- Projeye neden evet dediniz?
- Saadet Işıl Aksoy: Türker İnanoğlu geçen yılların ardından çok ilgi çekici bir aşk hikayesine imza atıyor. Çok kıymetli bir şey yapıyor bana göre. Ben de projenin içinde yer almak istedim. Eleni karakteri, bir oyuncu olarak bana başka şeyleri keşfetme olanağı sağlayacak. Tüm bu nedenlerle, yaz olmasına rağmen çalışmaya 'evet,' dedim.
- Tolgahan Sayışman: Sinemayı çok seviyorum ve içinde olmak istiyorum. Daha önce iki sinema filminde rol aldım, onlar tür olarak romantik komedi klasmanındaydı. Üçüncü işimin biraz daha farklı bir türde olmasını istiyordum. Yaşanmış hikayeleri çok seviyorum. Aşk Geliyorum Demez filminden sonra hep aynı türde teklifler geldi, kabul etmedim. Bir buçuk sene önce bu proje için Erler Film'le anlaştım. Senaryoyu okumadan önce hikayeyi Türker İnanoğlu'ndan dinledim. Çok etkilendim. İçinde olmak için can attım. Sabırsızlıkla bu işi bekliyordum.
- 1964'te yaşanan olaylara dair bilginiz var mıydı?
- S.I.A: 1964 olaylarını hiç bilmiyordum ve sürece hakim değildim. Türkiye'de yaşayan Yunanistan pasaportlu Rumların o dönem sınırdışı edildiğini biliyordum ama olayın iç yüzünü bilmiyordum. Türker İnanoğlu'ndan hikayeler dinledim. Çünkü onun bildiği ve birebir tecrübe ettiği bir dönem 1964. Anlattığı olaylar çok etkileyici ve zaman zaman inanılmayacak kadar üzücü. Düşünün ki, 24 saat içinde yaşadığınız, büyüdüğünüz ülkeyi terk etmeniz gerekiyor. Ve pılınızı pırtınızı, neyi alabiliyorsanız alıyorsunuz ve yıllarca yaşadığınız topraklara, dostlarınıza, arkadaşlarınıza ve aşkınıza bir gecede veda ediyorsunuz. Bunu bir cümle şeklinde söyleyince bile dehşet verici geliyor insana. Çok büyük araştırmalar yapmadım ama 60'lar ve 70'lerle ilgili bana fikir verecek bazı şeyler okudum. Bir anda insanların ülkesini terk etmek zorunda olması beni çok sarstı.
- T.S: Ben senaryoyu okuduktan sonra ada hayatı ve o dönem yaşananlarla ilgili geniş bir araştırma yaptım. Döneme dair dinlediğim bir tanıklık beni çok etkiledi. Tıpkı bizim filmimize benzeyen bir hikayeyi büyükbabasının yaşadığını söyleyen birinden dinledim. Büyükbaba 1964 olayları nedeniyle Yunanistan'a gitmiş, ailece büyük sıkıntı çekmişler. Mübadele duygusu ne dönem yaşanırsa yaşansın çok üzücü, çok incitici, kırıcı.
HİKAYE BÜYÜKADA'DA GEÇİYOR
- Filmde canlandırdığınız karakterleri anlatır mısınız?
- T.S: Oynadığım karakter Sedat, adalı bir faytoncunun oğlu. Edebiyat fakültesinde okuyan başarılı bir öğrenci. Biraz içine kapanık, annesiz büyümüş. Kör kütük Eleni'ye âşık. Şefkatli bir aşk yaşıyor. Sedat hümanist biri. Ada koşullarında, o dönem için toplum baskısından uzak yaşıyorlar.
- S.I.A: Filmi çekerken karakteri anlatmak çok zor. Eleni, Büyükada'da büyümüş, hayatın çok pembe bir yerinde yaşayan bir kız. Ailesinin maddi durumu çok iyi, babası çok güçlü bir adam. Yaşadıkları yerde çok sevilen bir aile. Faytoncunun oğlu Sedat'a aşık, çok masum bir aşk yaşıyor. Yaşamı gibi pembe bir aşk yaşıyor. 1964'teki olayların ardından hayatı hiç tahmin edemeyeceği bir yere gidiyor. Hayatı tozpembe yaşamış, pozitif bakan, yediği önünde yemediği arkasında olan bir kız, bir anda hayatın bambaşka bir yüzünü görüyor. Eleni Rum, Sedat Müslüman. Eleni zengin, Sedat bir faytoncunun oğlu. Aralarında hem maddi, hem kültürel, hem sosyal açıdan çok büyük fark var. Ama sonuçta ikisi de adada büyümüş ve aynı manzaraya bakmış, aynı güzellikleri görmüş, aynı çevrede büyümüş iki genç. Yaşam tarzı ve bakış açısı uçurumu yok.
- Günümüzde mümkün mü böyle aşklar?
