerinin birinden, Neşet Ertaş Usta'dan yardım istiyorum: "Datlı dile güler yüze, Doyulur mu, doyulur mu?"
Etyen Mahçupyan Gazeteci
PSİKOLOJİK KIRILMA VAR
"Bu olayın temelinde bir psikolojik kırılma var. Ama ikinci neden, aktörlerin, kendi sorumluluklarını taşımakta yetersiz kalmaları. Burada hükümet, hükümet olduğu için öne çıkıyor. Ama benim düşüncem şu: Sadece hükümetin değil, herkesin kendi sorumluluğunun bilinciyle hareket etmeyi hatırlaması gerekiyor."
Abdurrahman Kurt AK Parti Diyarbakır eski milletvekili
FARKLILIKLARIMIZLA BİRLİKTE YAŞAMAYI BAŞARMALIYIZ
"Bu ülke hepimizin. Hep birlikte, farklılıklarımızla beraber yaşamayı başarmalıyız. Olayı siyah-beyaz olarak ayıramayız. Arada griler, başka renkler de var. Polisin orantısız güç kullanımını eleştirmek gerekiyor. Diyalog yerine şiddeti öne çıkarmak da şapkadan devrim çıkarmaya çalışmak da amaca hizmet etmez. Bu olaydan hükümetin de toplumun da çıkarması gereken dersler var. Ölüm olmasaydı, hayırlı olacağını söyleyebilirdim. Keşke o ölüm olmasaydı. Herkesin huzurla yaşaması için hepimize düşen sorumluluklar var."
Kadir İnanır Sanatçı:
DEMOKRASİ TALEPLERİNİ CİDDİYE ALMALIYIZ
"Taksim Gezi Parkı'nda başlayıp tüm Türkiye'ye yayılan toplumsal hareketlilik, bizi zorunlu bir gerçeklilikle bir kez daha yüzleştirmiştir. O da bu ülkenin demokrasi ve özgürlüğe olan talebidir. Eğer çağdaş, uygar ve laik bir ülke hayalini paylaşıyorsak, bu talebi anlamak, ciddiye almak saygı duymak gerekir. Demokratik hak talebiyle hareket eden kitlelere yönelik alınacak tavır asla zor kullanmak olmamalıdır. Kaldı ki özellikle çok uzun yıllara dayanan en temel sorunumuzun çözüm sürecine girmişken; barıştan yana umudumuz filizlenmeye yüz tutmuşken, yaşanılan süreç, gösterilen çaba ve emekleri geriletmektedir. Demokratik bir ülke olmanın ana kaynağı; farklı inanç, düşünce, yaşam tarzına sahip insanlarla birlikte yaşayabilmek bu kültüre sahip olmaktır. Barışın gerçek ve kalıcı olması tam da bu bilinçle mümkün olabilir. Tüm bu gerçeklerle, siyasal iktidarı; halkın demokratik taleplerini olgunlukla karşılayıp, sorununu bir an önce diyalog zemininde çözülmesi için harekete geçmeye çağırıyorum."
Lale Mansur Sanatçı:
DURUMU KULLANMAK İSTEYENLERE İZİN VERİLMEDİ
"Bizim görevimiz birilerine akıl vermek değil, ama kendi adıma şunları söyleyebilirim: Henüz Gezi Parkı olayları yaşanmadan da ben Taksim Platformu'nda yer alıyordum. Günlerdir yurtdışındaydım ama Türkiye'de olsaydım, ben de eylemlere katılırdım. Gezi, İstanbul'un tarihi, benim de kişisel tarihim. İnsanlara danışılmadan kararlar alınması yanlış. Orada bir araya gelen insanlar samimi istek doğrultusunda bir araya gelmiş kişiler. Bir örgütlülük söz konusu değil. Elbette bu durumu kullanmak, özellikle de barış sürecine zarar vermek için kullanmak isteyenler çıkacaktır. Ancak buna da izin verilmediğini gördük."
