Beyaz önlüğümü saat beşte çıkaramam onunla yaşamak zorundayım
- Şu ana kadar kaç ameliyat yaptınız?
- Binlerce ameliyat yaptım. Askerden döndükten sonra İstanbul Tıp Fakültesi Çapa yerleşkesinde çalıştım. Çok yoğun bir hastaneydi ve çok hasta gelirdi. Kanser cerrahisi üzerine yoğunlaşınca da, o alanda da çok hastam oldu.
- İyi bir cerrah olmanın temel taşları nedir?
- Özgüveninizin yüksek olması gerekir. Çok iyi kurumlarda yetişmiş olmalısınız. Ustalarınızın çok iyi olması gerekir; cerrahlık usta-çırak ilişkisi üzerinden yürür. Özellikle yurtdışı tecrübelerini tamamlamış olmak gerekir. El beceriniz olmalı. Türkler el becerisi yüksek bir ırk. Hintli ve Pakistanlılar da bizim gibi. Almanlar'ın daha zayıftır mesala. Tüm bunlar bir araya gelince, bizden iyi cerrah çıkıyor.
- Bir cerrah nasıl bir duyguyla girer ameliyata?
- Her seferinde en mükemmelini yapma zorunluluğuyla girer, o yüzden streslidir. 'Bu da bu kadar oldu, böyle kapatayım' diyemezsiniz. Ben kanser cerrahisiyle uğraştığım için, kapıda bekleyen kişinin ben olduğumu, ameliyat ettiğim kişinin annem, babam, kardeşim olduğunu düşünürüm.
- Her seferinde aynı heyecan ya da korkuyla mı girersiniz ameliyata?
- Kesinlikle.
- Sizin bir hayatınız var mı? Yoksa hayatı ameliyattan ameliyata koşarak geçen biri misiniz?
- Kendime ait bir hayatım yok. Kimseye ayıracak vaktim olmuyor. Cerrahi bir yaşam biçimi. Her şeyinizi onun üzerine kurgulamanız gerekir. Beyaz önlüğümü saat beşte askıya asıp çıkamam, o gömlekle yaşamak zorundayım. Hastanın en ufak sıkıntısında orada olmak zorundayım. Ama ekiple çalıştığımız için yüküm hafiflemiş durumda.
Türkiye, kanser tedavisinde dünyada önemli bir yerde
- Kanser olan biri, iş cerrahi müdahaleye gelince umutsuzluk yaşar mı? Ya da yaşamalı mı?
- İnsanlar kansere yakalandıklarını öğrendiklerinde ilk olarak 'Neden ben?' diyorlar. Ciddi bir psikolojik boşlukla karşımıza çıkıyorlar. Oysa kanser tedavi edilebilen bir hastalık. Cerrahi, radyoterapi, özel gen tedavileriyle birlikte kocaman bir takımla bu işle uğraşılıyor. Sonuçlar iyi oluyor ve kesinlikle umutsuz olacak bir durum yok. Biz ülke olarak kanser tedavisinde dünyada sayılı bir yere sahibiz.
-Sizin uzmanlığınız nedir?
- Sindirim sistemi kanserleri, özellikle kalın bağırsak kanserleriyle uğraşıyorum. Kalınbağırsak kanserlerinde son 10 yılda çok büyük değişimler gerçekleşti. Karın açılmadan operasyonlar yapılıyor. Ben robotik cerrahiyi en fazla yapanlardan biriyim. Kanser cerrahisi yapmaya 1996 yılında karar vermiştim.
- Kalınbağırsak kanseri önlenebilir mi?
- Kanser türleri arasında, akciğer ve meme kanserinden sonra en çok görülen kanser türüdür kalınbağırsak kanseri... Kolonoskopi yaptırıldığı zaman, polipler erken görülüp yüzde 90 oranında tedavi edilebiliyor. 50 yaşından sonra kadın-erkek mutlaka kolonoskopi yaptırmalı. Aile riski yoksa, bu sizi 10 yıl korur!
- İlginç vaka hikayeleriniz var mı?
- Çok ama yakınlarda yaşadığım için birini hemen anlatabilirim. Yedi yıl önce çok kötü bir kanser vakası olan bir genç kız gelmişti. İstanbul Üniversitesi'nde çok zor, riskli bir ameliyata aldık. Hastanın kaybedilme oranı çok yüksekti. Ameliyat güzel geçti. Aslında bu ameliyattan sonra yaşam beklentisi birkaç yıldı. Bu genç kız yedi yıl sonra geldi ve beni buldu, çocuğu olmuştu. Çok hoşuma gitti. Yedi yıl yaşaması çok zordu ama yaşadı. O bir mucize bir hasta.
