Ankara'da bir hastane bahçesindeyiz... Biraz sonra yüz yüze görüşeceğim kadın şiddetin en şiddetlisini yaşamış biri. Ama bu şiddetin boyutlarını onunla bir saat geçirmeden kavramam mümkün değildi. O bir saatin sonunda insanoğlunun ne denli acımasız ve vahşi olabileceğini gözlerimle gördüm. Bir bankta beni bekleyen 24 yaşındaki kadının kafası ve gözleri bandajlı, kolları yanık içindeydi. 56 gündür hastanede yoğun bakımda tedavi gören bu kadının iki çocuğunun babası yüzüne kezzap atarken, onun hayatını karartmayı kafasına koymuştu. O kadının ismi Zehra Elber... Bugüne kadar Türkiye'nin gördüğü en vahşi biçimde altı yıl boyunca işkence gören biri o... Anne ve babası boşanan Zehra, annesi ve üvey babasıyla yaşadığı yıllarda tanıştı Gökhan Elber'le... Zehra Elber'in annesi Ümmügülsüm, kızının işi gücü olmayan, agresif yapısıyla bilinen Gökhan Elber'le ilişkisini onaylamadı. Ama Zehra âşıktı ve annesini dinlemedi. Niğde'de yaşayan babasının onayıyla 17 yaşında kaçarak evlendi Gökhan'la... İlk zamanlar tek bir tokatla başlayan şiddet, giderek artıyordu... İlk çocuğu Hasan'a hamileyken, ikinci çocuğu Kartal dünyaya geldikten sonra aralıklarla şiddet gördü genç kadın... Tam altı yıl sürdü dayak, hakaret ve tehdit... Üstelik kocası başkalarıyla iletişim kurmaması için cep telefonu dahi vermiyordu Zehra'ya... Son bir yıl artık işin dozu iyiden iyiye işkenceye dönüşmüştü... Dayak artık rutin haline gelmişti. Zehra'nın üzerinde sigara söndürüldü. Hayatından endişe eden genç kadın satırla tehdit edildiğinde balkondan atladı, iki ayağını kırdı. Sonunda kocası tarafından ısırılarak kulağı koparılınca bu işkenceye 'Dur' demek istedi. Yıllar boyunca yaşadıklarını ailesinden gizleyen Zehra, birgün cebinde tek kuruş olmadan, çocuklarını da arkasında bırakarak kaçtı... Konya'daki ailesinin yanına sığındı... Anne Ümmügülsüm ve üvey baba Niyazi yaşananları öğrendiklerinde şok geçirdi. Onu hemen karakola götürdüler ve koruma kararı çıkarıldı... Zehra çocuklarına kavuştu... Ama sadece 22 gün huzurlu yaşayabildi... Boşanma davası açıldı. Ama gözü dönmüş canavar koca, Zehra'yı baba ocağında da buldu. Önce çocukları kaçırdı. Ve genç kadına bir komplo kurdu. 'Çocuklarını internetten görmek istiyorsan, bir kafeye git, ben de internette olacağım, gör' dedi. Evden kız kardeşiyle çıkan kadını internet kafeye giderken yolda karşılarına çıktı ve iki kardeşin de üzerine kezzap attı. Zehra'nın tek gözü kör oldu. Yüzü ve kafası yandı. Kollarında derin yanıklar oluştu. Tam 56 gün yoğun bakımda kaldı. Şimdi Ankara'da bir hastanede tedavisi sürüyor. Zehra göz kapağındaki hasar yüzünden günlerdir uyuyamıyordu, çünkü gözleri kapanmıyordu. Ve bacağından alınan bir parçayla göz kapağı yapıldı. Gökhan Elber tutuklu olarak yargılanıyor. Antidepresanlarla yaşayan Zehra'nın kabusları ise bitmiş değil. "Hapisten çıktığında beni öldürecek" diyor. Sesinin duyulmasını istiyor. Ve ben bu yürek yakan hikayenin kapısını usulca aralamaya çalışıyorum.
- Nasıl tanıştınız eşinizle?
- 17 yaşımdaydım onunla tanıştığımda. Damacana su satan bir yerde çalışıyordum. Âşık oldum ve çıkmaya başladık. O zamanlar çok iyi biriydi. Bana kötü davranmıyordu. Evlenmeye karar verdik. Annem istemedi. Çünkü etrafta çok iyi bilinen, normal biri değildi, kalacak yeri falan yoktu. Agresifliği vardı. Ben de bu hallerinin farkındaydım ama âşık oldum, bunları düşünmedim.
