Eski Türk filmlerindeki gibi değil hayat. İyi salt iyi, kötü de salt kötü değil artık ekranda... Hayatın, her birimizin içinde ne kadar kötülük varsa ekrana akmış halde. Bazen o kötülere bakıp, kendi içimize dönüyor ve düşünüyoruz "Ben de bunun bir benzerini birine yapmamış mıydım?" diye... Kötülüğün sınırını da çizemiyoruz, ona sınırlar da koyamıyoruz... Ekranda gördüğümüz kötüleri içten içe sevmemiz, onlara sempati duymamız belki de bu yüzden. Oturup felsefesi yapılacak nadir konulardan biri kötülük. Ben de atv'nin Karadayı dizisinin en 'kötü' üç karakterini bir araya getirdim ve kötülük üzerine konuştum... Dizide Bakan Mehmet Saim Şadoğlu'nu canlandıran Erhan Yazıcıoğlu, Savcı Turgut karakterini canlandıran Yurdaer Okur ve Necdet Güney'i oynayan Erkan Avcı hayatlarında karşılaştıkları kötülükleri anlattı.
- Kötü adamı oynadığınız için sokakta nasıl tepki görüyorsunuz?
- Erhan Yazıcıoğlu: 'Böyle baba olur mu, siz kendi çocuklarınızı sevmiyor musunuz, ne zaman bunlara izin vereceksiniz? Bırak bunlar birleşsin!' diyor insanlar. Seyirci Karadayı üzerinden o kadar havaya girmiş ki, karakterimizle bize aynı muameleyi yapıyor. Genelde bana çemkiriyorlar.
- Yurdaer Okur: Bana 'Evladım biraz insaflı ol yavrum!' diyorlar. Diziye kendini kaptırıp beni boğmak isteyenle karşılaşmadım. Görünce de ilginç bir şekilde sempati gösteriyorlar.
- Erhan Yazıcıoğlu: Yurdaer seninle ilgili, 'Muhteşem oynuyor, bir kötü ancak bu kadar iyi oynanır' diyeni çok duydum.
- Erkan Avcı: Seyirciyle karşılıklı bir oyuna dönüştü olay. Dizi seyircisi de antrenmanlı hale geldi. Onlar da kendi şakasını yapıyor bizi görünce. Seyirci sokakta karakterimiz gerçekmiş gibi davrandığında aslında şaka yapıyor.
- Y.O: Toplum olarak belli ahlak değerlerimiz var ve muhafazakar bir yapıya sahibiz. Bu alanları çok didikleyip girmedikçe, televizyonu kapattıracak kadar kötü şeyler yapmadıkça, bunun bir oyun olduğunu hissediyor insanlar. Onların memnun olması bizi de mutlu ediyor.
- Canlandırdığınız karakterlerin gerçek hayatta karşılığı var mı?
- Y.O: Savcı Turgut gibi bir adam, belki çok göz önüne çıkmamış olabilir ama vardır. Sanat hayatı taklit eder; biraz abartır, biraz törpüler ama taklit eder. Anlatılan elbette kurgu ama dünyada hiç rastlanmayan, uzaydan gelen bir kötülük anlatılmıyor dizilerde...
- E.A: Ülkemizde 90 öncesi dönemde, mafyalaşmanın iyice para ettiği yıllarda çok Necdet vardı. Ben Diyarbakırlı'yım, keza orada da insanların birbirini çok rahat kıyabilecekleri bir ortam vardı. Beyaz Saray'dan tutun da, İsrail Parlamentosu'na kadar her yelpazede görülebilecek karakterleri canlandırıyoruz.
E.Y: Bizim geçmiş siyasilere bakıp bir benzetme yaparak, onlar üzerinden bir çalışma yapmadım. Kostümü giydim, kötülük yapan bir bakana dönüştüm.
- Sinema tarihine dönüp baktığınızda en kötü karakter sizce kim?
- E.A: Hannibal Lecter. Salt kötü. Katıksız, tertemiz...
- E.Y: Nuri Alço, Erol Taş, Önder Somer'in canlandırdığı karakterler...
