BUNU KÖPEK GİBİ OYNARIM
TEK KİŞİLİKLİ OLMAK İÇİN UĞRAŞTIM
- Çaresiz kaldığınız anlarda ne yapıyorsunuz peki?
- Çaresiz kaldığım zamanlar oldu ama dirayet gösterip yenmeye çalıştım. O konularda biraz inatçıyım.
- Dua?
- Dua okurum. Boynumda özel bir dua taşıyorum. Arabamda da vardır. Nazara da inanırım, kötü bakan çok yani.
- Hırs var mıdır sizde?
- Hiç hırsım yoktur. 12 yıl Devlet Tiyatroları'nda çalıştım ve hiç böylesine bir oyunculuk hayalim yoktu. Ne yaptıysam iyi ve düzgün yapmaya çalıştım; başarı geldi.
Ama bu 'oldum' anlamına gelmiyor.
- Hislerinize mi güvenirsiniz?
- Kendime güvenirim. İnsan kendini kandıramaz. Başını yastığa koyduğunda her insan kendi gerçeğini bilir.
- Maskeli miyiz hepimiz?
- Çok kişilikli insanlarız. Her yerde başka davranan ama kafayı yastığa koyduğunda da bütün gerçeği bilen dörder-beşer kişilikli insanlarız. Ben hep tek kişilik olmak için uğraştım. Bunu da başardım. 'Yabancılar niye böyle oynuyor da biz oynayamıyoruz' diye düşünüyordum.
Baktım ki bu adamlar tek kişilikli, her yerde aynılar.
- Başınızı yastığa koyduğunuzda sizi rahatsız eden ne?
- Düşündüğüm varsa da söylemem zaten, o özel bir şeydir.
HER GÜN ÜÇ ZEYTİN YERİM; ÇOCUĞUM, EŞİM VE KENDİM İÇİN
- Ticari yatırımlarınız da var. Bunlar oyunculuğunuzu etkilemiyor mu?
- Bir et işim var, bir de yanına restoran açtım. Bir sürü insan bu sayede evlerine ekmek götürüyor. Bu beni mutlu ediyor. Bir de bütün mesleğimi bedenimle yapıyorum ben, bir şey olsa bana ne olacak? Kimse yüzünüze bakmaz yani. Bir tür güvence bu işlerim de.
- Alkolle olan probleminizi çözebildiniz mi?
- Tedavi oldum, hastaneye yattım. Sosyal içiciyim artık. Bir davette, kokteylde içiyorum. Daha önce her gün içerdim. İstanbul'da milyonlarca insan içiyor. Göz önünde olduğumuz için beni görüyorlar. Bir de açık sözlüyüm ben. İçip de arka kapıdan kaçmıyorum abi. İstesem kaçarım. Çıkıyor, kamera varsa konuşuyorum. Ama tavsiye ederim bunun tedavisi var. Benimkisi ağır bir durum değildi. Bir de bu kadar 'alkol alkol' diyorlar da bu kadar diziyi kim çekiyor?
- Paylaşımcı biri misiniz?
- Evet oldukça. Hatta biraz fazla paylaştığım için kestim. Artık kazıklanmaya başladım çünkü. İstismar edenler oluyor. Böyle şeyler söylenmez ama gelirimin belli kısmını bazı hayır işlerine ayırmışımdır. Bundan sonra da ayıracağım.
- Mutfakla aranız nasıldır?
- Rezalet... Nefret ederim yani. Mutfakta oturmayı seviyorum. 14 yıl yalnız yaşadım ama yumurta kırmaktan başka bir şey bilmem. Makarna yapamam. Ama çoban salatası ve çiğ enginar salatası yapmayı severim. Salatanın en son kalan suyunu içmeyi de... (Gülüşmeler.)
- Her gün üç tane zeytin yemeye devam mı?
- Zeytin benim için kutsal. Kendim, karım ve çocuğum için üç tane yerim her gün. Ağacı yüzlerce yıl yaşıyor, yüzlerce yıldır zeytinyağının ticareti yapılıyor. Zeytin dalı, barış demek. Bana değişik bir duygu veriyor ve yiyince bunu hissediyorum.