- O zamanlar şiddet uyguladığı oluyor muydu?
- Bir kere tokat atmıştı. Annemin gözünün önünde oldu bu. O zamanlar bu bana tokat attı, yarın öbür gün başka şeyler yapar diye düşünmedim. Çünkü o tokadın pişmanlığını yaşamıştı. Çok yalvardı. Annemin itirazlarına rağmen evlenmek istedim ve kaçtım onunla. Ankara'ya gittik ve gecekondu gibi bir evde yaşadık birlikte. Garson olarak çalışmaya başladı. Bir ay kadar orada yaşadık. Sonra güzel bir ev tuttuk. Güzel eşyalar aldık. Peşinat verdik, takside girdik. Babam da yardımcı oldu. O zamanlar beni rahatsız eden davranışı yoktu.
- Polis olan öz babanız desteklemiş miydi evliliği?
- Evet ondan istedi beni zaten.
- O araştırma gereği duymadı mı damadını?
- Nasıl araştırsın ki, Niğde'de yaşıyordu. Bana "İstiyor musun?" diye sordu. İsteyince verdi. Ailesiyle konuştu... Daha ne yapabilirdi ki?
- Hamile kaldığınızda şiddet uyguluyor muydu?
- Evet hamileliğim zamanında ufak ufak şiddet olayları başladı. İlk bana neden şiddet uyguladığını hatırlamıyorum ki. Ne suçum olabilir ki? Bilmiyorum. Bir keresinde ondan izin almadan pazara gittim, işten gelip beni dövdü...
- Ailenize durumu hiç anlattınız mı?
- Anlatmadım. İlk başlarda ailemle konuştuğumda bunları anlatmazdım. Dayak mevzularını kimseye anlatmıyordum. Dövüyor sonra gelip özür diliyordu. Gönlümü almaya çalışıyordu, ben de inanıyordum. Hamileliğim sırasında ara ara dayak yedim.
- Neden size şiddet uygulanmasına rağmen ilişkinize devam ettiniz?
- İlk zamanlar da dövdüğünde rahatsız oluyordum ama biteceğini düşünüyordum. Eşimi tanıdığımdan beri uyuşturucu madde, alkol kullanıyordu. Aile kurarsak biter mutlaka diye düşündüm. İlk oğlum doğduktan sonra şiddet göstermeye biraz ara verdi.
- Bir süreden kastınız ne?
- Üç-dört ayda bir dövüyordu. Son bir yıla kadar durum böyleydi. Kafasına göre işe girip çıkıyordu. Annesi destek oluyordu işi olmadığı zaman...
- Etrafınızdan kimse vücudunuzdaki morlukları sormuyor muydu?
- "Çarptım, bir yere vurdum" diyordum. Zaten çok fazla sosyal hayatım yoktu. Bir yere gidilecekse birlikte gidiliyordu. Benim cep telefonum yoktu. Çocukları parka götürürken bile zar zor izin isteyerek gidebiliyordum. Bunların normal olmadığını biliyordum ama çok kıskanç biriydi, o yüzdendir diye düşünüyordum.
- Sizce neden şiddet uyguluyordu?
- Parasızlık, kıskançlık... Her şeyi bahane olarak görebiliyordu.
- İkinci çocuğunuzu doğurduğunuzda bir şey değişti mi?
- Hiçbir şey değişmedi... Zaten çocukların önünde oluyordu tüm bu şiddet olayları. "Ben niye bunu çekiyorum?" diye düşündüm ama yapacak bir şeyim yoktu.
- Ailenizi aramamışsınız, peki karakola gitmediniz mi?