- Y.O: Batman'de Joker bambaşka bir kötülük anlayışı getirdi sinemaya... Leon filminde, Gary Oldman'ın canlandırdığı Norman Stansfield beni çok etkileyen kötülerden.
- Sizler birine kötülük yaptınız mı?
- E.A: Geçenlerde konservatuvardan bir arkadaşımla karşılaştım, ayaküstü konuştuk. Okuduğumuz dönemde, bana bir şey sormuş ve ben ona öyle bir şey söylemişim ki, o çocuk, söylediğim şey yüzünden okulu bırakıp İngiltere'ye gitmiş. Ama asla hatırlamıyorum. Perişan oldum. Bu bir kötülük! Burada terazi şu; bilinç var mıydı? İyi hissetmediğiniz bir günde, taksiye binersiniz ve şoföre öyle bir laf söylersiniz ki, o adamın tüm günü kötü geçer. Bu da kötülük! Anne bile çocuğunu büyütürken ne kötülükler yapıyor.
- E.Y: Kötülük yaptığımı hissetmeden, iki arkadaşımı kaybettim. O arkadaşlarımın onurlarını düşünmeden, işsiz kaldıkları dönemde haberleri olmadan, birkaç kişiyi arayarak iş teklif etmelerine vesile oldum. O iki insan bunu duyunca benimle küstüler. Hatta biri hiç konuşmadan vefat etti.
- Y.O: Etrafımızda olan kötülüklerden yakınlarımızı koruyabiliriz ama en yakınlarımızın bize yaptığı kötülüklerden bizi kim koruyacak?
- Kötü bir kadını sevebilir misiniz?
- E.A: Sevmişizdir ya... (Gülüyor.)
- E.Y: Kötü olduğunu biliriz ama o kadının öyle bir tarafı vardır ki sevilir.
- Y.O: 'Nasıl bana böyle bir kötülük yapar?' diye insanı peşinden sürükleyebilir bir kadın...
Affedemediğim kimse yok
- Birinden çok kötülük gördünüz mü?
- E.Y: Kanser olduğum dönemde alacaklarımı istediğimde bir televizyon patronu telefonu kapattı, geri aramadı. Bu bir kötülüktür. Çok güvendiğim birinin sırtını dönmesi... Kullanılmak da kötülüktür. Beni kullananlar oldu, üstelik çok dost bildiğim insanlar.
- Y.O: İnandığın biri sana bir şey yaptığında, onun hayal kırıklığı seni sarsıyor. Beklediğin şey kendin gibi olması. Yaşanan hayal kırıklıkları bizi hayata hazırlayan sınavlar.
- E.A: Gençlik yıllarında herkesin birkaç travması vardır. Benim de var. Ama affedemediğim kimse yok hayatımda, yüksüzüm!
Nesneye olan tutku kötülüğü ortaya çıkardı
- Kötülük tanımınız nedir?
- E.Y: Her insanın yapısında, melek gibi olanda bile, kötü bir taraf var. Önemli olan onu bastırmak. İçindeki kötülükten kurtulamayan yüzlerce insan tanıdım. Kinin getirdiği kötülüğü de kabul edemiyorum.
- Y.O: Doğuştan, genlerden gelen bir şey değil kötülük, sonradan oluşuyor. İnsanı oluşturan şey toplum, biz sosyal varlıklarız. İnsan ne gördüyse onu uygulayan varlıktır. İnsanın yaşantısında onu çok etkileyen travmalar bastırıldığında sorun yok ama bastırılamayanlar zaman zaman kötülük olarak vücut buluyor. İnsanlar müthiş hırslardan dolayı, olamadığı yerlere gelebilme çabasıyla kötülük yapıyor.
- E.A: Kötülük, temelde bir yoksunluk duygusu. Bir şeylerin olmama halidir kötülük. Merhamet, sevgi, barış duygun yoksa, kendinle barışık değilsen, kötülük baskın gelir. Kötülüğün aktive olup olmamasını bu duygular sağlıyor. Kendinizi korumayla, çevrenizdeki ahlak kurallarını koruma arasında bir kapınız, kilidiniz yoksa, hayvsansal olarak saldırma ve cinsellik ortaya çıkıyor. Ön defanslarınız yoksa kötülük çok çabuk aktive olabiliyor. Ön defansı yaratmak için eğitim, sevgi, merhamet duygusu, aile ve çevre koşullarına dönüp bakmak gerekiyor.
