Ressam Ertuğrul Ateş, bundan yaklaşık dört yıl önce hayatını Buket Ateş ile birleştirmişti. Aradaki 30 yaş farka rağmen hayatlarını müthiş bir uyum içinde sürdüren çifti, evliliklerinin ilk aylarında Alaçatı'daki evlerinde ziyaret etmiş ve aşk hikayelerini dinlemiştik. Geçen dört yılda Ateş çiftinin hayatı bir hayli değişti. Çift, yeniden İstanbul'a taşındı ve 1.5 yıl önce de oğulları Ali Güney dünyaya geldi. Şu sıralar Ali Güney'in yanı sıra Ertuğrul Ateş'in yeni sergisi Mitolojik Yansımalar ile Buket Ateş'in önümüzdeki günlerde çıkacak olan ilk albümünün heyecanını yaşayan çift ile yeni evlerinde buluştuk...
- En son siz iki-üç aylık evliyken Çeşme'de görüşmüştük; aradan geçen dört yılda neler değişti sizin için?
- Buket Ateş: Aşkımız daha da arttı.
- Ertuğrul Ateş: Aslında benim hayatımda pek bir şey değişmedi; ben hâlâ köpeklerimle beraber atölyemde çalışıyorum ama Buket için çok şey değişti tabii.
-B.A: Hayatımıza güzellikler katıldı ve olumsuz hiçbir şey olmadı. Sevgi var, daha başka bir aşk var, artık bir de bebek var.
-'Evlilik aşkı öldürür' derler, siz 'Aşkımız daha da arttı' diyorsunuz; sırrınız ne?
- B.K.: Yalan o söz, yalan! Doğru kişiyi bulursanız evlilik aşkı öldürmüyor. Ateş hiçbir zaman duygularımı yitirebileceğim bir insan değil; aksine onunla yaşadığım her an onun başka bir tarafını tanıyor ve ona daha çok aşık oluyorum. Bu şekilde aşk ve sevgi çemberimiz daha da genişlemiş oldu.
- E.A: Big bang gibi; patladı, uzaya doğru genişlemeye devam ediyor. (Gülüşmeler)
- Ertuğrul Bey, bu kadar büyük bir aşkla sevilmek çok güzel bir şey olsa gerek. Gerçi siz de Buket Hanım'ı aynı şekilde seviyorsunuzdur.
- E.A.: Yok, benimkinin o kadar büyük olduğunu sanmıyorum. Sevgimiz karşılaştırılacak, tartılacak bir şey değil... Kuşkusuz Buket benim hayatımda çok büyük dramatik değişiklikler yaptı. Beni özgürlüğüme kavuşturdu. Benim hayatım Buket'ten önce, Buket'ten sonra diye ikiye ayrılıyor. Ben onun çok özel bir insan olduğunu zaten en başından beri biliyordum. Her geçen gün de onun yeteneklerini keşfettim, mücadele azmini, gelişme isteğini gördüm. Annelik onu çok daha zenginleştirdi ve giderek çoğalıyor. Bu beni de, ailemizi de zenginleştiriyor dolayısıyla.
- Yine soracağım; bu kadar çok sevilmek nasıl bir duygu?
- E.A: Olağanüstü bir duygu tabii ki. Başta insana gurur veriyor. Bir de insan 'Ne yaptım da bu kadar seviliyorum?' diye düşünüyor ister istemez. (Gülüşmeler) Hatta sizinle ilk röportajımızda şaka olsun diye 'Sindrella'nın ayakkabısı onun ayağına uydu' diye bir laf etmiştim...
- B.A: Bence senin ayağına uydu o ayakkabı!
- E.A: Aslında evet, o zaman söyleyememiştim ama şimdi rahat rahat söyleyebilirim; ayakkabı benim ayağıma uydu! (Gülüşmeler) Buket, hayatımda yeni bir sayfa açtı. O sayfada çok yeni heyecanlar, enerjiler yükledi, gençleştirdi beni. Eskiden bir sürü defolarım vardı, yaralarım vardı. Buket sayesinde o yaralarım iyileşti. Kendime olan güvenimi yeniden inşa etti.
- Ertuğrul Bey siz yaşsız insanlardan birisiniz ama yine de sormak lazım; aranızdaki yaş farkı sorun oldu mu hiç?
- E.A: Böyle bir kavramım yok benim.
- B.A: Bizim aramızda hiçbir zaman uçurum olmadı o yaş farkı. Ben hiç hissetmedim öyle bir şey. Çünkü biz birbirimize çok benziyoruz. Aslında Ateş, daha yeni tanıştığımız dönemlerde bana "Ben sana baktığımda aynaya bakıyor gibi oluyorum" demişti. İkimiz yan yana geldiğimizde çok enteresan bir enerji ortaya çıktığını görüyoruz. Belki yaşıt olsak zıtlaşırdık ama...
- 1.5 yaşında Ali Güney isimli bir oğlunuz var; bebekle Ertuğrul Bey arasındaki yaş farkı başlarda düşündürdü mü sizi?
- B.A: O zaman da gelmedi aklımıza.
- E.A.: Ben herhalde içimde büyümeyi reddediyorum. Buket aslında benden daha olgun. Ben hâlâ evin haylaz oğluyum.