Hilal Kaplan Gazeteci:
İŞİN RENGİ DEĞİŞMİŞTİR
"Taksim'deki ilk protesto haklı sebeplerle başlamış olabilir. Polis müdahalesi sabaha karşı baskın, çadırları yakma gibi kabul edilemeyecek fiiller işlenmiş olabilir. Fakat artık şu görülmelidir ki Gezi'den Türkiye çapına sıçrayan olaylar işin rengini değiştirmiştir. "Irkçılığa dur de!' diyen arkadaşlarım şu an Gezi'de oturadursun, yurt sathında özellikle başörtülü kadınlara yönelik müthiş bir ırkçılık yayılmıştır ve bunu meşrulaştıran tek şey Gezi'de oturanların verdiği resimdir. Ayrıca demokratikleşme talebiyle başladığı söylenen bu eylem yarattığı toplam sonuç itibariyle yeni anayasa ve çözüm sürecini engel teşkil etmektedir. Gezi'deki eylemcilerin bu sonucu görerek sorumlulukla hareket etmeleri temennimdir."
Prof. Dr. Erol Göka Akademisyen:
MÜZAKERE VE UZLAŞMA ÖNEMLİ
"Müzakere ve uzlaşma yolunu öğrenmemiz lazım. Bunlar olmadan demokrasi olmaz. Hükümet, çözüm sürecini başlatmış, güçlü bir irade ortaya koymuş, bunun yanı sıra seçme ve seçilme hakları konusunda gençlerden yana tavır almıştır. Bu işi de daha önce yaptıklarına benzer şekilde çözmelidir."
Ahmet Faruk Ünsal MAZLUMDER Genel Başkanı:
BARIŞÇIL GÖSTERİ EVRENSEL BİR HAKTIR
"Barışçıl gösteri hakkı evrensel bir haktır. Bu hakkın istismarı olan kamu mallarına ve özel mallara saldırıyı kabul edilemez buluyorum. Polisin de kendisine emanet edilmiş olan kamu gücünü sorumluluk duygusu içinde kullanması gerekiyor, aksi halde hukuk önünde hesap verecekler."
Mahmut Arslan Hak-İş Başkanı:
BARIŞ SÜRECİ HEBA EDİLMEMELİ
"Cumhuriyet tarihinin en önemli dönemini yaşıyoruz. Kürt sorununun çözümüne yönelik barış sürecinde silahlı grupların çıkması doğru değil. İstanbul'da haklı ve makul demokratik tepkilerin şiddete dönüştürülmek istenerek kaos ortamı yaratılması bizi kaygıya düşürdü. Çevreci duyarlıkla başlayan bu tepkilere polisin gaz ve şiddet kullanmasını da onaylamıyoruz. Olayların, çözüm sürecini engellemeye yönelik noktalara çekilmesini doğru bulmuyorum. Barış süreci çabalarının heba edilmemesi çok önemli. Bütün kesimleri soğukkanlı ve provokasyona izin vermeyecek çözümler üretmeye çağırıyorum. Umarım sağduyu galip gelir ve çözüm sürecinde başka amaçlara fırsat verilmez."
