Akşam deli profesör saçlı, kırmızı burunlu melankolik palyaçomuz kırmızı pofuduk ayakkabıları ve sarı tulumuyla sahnede göründüğünde boynundaki halattan kendini asmaya hazırlandığını tahmin ediyoruz. Ne kadar trajik bir sahne değil mi? Oysa ki incelikli el, kol ve baş hareketleri ve mimikleri salondaki küçük bir izleyiciyi kahkahalarla güldürmeyi başarıyor. Hipnotize olmuş bir şekilde sahneyi izleyen yetişkinlerden biri olarak o anda tam da Polunin'in dediği gibi yetişkinliğin hapishanesinden çıkıp unuttuğumuz çocukluğumuza dönmemizin zamanı geldiğini fark ediyoruz. Bembeyaz konfetilerin havada uçuştuğu şov boyunca palyaçolar şiirsel karakterler olarak sahnede arz-ı endam ederken bizi bir masalın içine sürüklüyorlar. Bu masalda acı da var, aşk da, hüzün de, mutluluk da... Bu yüzden kendimizi bir kahkaha atarken buluyoruz, bir gözlerimizden yaşlar akarken... Gösterinin sonunda çıkan kar fırtınası ise tüm salonu etkisi altına alıyor. Seyirciler salonu işgal eden rengarenk dev toplarla oynamaya başlıyor. Artık herkes çocuk. Aklımıza uzun zamandır bu kadar çok insanı aynı anda bu kadar mutlu görmediğimiz geliyor. Polunin'e teşekkür edip evlerimizin yolunu tutuyoruz.
111 SAYFALIK BİR SIRLAR KİTABIMIZ VAR
Polunin'e en yakın isimlerden, şovun yapımcısı Gwenael Allan sorularımızı yanıtladı.
- Bu şovun sırrı nedir?
- Söyleyemem. Bu yüzden sır. Aslında birçok sır var. 111 sayfalık bir sırlar kitabımız var. Ama arzu ederseniz birkaçını paylaşayım.
- Lütfen...
- Sırlardan biri şovun, düzensiz olmasına olanak verecek şekilde düzenlenmiş olması. Her zaman taze. Palyaçolar oyuncu değildir, rol yapmazlar. Kendilerini oynarlar. Bu yüzden yıllar geçmesine rağmen gösteri hâlâ ilk günkü hissini korumayı başarıyor. Konuşma olmaması şovu evrensel yapıyor.
- Şov bir masal gibi...
- Bu şov eski dünyadan, hayatta kalmayı başarmış bir şov. Geçmiş dünya, atlıkarıncaların olduğu, karanlık masalların var olduğu, çocukların daha trajik, daha şiirsel, daha karanlık şeyleri gördüğü ve okuduğu büyülü bir dönemdi. Oysa ki bugün sentetik bir dünyada yaşıyoruz. İnsanlar şovu izlediklerinde ihtiyaç duydukları şeyleri hatırlıyorlar. Bir bardak su gibi, ruhunuzu tazeliyor. Dünya neden bu hale geldi bilmiyorum, bu şov neden böyle onu da bilmiyorum. Bu kadar çok insanı yakalamasının nedeni ruhlarımızın susuzluğu...
- Slava Polunin de bize bir masal kahramanı gibi geliyor..
- O bizi yetişkin olmaktan koruyan bir kahraman. Kimse büyümez, bu büyük bir yalan. Büyümüş gibi yapıyoruz. Slava işte bunu hatırlatıyor. Çok güzel bir sözü vardır: "Hayatta kaybolduğunuz anlar vardır, üzgün olduğunuz, kafanızın karıştığı... En çok yardımı dokunan şey, çocukluk hayallerini hatırlamaktır. Çocukluk tutkularınızı. Birden yeniden tutunacak dalı bulursunuz."
- Kendisi mutlu bir insan mı?
- Kesinlikle mutlu bir insan. Mutlu olmanız, üzülmenize ya da kızgınlık duymanıza engel değil. Mutlu olduğunuzda birçok farklı duyguyu hissedersiniz. Ama mutluluk sizin eviniz gibidir. İstediğiniz zaman dönebilirsiniz. Sadece mutlu değil, bulaşıcı derecede mutlu. Yaptığı her şeyi arkadaşlarıyla paylaşmak ister. Durmadan...
- Bunu nasıl başarıyor?
- Mutlu olmak aynı zamanda savaşçı olmayı gerektirir, ciddi bir iştir. Çünkü her zaman kendini ve mutluluğunu savunman gerekir.