- Gittim. Hatta bir kez sığınma evinde kaldım. Beni dövmüştü, yüzüme tükürmüştü. Ben de karakola gittim, çocuklarımı evden aldılar, bizi sığınma evine koydular. Altı gün orada kaldım. Aradı her gün, yalvardı, ilk kez ağladığına şahit oldum, "Seni asla bir daha üzmeyeceğim, bir kez daha böyle bir şey yaşanmayacak. Çocuklarımız annesiz, babasız kalmasın" dedi. İnandım! Sonra döndüm eve, bu kez evden kaçarım korkusuyla şiddet daha da arttı. Boğazıma sarılıyordu, kapıyı kilitliyordu. Kaçarım diye çok korkuyordu. Bir keresinde kavga ettik, mutfağa getirdi beni, dolabın içindeki satırı aldı. Mutfak camından aşağı atladım. Çocuklar salondaydı o sırada. Beni eve getirdi, yattık uyuduk, ertesi gün ayaklarımın kırık olduğunu anladı. Hastaneye gittik, yalan söyledim orada da, "Çocuklar anahtarı camdan attı, atladım" dedim.
- Tüm bunlara nasıl katlandınız?
- Artık bir noktadan sonra korkmaya başladım. Çünkü ben ondan ayrıldığımda bana bir şey yapacaktı. Bakın yaptı da işte, yüzüme kezzap attı. Kendi de açık açık söylüyordu, "Benden ayrılırsan, seni öldürürüm" diyordu. Son bir yıl işsiz kaldı, evden dışarı çıkmıyordu, parası yoktu, şiddetin dozunu arttırdı. Bir keresinde oturdu, kurdu kurdu, sarhoş kafayla kulağımı ısırdı. O kadar çok ısırdı ki, ucundan koptu, "Aaaa koptu bu" deyip şaşırdı. Buzdolabına falan koydu kopan parçayı, sonra çıkardı. Elimizde kulak hastaneye gittik. Hastanede yalvardı, "Bu son olsun. Ailemizi kurtaralım" dedi. Polislere yalan ifade verdik.
- Kopan kulağa dair nasıl bir yalan ifade verdiniz?
- "Kavga çıktı, karıma laf attılar, tartışırken adam gelip karımın kulağını kopardı" dedi.
- Polisler inandı mı?
- Evet. Sorgulamadılar ki. Yalandan bir şey yazıp çizdiler. İzmir'de oldu bu. O zamana kadar vücudumda sigara söndürdü, kalem batırıyordu.
- Sonra ne oldu da kaçmayı başarabildiniz?
- Kulağımı koparması son noktaydı. "Bana bir kez daha bir şey yaparsa kaçacağım" diye karar verdim. Bir süre sonra bir tokat attı. "Bakkala gidiyorum" diye, çocukları da bırakıp kaçtım. Cebimde beş kuruş para yoktu. Abimi aradım, onunla konuşurken bir kadın duydu, acıdı dört lira verdi. O parayla otogara gittim, dokuz saat bekledim, abim beni oradan aldırdı. Konya'ya annemlerin yanına getirdi. Boşanma davası açtığımızda da Konya'ya geldi, beni buldu ve yüzüme kezzap attı. Beni bu hale getirdi.
- O an ne hissetiniz?
- O sırada "Yaptıklarının cezası bu" gibi bir şeyler söyledi kezzabı fırlatıp. Acaba ben ne yaptım? Benim gençliğimi, hayallerimi, her şeyimi elimden aldı. Yüzüme bakamıyorum şu an. Artık hayat benim için bitti. Mahvetti beni.
- Çocuklarınız nerede şu an?
- Babaanneleri bakıyor.
- Kayınvalideniz ne diyor bu duruma?
- "Keşke böyle olmasaydı" diyor.
- Şimdi ne hayal ediyorsunuz?
- Hastaneden çıkıp çocuklarıma sahip çıkmam gerekiyor. Yeni bir kimliğim ve yüzüm olsun istiyorum. Bu adam beni bir daha hiçbir şekilde bulamasın istiyorum. Eğer beni bulursa öldürecek. Ölümümün haberini yapmak zorunda kalırsınız!