Prof. Dr. İzzettin Doğan Cem Vakfı Genel Başkanı
BAŞKA MECRALARA TAŞINMAMALI
"Gezi Parkı olayı, eğer başka mecralara taşınmazsa, demokrasinin gelişmesinde önemli rol oynayacak. Demokratik hakların korunmasının örneği ve bilinci olarak devam ettirilebilirse, bu Türkiye'de demokrasinin gelişmişliğinin göstergesini oluşturacak. Fevkalade olumsuz bir dönemde vuku buldu. Türkiye'nin Suriye, Irak, İran, Azerbaycan, Rusya ile problemlerinin olduğu bir dönemde, ülkenin 63 vilayetine yayılan bir kitle hareketinin siyasi iktidara karşı almış olduğu karara karşı bir tepki hareketini ifade etmesi açısından belki tatsız bir olay olarak düşünülebilir. Fakat yurttaşların demokratik rejim bilinciyle ilgi olarak halkın artık belirli standardın altındaki demokrasiyi kabul etmeyeceğinin bir göstergesidir. Başbakan, Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, Meclis Başkanı olabilirsiniz, ama vatandaşlara artık dilediğiniz şeyleri onların iradesine karşı empoze edemezsiniz. Bugüne kadar bu manada saf, temiz bir gösteri olmamıştı. Eskiden siyasi partilerin liderliğinde hareketler olurdu. Katılanlar, katılamayanlar, karşı gösteriler olurdu. Ama burada bir hümanite, bir birliktelik var. Bu, önceden düzenlenmemiş bir birliktelik. Yeşil alanların bir başbakanın sözüne, hem de kendi yetki alanında, zarif olmayan anlatım biçimine feda edilmeyecek. Ben kendi haklarıma sahip çıkıyorum. Bu açıdan bu olayı, bir sosyolog gözüyle uzun vadeli kötü bir olay olarak görmüyorum. Kamuoyunun kendi haklarının bilincine vardığının bir göstergesi. Fakat bunun dejenere edilerek başka amaçlara araç kılınmasına müsaade edilmemesi gerekiyor. Özellikle siyasetin tuzağına düşmemesi gerekiyor. Vatandaşa düşen uluslar arası alanda saygın yerimizi korumayı düşünüyorsak, bunu tadında bırakmak gerekiyor. Bunu yakma, yıkma, tahrip etme gibi unsurlardan arınması gerekiyor. Toplantı ve gösteri hakkı, Avrupa İnsan Hakları Antlaşması'nın 11. maddesi temel bir haktır. Bu hak, hiçbir şekilde kısıtlanamaz. Bizdeki demokrasi anlayışı da Batı demokrasilerine paralel şekilde gelişmektedir. Bunu gölgeleyecek bir davranış içine girmemek, kırma dökmeye dönüştürmemek gerekiyor. Herkesin o hakkın korunması sorumluluğunu da başarabilmesi lazım. O hakkı kendi amacı dışında kullanmaması gerekir. Herhalde ders çıkarması gerekenler, o dersi almıştır. Sayın Cumhurbaşkanı'nın sözlerini bir güvence olarak kabul etmek gerekiyor."
Muhsin Kızılkaya Yazar
İÇ SESİMİZE KULAK VERMELİYİZ
"Taksim'de çevre düzenlemesiyle ilgili birkaç ağacın kesilmesiyle başlayan ve birkaç gün içinde ülkenin önemli bir kısmına yayılan, son zamanlarda şiddete dönüşen, bir yurttaşımızın ölümüne yol açan olayların artık kontrol edilemez noktaya gelmiş olması kaygı vericidir. Sürmekte olan barış süreci için kaygı vericidir. Memleket ekonomisi için kaygı vericidir. Suriye hadisesinden dolayı kaygı vericidir. Demokrasinin üzerindeki vesayet gölgesinin geri gelmesi için kaygı vericidir. İç barış için, siyasal ayrışma için, 'biz ve ötekiler' ayrımı için kaygı vericidir. Başbakan'ın 'Tencere tava hep aynı hava' üslubu ne kadar inciticiyse; araçların yakılması, kamu mallarına zarar verilmesi, vandalizm de o kadar rahatsız edici, hatta kaygı vericidir. Eylemlerinin amacının belirsiz olması, hedefinin netleşmemiş olması daha da kaygı vericidir. Abdullah Gül ve Bülent Arınç'ın yapıcı üslubunu göz önünde bulundurup herkesin durup bir an düşünmesi lazım. Ülkemizi seviyorsak, doğayı seviyorsak, çevreyi seviyorsak, en önemlisi birbirimizi seviyorsak, bir an önce eylemleri durdurmalı, içimizin sesine kulak vermeliyiz."