- S.I.A: Eskiden böyle farklı aşklar daha normalmiş. Günümüzde bu değişti. Hep nostaljik durumlara ve eski aşklara bir özlem var, ama ben ona çok inanmıyorum. 'Eskiden her şey daha güzeldi, bugün her şey yozlaştı,' diye düşünmüyorum. Durumlar ve şartlar değişti ve insanlar bu şartlar altında ilişkiler kurmaya başladı. Günümüzde de çok güzel ve büyük aşklar yaşanıyor.
- T.S: Ben aşk ilişkilerinin çok dejenere olduğunu düşünüyorum. Düşünsenize bir zamanlar hayatımızda sosyal medya, televizyonlar yoktu. İkili ilişkiler, paylaşımlar çok daha değerliydi, çok tabu vardı. Bizim dönemimizde bunların birçoğu yıkıldı. İnsanlar neredeyse internet üzerinden ilişki yaşamaya başladı. 1970'lere kadar olan dönemin çok romantik yaşandığına inanıyorum. Sonrasında teknoloji gelişip, tüketim artmaya başlayınca aşklar da değişmiş. İnsanlar artık daha doyumsuz
- Sizler nasıl yaşıyorsunuz aşkı? Âşık mısınız?
- S.I.A: Ben âşığım ve güzel yaşarım aşkı.
- T.S: Ben aşk konusunda eski kafalı biriyim. Yadırganabiliyorum ama eski kafalıyım.
1964'TE NE OLDU?
1930 yılında İsmet İnönü ve dönemin Yunanistan Başbakan'ı Venizelos arasında imzalanan İkamet, Ticaret ve Seyr-i Sefain Anlaşması, 1923 mübadelesiyle Yunanistan'a gitmiş ve Türk uyruğunu kaybederek Yunanistan uyruğuna geçmiş olan Rumlara İstanbul'a geri gelme, burada yerleşme ve çalışma hakkı tanımıştı. 1960'lı yıllarda Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasındaki çatışmalar kızışınca, Türk hükümeti, 1964 yılında İkamet, Ticaret ve Seyr-i Sefain Anlaşması'nı tek taraflı olarak feshederek tüm Yunan uyruklu Rumları ülkeden sınırdışı etme kararı aldı.
Elde bavul cepte 200 lira
Anlaşmanın iptalinden dokuz gün sonra sekiz Yunan uyruklu işadamına 15 gün içinde işlerini tasfiye etmeleri bildirildi. Sınırdışı edilen Yunanlılar'ın çoğunluğu 50-60 yaş grubundan işadamlarıydı. İstanbul Ticaret Odası kayıtlarına göre 36 bin üyenin, bini Yunan uyruklu Rum, yarısından fazlası da Türk vatandaşı Rumlar'dı. Önce işadamları gönderildi, tapu müdürlüklerindeki işlemleri durduruldu, bankalardaki paraları bloke edildi. Bu kişiler arasında Türk uyruklu Rumlarla evlenmiş olanlar da vardı. Bu nedenle olanlardan Türkiye'de yaşayan 30 bini aşkın Rum etkilendi. Sürülen Yunan uyruklu Rumlar'ın yanlarına sadece bir bavul ve 200 lira almalarına izin verildi.
Ivi Dermancı, Aksoy'un Rumca aksan danışmanı.
"Sınıfımız birden boşaldı"
Feriköy İlkokulu'nda okuyordum, sınıfımız doluyken birden bire sınıfımızın yarısı boşaldı. Arkadaşlarımızın birçoğu Yunanistan'a gitmişti. Neden gittiklerini de anlayamadık. Çocuk olarak o zaman bazı şeyleri algılayamıyorduk ama sonrasında anladık ki 1964'te çıkan talihsiz kanun nedeniyle Yunanistan'a gitmişler. Biz Türk vatandaşı olduğumuz için gitmemiştik."
"İki yıl önce adaya döndüm"
"1964 olayları yaşandığında dokuz yaşımdaydım. O zaman ailemizden duyuyorduk Rumların bir takım problemler yaşadığını. Her ailenin içinde Yunan tebaalı biri vardı. Olanlar herkesi bir şekilde etkiliyordu. Benim babam adanın tek Rum memuruydu, Adalar Hükümet Tabibi'ydi. 24 saat içinde insanların ülkeyi terk etmek zorunda olduğunu duyuyorduk. Herkes malını mülkünü bırakıp gitti. Adada yaşamak çok farklıdır. Hepimiz birbirimizi tanırız. Burada her dinden insan birbirini tanır ve arkadaştır. Ama biz de tası tarağı topladık Yunanistan'a gittik. Tam 35 sene orada kaldım, iki yıl önce döndüm. Hep buranın hasretiyle yaşardım. Orada evlendim, çocuklarımı bıraktım buraya döndüm. Adayla ilgili videoları izleyip ağlıyordum."