ZEHRA ELBER'İN ANNESİ ÜMMÜGÜLSÜM OKTAY:
Kızım artık aynalara bakamıyor
"İstanbul' da yaşıyorduk bu adamla tanıştığında. Mahallede tanışmışlar. Karşı çıkmıştım, sağdan soldan duyum alıyordum, madde bağımlısı diye... Ama dinlemedi kaçtı onunla Ankara'ya... Kızım altı yıl boyunca şiddet görmüş. Kızıma ulaşacağım bir telefonu bile yoktu. Kızımla konuşmak istediğimde, onu arıyordum, hopörlörü açıp konuşturuyordu Zehra'yı... 'Kızım nasılsın?' diye sorduğumda, 'Çok iyiyim, çok mutluyum' diyordu. Bana açılamadı. Türkiye'nin her yerini gezdiler evlilik boyunca. Çünkü sabit evleri barkları yoktu. Hayatları altı yıl boyunca böyle devam etti. Benim tüm bunlardan, kızım evden kaçtığında haberim oldu. Zehra'yı gördüğümde şok oldum, kulağını ısırmış koparmış! Sigaraları vücudunda söndürmüş. Kafasına demirle vurmuş! Biz bu altı yıl boyunca sık sık görüşmedik kızımla. Aramızda zaten telefon ilişkisi de yoktu doğru dürüst. Kızım 'Boşanmak istiyorum' deyince, davayı açtık, bir aylık koruma kararı verildi. Çocukların da velayetini aldık. Kızım benimle Konya'da, şahıs da Ankara'daydı. 'Güvendeyiz' diye düşündük. Değilmişiz! Gelip iki kızımı da kezzapladı. Zehra'nın yaşadıklarını kızkardeşi biliyormuş. Ona anlatmış ama bana söylememişler kalp krizi geçiririm diye. Niye söylemedi ki, ben anneyim, korur kollardım. Kızımın gençliğini, geleceğini bitirdi! 68 gündür hastanedeyiz. Aynalara küstü. Çok güzel bir kızdı. Kızımın can güvenliğinin sağlanmasını istiyorum. Tek bir sosyal güvencesi yok. Türkiye bu kıza sahip çıksın, ne olur..."
BOŞANMA AŞAMASINDA MASKELER DÜŞÜYOR
Evlilik içinde kadınlar fiziksel, ekonomik ve psikolojik şiddete maruz kalıyor. Erkek şiddetine maruz kalan kadınların eğitimsiz, ekonomik olarak zayıf olduğu düşünülüyor. Gerçekte durum çok farklı. Boşanma avukatı Altın Mimir eğitimli, para kazanan kadınların da şiddet gördüğünü anlatıyor
Kadına yönelik şiddetin en uç noktalarından biri Zehra Elber'in yaşadıkları... Altı yıl süren işkence dolu bir hayatı olan gencecik bu kadın kadar olmasa bile şiddetin farklı versiyonlarını yaşayan kadınlar çok. Özellikle sosyo-ekonomik olarak şiddet görmesi olası görülmeyen birçok kadın, şiddetin farklı versiyonlarını yaşıyor. Peki şiddet denince aklımıza illa dayak mı gelmeli? Özellikle eğitimli hatta çalışma hayatının içinde olan kadınlar belki fiziksel olarak diğer kadınlara nazaran daha korunaklı ama onlar da psikolojik, manevi ve ekonomik şiddete maruz kalıyor. Birçok ünlünün boşanmasına imza atan avukat Altın Mimir'le sosyo-ekonomik olarak güçlü kadınların yaşadıkları şiddeti masaya yatırdık.
- İlgili kanunlar kadına yönelik şiddeti nasıl tanımlıyor?
- Kadın ve şiddet, hiçbir şekilde yan yana gelmemesi gereken, birbirinden çok uzak ve ayrık kavramlardır. Ancak bizim bu söylemimizin ne yazık ki gerçek hayatta karşılığı yoktur. Bu konuda yasal düzenlemelerimiz açık ve net. Fakat özellikle aile içerisinde kadına yönelik şiddet önlenemiyor hatta artıyor. Şiddeti uygulayanlar ise genellikle aile bireyleri, koca, erkek kardeş, baba, kayınbirader, kayınpeder ve hatta erkek çocuk olabiliyor. Şiddeti sadece fiziksel olarak görmemek lazım. Bir erkeğin karısıyla konuşmaması dahi şiddet olarak tanımlanır. Masaya yumruk vuran adam, dışarıdan kadına yönelik bir şiddet uygulamamış gibi görünse de, yarın o yumruk masadan kalkıp kadına yönelecektir. Şiddete eğilimli olmak dahi şiddet olarak kabul ediliyor.
- Aile mahkemesi hakimlerinin bakış açısı nasıl?