BİZİ ÖRF VE ADETLER AYAKTA TUTUYOR
- Sizi hep çok sert biri gibi görüyorlar. Ama öyle değilsiniz gerçek hayatta.
- Hakikaten değilim. Son derece komik bir herifim aslında. Oynadığım rolle değerlendirdikleri için öyle görüyorlar. Bu komik halimi görünce çok şaşırıyorlar. Bir 'yavşak' demedikleri kalıyor yani. (Gülüşmeler) Çocukluğumdan beri böyleyim. Ele avuca gelmeyen birisiydim.
-Sizde bir gün her şeyi elinizin tersiyle itebilirmiş gibi bir ruh hali var. Sizi ne oyunculuktan soğutabilir?
- Bir anda yaparım evet. Ama onun ne olduğunu gerçekten bilmiyorum. Ama bir ara vereceğim yani.
- Yüzünüzün eskidiğini mi düşünüyorsunuz?
- Hayır hayır, yüz eskimesine filan inanmam. Çalışırsın, değişik oynarsın, olur biter. Yıllardır dizi yapıyorum, boş kaldığım zaman sayısı çok azdır. Demek ki yüz eskimesi diye bir şey olmuyormuş. Ama dinlenmek diye bir şey var. Bunun için oğlumun büyümesini bekledim. Şu an 10 yaşında ve onunla dünyayı gezmek istiyorum. Uçakla, karavanla, tekneyle... Her ülkeyi merak ediyorum ama daha çok da egzotik yerleri... Öyle Paris maris sevmem. Artık başladık, bir ay Afrika turu yaptık onunla. Oğlumun okulunun kaydını bile dondurup iki sene yok olabilirim yani. Okula yine gider, biraz dünyayı görmesi daha iyi olur. Deniz tutkum da vardır benim. Denizden ziyade suyu seviyorum. İçmeyi de, bakmayı da, girmeyi de.
- Yani ıssız bir adaya düşseniz başka bir şey istemezsiniz?
- (Gülüşmeler) Şortum, karım, çocuğum ve bir de eşofmanlarım.
- İstanbul'dan başka bir yerde yaşayabilir misiniz peki?
- Hayır yaşayamam. O gittiğim yerlerde yaşanmaz yani. Onların çipleri, algıları başka. Bizim gibi değiller yani. Bizim çok güzel örf ve adetlerimiz var. Çok şükür ki bunları hâlâ kaybetmedik. En büyük korkum bunları kaybetmektir. Hızlı şekilde dejenerasyon başladı. Bunları kaybedersek biteriz, bizi ayakta tutan şey onlar.
BU BİR GİŞE FİLMİ DEĞİL
- Bu film gişe başarısı açısından riskli değil mi? Klasik seyirci izler mi bunu?
- Bu bir gişe filmi değil. Baştan beri hiç öyle bakmadık ve öyle olmamasına karar verdik. Yoksa ajitasyon filan yapardık, buna uygundu. İstesek gerçekten kanırtırdık yani. Sinemanın girişinde mendil dağıtırdık. Hiçbir şekilde bunlara başvurmadık, olabildiğince sade yapmaya çalıştık her şeyi. Her şey çok gerçek olsun istedik. Ki bence oldu. Bir ara orada oynayanın kendim olduğunu unuttum. Bu başarı demektir. Sonunda bir filmim oldu yani.
- Sizi üzer mi bu filme ilgi olmazsa?
- Yo üzmez, hayır. Gişe beklentimiz yok. Bu işi tamamen bir şeyler anlatmak için yaptık. Köyden kente göçün insanları ne hâle getirdiğini, kentsel dönüşümün insanlara neler yaptığını, modern hayatın ne kadar tehlikeli ve dejenere olmaya müsait olduğunu anlatmaya çalıştık. Ki böyle milyonlarca hikaye var. Geceleyin yüksek bir yerden ışıklara baktığımda her ışığın altında üç-dört tane hayatın olduğunu görüyorum. Ne hayatlar var... Biz sadece o ışıkların içinden bir tanesini seçip onu en gerçekçi şekilde anlatmaya çalıştık.