- Y.O: İnsanın insana yaptığı kötülüğü hiçbir hayvan birbirine yapmıyor. Hayvanlar hayatta kalabilmek için birbirlerini yerler ama insan strateji geliştirir. Kötü gibi görünmeyen, bir takım stratejiler geliştiren, iki yüzlü olabilen kişi en kötüdür. Kötülüğün anlık olanı bir nebze ama stratejik olanı en tehlikelisidir.
- E.A: Sadece bireyler değil, toplumlar da birbirlerine kötülük yapıyorlar. Dünyada bir sürü şey oluyor, kitlesel katliamlar, savaş adı altında planlar, bunlar hep kötülük...
- E.A: İlkel toplumlara bakıldığında, beş kişiye beş somun ekmek yetiyordu. Altıncısı üretildiğinde sorun çıkmaya başladı. Artı değer çıktığında sorun çıkıyor, 'Son somunu kim alacak?' diye çıktı kötülük. İnsanın nesneye olan tutkusu kötülüğü ortaya çıkardı. Oysa sahip olabildiklerimiz arttıkça, yoksunluk duygumuz da artıyor. Çünkü bir şeyler fazlalaştıkça ondan mahrumiyetin de artıyor. Bir telefon beş model çıkardığında, dördünden yoksunsan eksik hissediyorsun.
6-7 Eylül Olayları'yla tanıştım kötülükle
- İnsanlar birbirlerine boşanırken çok kötülük yapabiliyor...
- Y.O: Toplum da buna kayıtsız kalıyor. İki insan birbirine boşanırken kötülük yapmaya başlıyor, etrafındakiler de buna seyirci kalıyor. Tuhaf bir şekilde insanların kabul ettiği ve anlaştığı bir şey gibi...
- E.A: Üçüncü sayfa haberlerine baktığınızda şöyle cümleler var 'Adam karısını 45 yerinden bıçakladı.' Oyuncu olarak bir gün empati kurdum; 'Birini 45 kez bıçaklamak nasıl olur?' diye... 10-15 hadi neyse de, 45 nedir ya! O göz göze gelme durumunda, adam bıçakladığı karısının hemen ölmesini istiyor. Bilinçaltında adam, o kadının yok olduğunu anında görmek istiyor. Boşanma, ilişkinin intiharı.
- Daha kötü bir nesil mi geliyor?
- E.A: Turgenyev'in yazdığı Babalar ve Oğullar... Bu kural hiç değişmeyecek, çatışma devam edecek. Artık proje çocuklar yapılıyor...
- E.Y: Çocukluk dönemimde 6-7 Eylül Olayları'na şahit olarak tanıştım kötülükle. Orada kötülüğün ilk tohumları atıldı. Büyüdükçe kötülüğü anlamaya başladım. Ama gençlerin bunları göre göre arınacağını düşünüyorum.
- Y.O: Biz nelerin kötü olduğunu bilerek yetiştiriyoruz çocuklarımızı. Belli bir eğitim süzgecinden geçiriyoruz. Ama bizim de göremediğimiz, gelecekte onların başına gelebilecekleri sezemediğimiz bir takım durumlarla karşı karşıya gelebilirler. Bu en tehlikelisi! Bir buçuk yaşında kızım var, parkta vahşi bir köpekle karşı karşıya geldiğimizde, köpek hırladı, ben ürktüm ama kızım hiç korkmadı. Çünkü o köpekten gelebilecek bir kötülük bilgisi yoktu kızımın. Öngöremediğimiz tehditler çocuklarımız adına bizi zorlayacak.
- Kötülüğün zekayla ilgisi var mı?
- E.A: Kötülüğü parlatan şey zeka.