- Hastalık ve inanç ilişkisini de merak ediyorum...
- İnsan düşüncesiyle yaşamını belirler. Kötüyü çağırırsanız kötü şeyler olur. Kanserde de bu çok önemli. Kötü düşünürseniz, vücudunuzdaki öldürücü hücreleri harekete geçirirsiniz. İnsanlar iyileşeceğine inanırsa gerçekten kanseri yeniyorlar.
- Türk cerrahlarının dünyadaki yeri nedir?
- Kesinlikle çok başarılılar. Türk insanın el becerileri çok yüksek. Yurtdışında önemli merkezlerde çalışan çok önemli Türk cerrahlar var.
Egomuz yüksek ama gerçekle yüzleşince çöküyoruz
- Cerrahlar nasıl insanlar? Yani egosu yüksek kişiler mi cerrah olabilir?
- Cerrahlar yüksek egoludur ama iniş çıkışlı karakteri var. Realiteyi de hiç kaybetmemek gerekiyor. Cerrahlar gerçekle yüzleşince, dibe çöküşler çok sert olur. O yüksek egonun arka tarafında inanılmaz büyük çöküşler var... Hasta kayıpları çok yorar bizi. O durumlarda çok ciddi bir geriye vurma olur.
- Sizin dibe vurduğunuz dönemler oldu mu?
- Hastamda bir sorun çıktığı zaman gerçekten çok üzülüyorum. Çok şükür ki, şu ana kadar masada hasta kaybetmedim. Kanserli vakalarla uğraştığım için sonrasında kayıplar yaşadım ama dünyayla kıyaslandığında bu oran da çok düşüktür.
- En çok kimler kendini size emanet ediyor?
- Hasta grubumun büyük çoğunluğu, doktor ve doktor yakınları... Araştırıp geliyorlar. Hastalık bir noktaya gelmiş, ciddi sorunlar olduğunda bana ulaşıyorlar. Bu nedenle 'zor vakaların cerrahı' olarak tanındım. Yaşlandıkça sanırım böyle oluyor (gülüyor).
- Kendini tanrı gibi gören cerrahlardan mısınız?
- Asla değilim. Bir cerrahın kendini tanrı gibi görmesi, kendi yakınlarını ameliyat etmeye kadar gidecek bir ruh yapısına dönüşür.
- Cerrahlar kendi yakınlarını ameliyat etmemeli midir?
- Asla etmemeli! Birinci derecede yakınlar, anne, baba, çocuk, kardeşler... Sonuçta bir şey olursa inanılmaz üzülüp vicdan azabı yaşayacağımız bir durum. Siz kendinizi yaradan gibi görüp, 'Ben en iyisini yaparım' deyip operasyona girerseniz, çok vahim durumlar yaşayabilirsiniz. İyi bir cerrah olduğumu biliyorum, takdir edilmek de hoşuma gidiyor ama kendimi tanrı gibi görme noktasında değilim.
Hedefim Berlin ve Roma maratonlarında koşmak
- Operasyonlarınız çok uzun sürüyor. Bu kadar saat konsantre olmayı ve ayakta kalmayı nasıl başarıyorsunuz?
- Koşuyorum, uzun süren ameliyatlarda ayakta durabilmek için bu yolu keşfettim. Uzun ameliyatlar için, fizik ve kas yapısının uzun süre ayakta kalmaya uygun olması gerekiyor. Yarışçı olmayanlar için koşu sporu çok zordur. Ama koşmak, insanın kendini tedavi etme yoludur; nefsi terbiye gibi bir durum yaratır koşmak. Çünkü koşarken bir süre sonra şu soru ortaya çıkar: 'Niye koşuyorum, ne anlamı var?' Sıkılırsınız çünkü. Koşmak sabır kazandırır. Konsantrasyonu ameliyat sırasında yükseltmeye yarar. Kendi kendinizle mücadele edersiniz koşarken. Basket ya da futbol gibi eğlencesi de yoktur koşmanın. Ayrıca her gün koştukça vücut da endorfin salgılar... -
Ne kadar koşuyorsunuz?
- Haftada üç gün, en az bir saat olmak üzere, sekizdokuz kilometre koşuyorum. Hafta sonları 20 kilometreye çıktığım oluyor. Haftada ortalama 50 kilometre koşuyorum. Bence tüm cerrahlar koşmalı!
- Koşuyla ilgili hedefleriniz var mı?