- Özellikle bir ihtisas mahkemesi olan Aile Mahkemesi hakimleri ve Cumhuriyet Savcıları, kadına yönelik şiddet karşısında ciddi bir farkındalık içerisindeler. Ayrıca şiddet gösteren kişiye karşı caydırıcı ve ıslah edici tedbirleri derhal almaları büyük bir güvence. Ve yine boşanma davasının, şiddet sebebiyle açılmış olması, o davanın daha hızlı ve şiddet mağduru lehine sonuçlanması da kaçınılmaz oluyor.
- Koruma kararı kağıt üzerinde kalıyor diye eleştiriler var, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Evet malesef zaman zaman bu kararlar aynen yasalar gibi kağıt üzerinde kalabiliyor. Nasıl ki yasalar çıkarılıyor ve deniliyor ki "Adam öldürmek suç." Ama buna rağmen cinayetler bitmiyor. Koruma kararı da aynen öyle. Kadını korumak demek, onu alıp dört duvar arasına saklayarak demek değildir. Bazı vakalarda bu da yapılıyor, kadın sığınma evleri var bunun için. Kadının kimliği değiştiriliyor, tanınmaması için estetik operasyonlar yapılıyor. Çok şiddetli vakalarda bu uygulanıyor. Ama koruma kararı şiddeti uygulayan kişiye şunu söylüyor, "Yüksek sesle konuşmayacaksın, bağırmayacaksın, hakaret etmeyeceksin ve tabii daha ileri boyutta şiddet uygulamayacaksın, uygularsan hapse girersin." Buna rağmen şiddet uygulanmıyor mu? Uygulanıyor. Ama bu verilmiş olan kararların yetersizliğinden değil. Şiddet eğilimli kişinin ıslah edilmemiş olmasından kaynaklı. Düşünsenize geçen sene adliyede, koruma kararı alınmış bir kadın, yanında yakın koruma polisi olduğu halde öldürüldü. Üstelik koruma polisi de öldü bu olayda. Bunlar yaşanıyor. Aksi takdirde kadını alıp dört duvar arasına koymak gerekecek ki, bu durumda dışarda kadın kalmayacak! Kadına yönelik şiddeti ortadan kaldıracak en önemli şey erkekleri eğitmek.
- Boşanma konusunda uzmansınız. Size gelen vakalar sosyo-ekonomik olarak yüksek kesimden... Bu kesimde de şiddet yaygın mı?
- Burada şiddeti nasıl tanımladığımız konusu gündeme geliyor. Bana göre aldatılmış olmak da şiddet. Bunun adı duygusal şiddet. Kadına para verilmemesi, onun günlük ihtiyaçlarının karşılanmamış olması da şiddet. Bunun adı da ekonomik şiddet. İstemediği halde cinsel birlikteliğe zorlamak ya da istemediği şekilde birlikteliğe zorlamak ise cinsel şiddet. Tüm boşanma davalarının altyapısında şiddet var, bunun illa fiziksel olması gerekmiyor. Bir kadının aldatıldığını öğrenmesinden daha büyük manevi şiddet olabilir mi? Ama sosyo-ekonomik olarak daha iyi durumda olan kesimde fiziksel şiddetin sonuçları daha iyi algılandığı için çok yüksek değil. Bu kesimdeki kadınların büyük çoğunluğu eğitimli ama çalışmamayı tercih ediyor. Ama böyle bir durumla karşılaşınca haklarının ne olduğunu iyi biliyor. Bana böyle gelen yani "Kocam beni dövüyor ya da cinselliği sadistçe uyguluyor" diye gelen müvekkil oranı yüzde 10... Onlar da bunun dava dilekçesine yansımasını istemiyor. Eğitimli kesim şiddetin boşanma dilekçesine girmesini istemiyor.
- Neden peki?
- Kariyer kaygısı güdüyorlar. Diyelim gelen kadın önemli bir iş kadını, gazeteci ya da doktor. Onun toplumda bir kimliği var. O kadının toplumda bir gücü var ve insanlar ona güveniyor belkide rol model. Bu kadın "Dayak yedim" dediğinde muhatap olduğu insanlar nezdinde güç kaybına uğrayacağını düşünüyor.
- Neden erkek eğitimli, güç sahibi kadına şiddet uyguluyor?
