GELİN'LE UYANIŞIM BAŞLADI
- Gelin filminde canlandırdığınız Meryem karakteri için "Benim hayatımda çok etkisi vardır" dediniz.
- Geleneksel Türk kadınına uygulanan aile içi baskı ve emeğin sömürülmesi, sonunda bütün direncine rağmen Meryem'in evladını kaybetmesine neden oluyor ve bu olay onda bir uyanış sağlıyor. Kendi emeğine, haklarına sahip olma bilinci gelişiyor ve aileden ayrılıp bir fabrikada işçi olarak çalışmaya başlıyor. Bu beni çok etkilemiştir. Hayata bakışımı değiştirdi benim Gelin ve Meryem karakteri. Emek ve hak mücadelesi vererek, birey olma mücadelesini kazanmış kahramandır Meryem.
- Birçok salon filminde oynadınız ama belli bir süreden sonra daha seçici olmaya başladınız.
- Evet öyle oldu... Sevgili Lütfi Akad'ın üçlemesinden olan 1973 yapımı Gelin filmi ile uyanışım başladı diyebiliriz. Kendimi sorgulamaya başladım ve piyasanın dayattığı filmlerde yer almak istemediğimi fark ettim. Selim (Soydan) ile birlikte Gülşah Film'i kurduk.
SENARYO İÇİME SİNİNCE SETE İNECEĞİM
- Varoşta Kadın Olmak diye film bir projeniz var. İlk defa yönetmenlik yapmayı planlıyorsunuz. Proje ne aşamada ve yönetmenlik yapma konusunda sizi motive eden nedir?
- Varoşta Kadın Olmak ile ilk kez kamera arkasında olacağım. Ancak çekimlere başlayabilmemiz için senaryonun beni tam anlamıyla tatmin etmesi gerekiyor. Bir filmde oynamadan önce de en hassasiyet gösterdiğim yer senaryodur. Şu an çekeceğim film için de bu durum böyle. Senaryo üzerinde değişikliklere gidilmesi ve içime sinmesi gerekiyor. Kısaca inanmam gerekiyor, tıpkı Selim'in bana yönetmenlik konusunda inanıp, bu konuda ısrarcı olduğu gibi...
TÜRKAN ŞORAY İLE DOSTLUĞUMUZ ANLAŞILAMADI
- Türkan Şoray'ın kuralları vardı. Sizin de var mıydı?
- Açıkçası imajımdan dolayı galiba, bana bu tür film teklifleri gelmedi. Yapımcılar, yönetmenler çıplaklık içeren film teklif etmezdi.
- Türkan Hanım ile siz sinemamızın iki as oyuncususunuz. Aranızda bir rekabet olduğu söylenir ama siz iki büyük dostsunuz aynı zamanda?
- Türkan benden önce sinemaya başlamış bir insan. Ona hayranlık, sevgi, saygı duydum hep. Bizim dostluğumuz pek anlaşılamadı. İki rakip olarak görüldük. Evet rekabet ettik, ama bu saygın bir rekabetti. Ama biz kendi bulunduğumuz konumu kullanarak sinemayı sevdirmek ve sektörün güçlenmesi için sırt sırta verip birçok iş yaptık. Örgütlerde, sendikalarda yer aldık. Haklarımız için Ankara gittik, bakanlarla görüştük. Bizi meslek aşkımız bir araya getirmişti. Birbirimize baktığımız zaman gözlerimiz güler, yaşarır. O yüzden rakip olmama halimiz anlaşılamadı bir türlü...
DİLA HANIM'I KAÇIRDIM
"Orhan Aksoy bir gün elinde bir romanla geldi. Kitabı okudum beğendim. Ama günümüzde geçmiyordu hikaye. Tarihi bir film olacaktı. Fizibilite çalışmasını yaptık. Gülşah Film'i yeni kurmuştuk. Bir dönem filminin altından kalkamayacağımızdan endişe ettik. Olmadı. Sonra başka bir firmaya götürülmüş. Günümüzde geçen bir hikayeye dönüştürülmüş, Dila Hanım rolü de Türkan'a teklif edilmiş. O oynadı ve böylece Dila Hanım'ı kaçırmış oldum."
YANIK İZLERİM DURUYOR
"Yılmaz Güney ile iki film yaptım. O zaman Yılmaz, Çirkin Kral'dı, sadece Anadolu'da tanınan bir aktördü. Ulusal sinemada var olmak istiyordu. Yiğit Yaralı Olur'un setinde çöplükte çekim yapmamız gerekiyor. Ben koşacağım. Çekim başladı, can havliyle koştum. Ayaklarım yanmış. Hâlâ izleri vardır. Bana o filmden bir armağandır o izler.
HALK BEĞENİYOR, ÖYLE İSTİYOR DEDİLER
- Yeşilçam ne kadar Türkiye'yi ne kadar yansıttı bize?