- B.A: Bazen 'İki oğlum var' diyorum hatta.
- E.A: Zaten Buket'e evlenme teklifi yaparken "Evlen benimle, bir de bana bir oğlan doğur, adı da Güney olsun" demiştim. O da dediğimi yaptı.
-B.A: Ne desen yapıyorum işte! (Gülüşmeler)
- Bir kızınız vardı ve sonra ikinci kez baba oldunuz ama yıllar sonra tekrar baba olmak nasıl bir duygu?
- E.A:Muhteşem ve olağanüstü bir duygu tabii ki. Bana yaşama sevinci veriyor, beni genç tutuyor, aslında genç kalmaya zorluyor, sorumluluklarımı hatırlatıyor. Dünyayı, değerleri yeniden tanımlama fırsatı veriyor.
- Biliyorum ki sizin atölyenizin bir dokunulmazlığı var; Ali Güney dokunabiliyor mu peki?
- E.A: Her şey serbest Ali Güney'e!
- Ertuğrul Bey nasıl bir baba oldu?
- B.A: Açıkçası Ateş çok yoğun bir tempoyla çalıştığı için ondan çok da fazla bir şey beklememiştim, öpsün, sevsin yeter diyordum ama anne olduktan sonra beni hiçbir zaman yalnız bırakmadı ve o kadar iyi bir baba oldu ki, anlatamam.
Eşime yaptığım şarkıları paylaşmak kolay değil
- Buket Hanım, ilk albümünüz Bir Buket'i kasımın ilk haftasında çıkarmaya hazırlanıyorsunuz. Şarkıların hepsini eşinize mi yazdınız?
- B.A.: Yani çok katkısı var Ateş'in benim şarkılarıma ama ona yazdığım şarkılar özel olduğu için söylemeye kıyamayıp albüme koymadım.
- Peki, Ali Güney'e bir şarkı yazdınız mı?
- B.A: Ali Güney ve babasına yazdığım bir şarkı var, ismi Son Dua. Ama bu albüme koymadım. Benim şu an dört albümlük şarkılarım hazır; o da bu şarkılardan biri. İlk albüm genelde yaşadığım duygusal kırgınlıklardan doğan şarkılardan oluşuyor. Ben şunu anladım; güzel bir şeye ulaşmak için bedelini peşin ödemek gerekiyormuş. Yani gerçekten tecrübe pahalı bir şeymiş.
- Albümün tarzı ne?
- B.A: Pop-rock diyebiliriz.
- Albümdeki altı şarkının söz ve besteleri size ait, bir de Maraş yöresine ait bir türkü seslendiriyorsunuz.
- B.A: Ben yazmayı çok seviyorum, dile getirdiğim duyguları da notaya dökmekten zevk alıyorum. O yüzden bana zor gelmiyor yazıp bestelemek. Türküleri de çok sevdiğim için kendi memleketimden Yaralı Ceylan türküsünü okumak istedim.
- Bir gün ortak bir projeye imza atmayı düşüyor musunuz?
- B.A.: Hayalimde öyle bir şey var. Hatta ben kendi kendime, Ateş'in resimlerinden birini seçip onu albüm kapağı bile yaptım hayalimde.
Değişerek aynı kalmaya çalışıyorum
- Teşvikiye'deki Galeri/Miz'de Mitolojik Yansımalar adlı serginiz açıldı. Sergideki resimlerde Ali Güney'in yansıması var mı?
- E.A: Birebir örtüşen bir tarafı elbette yok ama Ali Güney'in benim hayatıma bir yansıması var; içimdeki ışığı büyüttü. Belki de o ışık daha farklı ve daha çok şey görmeme neden olmuştur. Çalışma azmimi körükledi, sorumluluklarımı artırdı. Kendi işime bakış açımı törpüledi, sivri yerlerimi yumuşattı; yani olması gerekene götürdü beni. Bu sergi de bu sürecin bir devamı.
- Peki, neden Mitolojik Yansımalar?
- E.A: Anadolu'da 'Otu çek, köküne bak' derler. Yani beslendiğin kaynaklar, yaşadığın, büyüdüğün topraklar aslında çok önemli. Kök meselesini çok önemli buluyorum ve özgün bir üslup yaratmakta da belirleyici olduğunu düşünüyorum. Anadolu birçok medeniyete ev sahipliği yapmış. Ben, bütün bu geçmişin tamamına sahip çıkmak gerekiyor diye düşünüyorum. Yunan mitolojisi sadece Yunanlara ait değil, bu topraklara da ait. Ben de mitolojik yansımayla aslında günümüz ve geleceğe bir projeksiyon tutmaya çalıştım. Bu sergi de böyle çıktı.
- B.A: Bana göre zaten sen mitolojik tanrılardan birisin! Ares, Eros... En iyilerinin hepsi. (Gülüşmeler)
- Bu sergideki resimleriniz tarz olarak daha öncekilerden biraz daha farklı...
- E.A: Tabii değişiyor, gelişiyor. O da kendi içerisinde kendi devinimi tamamlıyor. Aslında sen değiştikçe o da değişiyor. Bir de değişerek aynı kalmak çok önemli biz sanatçılar için. Bunu başaran sanatçı sayısı çok fazla yoktur ama ben elimden geldiğince aynı kalarak değişmeye gayret ediyorum.