- Erkekler kadının üzerinde şiddet yoluyla güç gösterisi yapmıyorlar, tam tersi şiddet onların güçsüzlüklerinin ve ezikliklerin göstergesidir. Bana göre güç, manevi güçtür. Manevi gücü yüksek olan kimsenin de kadına ya da herhangi kimseye şiddet uygulaması söz konusu değildir. Erkek iktidar hırsını, eşi üzerinden gösteriyor. Eşiyle sürekli rekabet halinde, hatta bazı erkeklerin en büyük rakibi eşi. Bu erkekler kadının ekonomik olarak, sosyal olarak kendinden daha güçlü olmasını kaldıramıyor. Ve kaba kuvvete başvuruyor. Enteresan bir durum da var, kadın kendisine kötü davranan erkeğe garip bir şekilde bağlanıyor. "Beni kıskandığı için dövüyor, demek ki beni seviyor" diye düşünen hastalıklı kadınlar var. Bu kesimde kadınlar ekonomik olarak sanıldığı kadar da güçlü değil.
- Sosyo-ekonomik olarak toplumdan çok yukarıda olan kişileri kastediyorsunuz sanırım...
- Evet. Erkek tüm olanaklarını kadına eşi olduğu müddetçe sağlıyor. Hiçbir zaman varlıklarının mülkiyetini kadına vermiyor. Örneğin kadın son derece lüks otomobil kullanıyor ama otomobil adamın şirketine kayıtlı. Yani sadece kullanım hakkı sağlıyor, onunla evli ya da birlikte olduğu sürece. Kadın boşanacağı zaman tüm bu lüksten mahrum kalacağını biliyor, bundan dolayı katlanan da var. Bazıları da, fiziksel ya da psikolojik şiddetle ilk karşılaştığı anda o ilişkiyi bitiyor. Ki böyle yapılması gerekiyor. Çünkü şiddet uygulamaya meyilli olan kadın da, erkek de limitlerini her seferinde zorluyor. Çekip gidilmediği vakit daha acımasız ve daha kötüsüyle karşılaşma ihtimali yüksek.
- Ekonomik şiddeti nasıl uyguluyor erkekler?
- Kadın birliktelik boyunca psikolojik belki de fiziksel şiddeti yaşıyor ama sesini çıkarmıyor. Boşanmaya karar verdiğinde işin içine ekonomik şiddet giriyor. İlk olarak kredi kartları kapatılıyor. Kadının ihtiyaçları için gerekli para kesiliyor. Genelde zaten bu tür adamlar elden verir parayı. Elden vermesinin nedeni ilerde delil oluşturmasın diye... Bunu bile hesaplıyorlar. Günümüzde evlilikler saf duygularla yapılmıyor. Artık evlilik bir statü ve sembol olarak görüyor. Herkes kendinden daha iyi koşullara sahip biriyle evlenmek istiyor, kadın erkek fark etmiyor. Evliliğin başında o maskeleri takıp öyle davranıyorlar. Boşanma aşamasında maskeler düşüyor, gerçek karakter ortaya çıkıyor. Erkek kadına mal varlığının tamamını açıklamıyor. Oysa hayat müşterek. Artık insanlar evliliğe başlarken "Ben ömür boyu devam edeceğim" diye başlamıyor. "Birgün boşanırsam" diye başlıyor. Erkek evlenmek istemiyor. Bir kadına güzel söz söyleme ihtiyacı bile duymuyor.
- Bir kadın şiddete uğradığında ne yapması gerekiyor?
- En kolay yol polisi aramak. Artık karakollarda, savcılıklarda kadına yönelik şiddeti izlemek için kurulmuş birimler var. Hatta barolarda maddi olanağı olmayan kadınlara ücretsiz danışmanlık veriliyor. Artık kolluk kuvvetleri de bu konuda hassas. Eskiden kadın dövüldüm diye karakola giderdi, onu "Aile işine karışılmaz" deyip evine gönderirlerdi. Böyle bir kaç vaka ölümle sonuçlanınca, bu şekilde davranan polis ve savcılar ceza aldılar ve hassasiyet gelişti. Artık yan komşu bile arasa polis o eve gidiyor.
- Zehra Elber'in durumunda ne yapılması gerekiyor?