- Yeşilçam arz talep sinemasıydı. Halkın taleplerine, beklentilerine göre film üretiliyordu. Ancak toplumu bilen, aydın, entelektüel düşünce insanları, sinemanın sadece eğlendirmek ve hoşça vakit geçirmek olmadığı bilinciyle toplumu zorladı. Doğru işler yapıp, doğru eserler üretip piyasayı da zorladılar. Bu filmlerin bazıları gişe hasılatı getirmedi ama Türk sinemasına saygınlık kazandırdı. Bu filmler sayesinde uluslararası başarılara imza atıldı. Bugün hâlâ Türk sineması denilince akla bu filmler geliyor. Ve bu filmlerle büyük ustalar, günümüz genç sinemacılarının ufkunu açtı, onlara örnek oluşturdu.
- Yeşilçam'ın doğruları ve yanlışları nelerdi?
- Halk beğeniyor, halk öyle istiyor diye biraz da popülist bir anlayışla çok fazla kendini tekrar etmesi, sesli filme geçişte çok geride kalınması, teknolojinin çok geç gelmesi, girişimcilik ruhunun azlığı, sansürle düşüncenin kısıtlanması, büyük yatırımcıların sinemaya herhangi bir yatırımda bulunmaması Yeşilçam'ın gelişimini olumsuz etkileyen nedenlerin başında geliyor. Diğer taraftan çok amatörce ama dürüst bir şekilde temiz işler yapma gayesi içerisindeydi herkes.
- Sizce Türk sinemasının kırılma noktaları nelerdir?
- 1964'te Susuz Yaz'ın yepyeni ufuk açtı. Anadolu gerçeğinin sinemaya yansıtılmasını sağladı. Arkasından da bu tür filmler geldi. 1970'te Umut yenilikçi bir filmdi. İzleyince çarpılmıştık. Yeşilçam'ın en zengin verimli dönemi 1965- 1975 arası oldu. 1975-1980 politik filmler yapıldı. Kimileri iyi filmlerdi ama bazıları için toplumsal filmler demekte zorlanıyorum. Slogan sinemasıydı. İçeriği seyirciyi yakalıyamıyordu. 1980-90 arasında kadın hareketi ülkemizde de sinemada da karşılığını buldu.
HÜSEYİN PEYDA SOL GÖZÜNÜ KAYBETTİ
- Kitabınızda okudum, film çekimi için hamile hamile ata binmişsiniz. Çok irkildim. Böyle unutamadığınız neler var aklınızda? Ya da hatırladıkça sizi mutlu eden hangi anılar kaldı sizde?
- 1969 yılında çektiğimiz Rabia Hatun filmi geldi aklıma önce. Aslına bakarsanız hiçbir zaman da unutamayacağım. Sette aldığımız ultraviyole ışınları gözlerime adamakıllı zarar vermiş ve eve gittiğimde hiçbir şey görmüyordum. Kör olma tehlikesi geçirdim. "Buraya kadar" dedim. "Bir daha Gülşah'ı, Selim'i göremeyeceğim, sevdiklerimin sesi ile yetineceğim. Bir daha çalışamayacağım..." Sonra gece, sağ olsun bir doktor muayenesini açtı ve bir şekilde tekrar eski halime geri döndüm. Erken müdahale ile üç gün sonra yeniden görmeye başladım. Aynı tedaviyi göremeyen Hüseyin Peyda ne yazık ki sol gözünü kaybetmişti. O da içimde bir uhdedir. Mutlu eden anılarım arasında Yunanistan ile ilgili olanı var mesela. Yunanistan'da filmlerim büyük ilgi görüyordu. Bir film galasına davet edilmiştim. Ama gittiğimde daha çok bir rock starın konserinde görülebilecek izdihamla karşı karşıya kaldım. Nasıl bir kalabalık ve tezahürat anlatamam. Atlı polisler, var olan izdihamı önlemek için tedbir alıyorlar. Hatta bir tanesi attan inip, apoletini söküp "Bugüne kadar ben böyle bir şey görmedim. Lütfen bunu bugünün hatırası olarak saklayın" diyerek bana hediye etmişti. Sonuçta Yunanistan'dayım, kendi sınırlarımdan çıkmıştım ve tıpkı kendi ülkemdeki gibi bir sevgi seliyle karşılaştım. O enerjiyi, o çılgın kalabalığı ilgi ve alakalarını asla unutamam...
- Kuşağınızın sinemacılarına göre sizin genç sinemacıları daha fazla destekleyen bir tavrınız var. Nedir buradaki motivasyonunuz?
- Her ne kadar gençler artık sinema eğitimi almış olsalar da, ben hâlâ usta-çırak ilişkisine inanıyorum. Beni değiştiren Metin Erksan, Lütfi Akad gibi büyük ustalardan aldığım feyzle ben de tecrübemi gençlere aktarmayı seviyorum. Ya da bana başvurduklarında onları desteklemeye çalışıyorum. Bugünün gençleri, yarının ustaları olduğu zaman aynı geleneği sürdürmelerini de çok isterim. Yeniye, farklı düşüncelere çok açık bir insanım ve gençlerden de çok umutluyum. Seve seve de desteğime devam edeceğim.