- Hayalim maraton koşmak. Berlin ya da Roma maratonlarında koşmak istiyorum. Hazırlığı 16 hafta sürüyor. Programımla organize edebilirsem koşacağım.
Tabletle oynayan bu nesilden çok iyi cerrahlar çıkacak
- Teksas Üniversitesi Robotik Cerrahi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Gökhan Kılıç 'Bilgisayarda video oyunları oynayan çocuklar robotik cerrahiye yatkınlık kazanıyor, oynamayanlara göre bu konuda daha başarılı oluyor' diyor. Siz ne dersiniz?
-Kesinlikle doğru. Sadece el becerilerini geliştirmiyor, el-göz uyumunu da sağlıyorsunuz. Bu, bir tür eğitim gibi. Çocukları iPad'le oyun oynuyor diye engellemeyin. Bizden sonra gelen jenerasyon, bizden çok daha iyi robot kullanacak. Çocuklar oynasın!
- Uzun yaşamanın ya da sağlıklı kalmanın basit formülleri var mı? Bunlar neler?
- Akdeniz tipi beslenme, zeytinyağı ve sebze ağırlıklı... Kanserden korunmak için incir yenmesini öneririm. İncir bir antioksidan ve her gün yenmeli. Düzenli uyku şart. Stressiz bir hayat. Üç-dört ayda bir tatil molası... Elma ve keçi peyniri. Elma da lif açısından önemli.
- Ord. Prof. Gazi Yaşargil yaptığı işi 'beynin temizlik işçiliği' olarak değerlendiriyor. Siz nasıl tanımlıyorsunuz yaptığınız işi?
- Benim yaptığım, kişiye özel terzilik. Haute Couture bir cerrahım ben. Her kişi çok ayrı. Hastalıkları ve genetik özellikleri birbirine benzemediği için, o kişiye uygun kıyafeti diken terzi gibiyim. Cerrahi de kişiye özel olmalı.
- Kadın cerrah sayısı niçin bu kadar az?
- Aslında çok başarılı kadın cerrahlar var. Yurtdışında çalıştığımda gördüm, çok etkilenmiştim. Bizim ülkemizde kadına biçilen görevlerle ilgili galiba... Yoksa aynı fizik kapasiteye ve el becerilerine sahibiz.
- Siz hiç büyük bir rahatsızlık geçirdiniz mi?
- Ameliyathanede sandalyeden düştüm ve boynum kırıldı. Acil olarak ameliyat edildim. Kolum tamamıyla felç oluyordu. Zor bir ameliyattı. Bu yolla hasta tarafını yaşadım. O psikolojinin nasıl bir şey olduğunu anladım.
AMELİYATA MAÇA ÇIKACAKMIŞ GİBİ HAZIRLANIRIM
- Nasıl bir psikoloji yaşıyormuş hastalar?
- Bir hastanın hekimin vereceği bilgiye nasıl özlemle baktığını ve bu bilginin onu nasıl rahatlattığını anlamış oldum. Hasta gözüyle kendimize baktım. Her cerrahın en az bir kez ameliyat geçirmiş olması gerektiğini düşünüyorum.
- Ellerinize bir şey olacak endişesi yaşıyor musunuz?
- Tabii. Tüm hayatımı ellerimle kazanıyorum. Biz de bir anlamda sanatkarız. Elimizin bir sıkıntıya uğramasını istemeyiz.
- Cerrahlar ellerini sigortalatır mı?
- Evet, duyuyorum böyle şeyler ama benim ellerim sigortalı değil.
- Kendi sağlığınıza ne kadar dikkat ediyorsunuz?
- Sağlığıma dikkat edemiyorum, terzi kendi söküğünü dikemez hesabı. Doğruları bildiğim halde, koşturmaca içinde uygulayamıyorum. Tatil yapmam gerekiyor, yapamıyorum. Kaçkarlar'ın zirvesine çıktım, kamp yapmayı seviyorum. Doğayla ve kendimle baş başa olmayı seviyorum.
- Ameliyathane kurallarınız var mıdır?
- Seçtiğim alanın ameliyatları zor olduğu için, çok iyi konsantrasyon gerekir ve ibadet eder gibi ameliyat yapmak gerekiyor. Her şeyinizle, benliğinizle, tüm duygularınızla ameliyat etmeniz gerekir. Ortamın içindeki her şey rahatsız eder beni, o yüzden sessizlik olması gerekir. Bir gün öncesinde maça çıkacakmış gibi uykumu almaya, kendimi yormamaya dikkat ederim. Müzik ya da farklı bir unsur konsantrasyonumu dağıtabilir; çok hayati işler. 15-16 saat süren ameliyatlar yapıyorum.