- Y.O: Aşırı zeka, standart zekaya göre farklı kılıyor kötülüğü... Normal birinin düşünemediği şeyi düşünebiliyorsa biri, 'Nasıl bunları düşünebiliyor, acaba başka ne düşünecek?' diye merak uyandırıyor.
- E.A: İyi insan hayat akarken yaşar. Eşiyle, işiyle ilişkisinde akışta yaşar, plan, program yapmaz. Fakat kötü, doğal olarak hamle geliştirmek, olasılıkları düşünmek zorundadır. İşin içine zeka girdiğinde satranca döner iş.
Bundan sonra oynayacağım karakter asla Savcı Turgut'a benzememeli!
- Kötü adam rolü insanın üzerine yapışır mı?
- E.A: Yapışmaz mı! Seyirci de, yapımcı da sağlamcı aslında. George Clooney'i kılıbık bir erkek rolünde görmeyi kimse istemiyor. Oyuncu ister oysa... Ama seyirci gördüğü şeyin devamlılığını istiyor. Avrupa sineması ve dizi sektörü bu kalıbı değiştiriyor son zamanlarda. Makine gibi, yakışıklı, karizmatik bir adamı başrol yapıyor sekizinci bölümde adamın kolu kopuyor. Seyircide bu durum inanılmaz bir sinir bozukluğu yaratıyor.
- E.Y: Aktörün istediği değişik roller oynamaktır ama 'Sen çok iyi kötü adam oynuyorsun' deyip üç dizi üst üste kötü adam rolleri gelebilir. Ben yıllarca komedi oynadım. Karadayı teklifi geldiğinde komedi sandım. Ama dizinin en kötüsüymüşüm!
- Y.O: Sakarya Fırat dizisinde bambaşka bir adamı canlandırıyordum. İlk başlarda Sakarya Fırat seyircisinin beni Karadayı'da Savcı Turgut olarak görmesi inanılmaz bir reaksiyon yarattı. Ama şimdi alıştılar. 'Bu kötü adamsa hep kötü adam oynar' anlayışı bize empoze edilen bir anlayış. Oysa seyirci onu ne kadar şaşırtırsan o kadar merak eder ve izler. Bundan sonra oynayacağım karakter asla Savcı Turgut'a benzememeli. Beni heyecanlandırmaz ve geriye çeker. Başka bir rol beni tetiklemeli. Diğer türlü varolmak kolay, bunu tercih etmem.
- 'Kötü adamı iyi oyuncu oynayabilir' diyebilir miyiz?
- E.A: Burada yapımcının da hakkını teslim etmek gerekir. Erhan Abi'yi komediden buraya getirmek, Yurdaer'i Sakarya Fırat'taki o dünya iyisi adamdan Savcı Turgut yapmak, ben bir önceki rolümde gay'dim, bana Necdet rolünü vermek...
- Y.O: Biraz riske girmek gerek. Çok tanınmış kişiler yerine, tiyatro kökenli insanlara roller verilmesi, bir dönüm noktası oldu dizi sektöründe.
- Yan karakterler dizinin önüne geçti...
- Y.O: Bu bir şaşırtmaca. Her türlü halini bildiğin birine rol teslim edince, seyircinin ona inanması da güçleşiyor. Bizim bukalemun gibi sürekli değişmemiz gerekiyor.
- E.Y: Erol Taş, Susuz Yaz'dan sonra Erol Taş oldu, hep kötü adam oynadı ondan sonra. Hiç bir zaman şefkatli baba rolü oynamadı.
- Kötü adam karakteri iyi oyunucuyu parlatır mı?
- E.A: Çok doğru tespit. Kötüyü oynamak için biraz fantastik bir şey yapmak gerekiyor. 'İyi' karakteri oynadığınızda onun köşeleri ve risk alanları bellidir ama 'kötü'yü oynadığınız zaman fantastik gerçekçilik gerekir. Bunun için de iyi oyuncu olmalısınız, o riski alabilmelisiniz.
- Y.O: Kötü karakter ne kadar güçlü ve sınırsız olursa, o kadar iyi. Batman'deki Joker zayıf olursa, Batman Batman olmaz. İyiyi güçlü kılan kötünün güçlü olmasıdır.