- Böyle durumlarda, şu an hapiste olan eşi daha da bilenebilir. Ve hapishaneden çıktığında Zehra için en büyük tehdit unsuru olur. Bu kızın fiziksel görünümünü değiştiren, kimliğini değiştiren ve hayatını devam ettirebilmesi için yardımcı olan düzenlemeler var. Bunun için başvurması gerekiyor. Ben de kendi adıma bu vakanın takipçisi olacağım.
SEDA DİKER: KIZINIZI KİME TESLİM ETTİĞİNİZİ BİLİN
Üniversiteeğitimi görmüş erkekler, yine üniversite mezunu kadınlara şiddet uyguluyor. Aileler şiddet gören kızlarının arkasında durmalı
Seda Diker, ABD'de aldığı eğitimle ilişki koçluğu üzerine uzmanlaşmış bir isim. Bugüne kadar kadınerkek ilişkileri üzerine kitaplar yazan Diker, boşanma sürecinde yaşanan şiddetin birçok örneğini vakalarında gördüğünü belirtiyor. İşte Diker'in açıklamaları: "Her kesimden kadın şiddete uğruyor Türkiye'de... En çok da üniversite eğitimi görmüş erkeklerden dayak yiyen, üniversite eğitimli kadın gördüm ben... Parasal olarak bağımlı olan kadın hemen gidemiyor ve kendini koruma altına almak için yasal yollara başvurmak zorunda. Ve burada tamamen polisimize ve hukukumuza güvenmek zorundayız. Burada ailenin yani kadının anne ve babasının ona sahip çıkması çok önemli. "Bu evden gelinliğinle çıktın, tabutun gelir ancak" sözü var bizde. Bu, kaç kadını kabusa sürüklüyor biliyor musunuz? Kaç kadın yatakta dayak yiyerek cinsel açıdan şidddet görerek işkence altında kalıyor biliyor musunuz?"
KADIN DAYANIŞMA EVLERİ AÇILMALI
"Anne ve babaların kızlarını kime verdiklerini bilmesi ve önüne gelen erkeğe teslim etmenin güzel olmadığını anlaması lazım. Burada ahlaki olarak bir kadının ahlakının kalbinin temiz olması, davranışlarının dürüstlüğü ve çalışkanlığıyla ölçülmesi gerektiğini artık anlamamız gerekiyor. Sonuç olarak ailelerin destek çıkması gerekiyor. Kadın dayanışma evleri açılmalı ve sayıları çoğaltılmalı. Özellikle kadının çalışmasına ve fiziksel olarak korunmasına olanak sağlanmalıdır. Çocuklarının bakımı sağlanmalıdır. Hepimiz taşın altına elimizi koymalıyız."
ŞİDDETTEN SONRA GELEN ÖZÜR
"Diğer taraftan üniversite mezunları ve parasal olarak asla şiddet gösteren erkeğe mecbur olmayan kadınlar da var. Onların büyük bir çoğunluğu da bir yanılgı içinde: Şiddet sonunda gelen özrün, şiddetin sonunda gelen haykırışın aşkla ya da sevgiyle alakası olmadığı bilinmiyor. Biz hâlâ beyaz atlı prens masallarıyla büyütülüyoruz ve en ufak aşk ve sevgi gördüğümüz zaman o erkeğin üzerine kocaman bir hayatı giydiriyoruz hayal olarak ve o beklentiyle erkek ne yaparsa yapsın "Eyvallah" diyoruz. Şimdi yine üniversite mezunu kadınların anlaması gereken bir şey var; bu tarz erkeklerin yani erkeğin kadına şiddet göstermesinin nedeni, kadınla başa çıkamaması."
YETİŞTİRİLME TARZI ÖNEMLİ
"Yetiştirme tarzı çok önemli! Kız çocukları ve erkek çocukları arasında ayrım yapmamamız lazım. Erkeği sadece sünnet oldu diye erkek olduğu için pohpohlamayı kesmemiz, hak ettigi zaman övmemiz onun gerçek bir erkek olması için erkek rolünü nasıl ifade edip nasıl gerçekleştirileceğini göstermemiz gerekiyor. Ama bunu baba da bilmeyince, anne de buna katlanınca ne olursa olsun o evliliğin içinde kalıp 'Aman bozmayayayım yuvamı' diyerek her şeye boyun eğdiğinde bir sonraki nesildeki oğlan çocuğu da aynı annesinin babasına katlandığı gibi her şeye rağmen kendisine katlanılması gerektiğini düşünüyor.