"Manchester United, 19 yıl önce tarihinin en önemli transferlerinden birine imza attırdığı zaman, Old Trafford çimlerinde medya karşısında poz verecek bir futbolcu yoktu. O isim, Umbro'dan transfer edilen Peter Kenyon'dı. Futboldan para kazanmanın taşlı yollarını asfalta çeviren adamdır Kenyon. Uzakdoğu'nun futbol sevgisinin stadyuma gelen turistlerle sınırlı olmadığını futbol dünyasına öğreten ve Manchester United'ı bizdeki gibi kağıt üzerinde değil çatır çatır dünya kulübü yapan adamdır Peter Kenyon." 25 Eylül 2016 tarihinde Pazar SABAH'taki yazısında böyle tanımlamıştı Bülent Timurlenk efsane yönetici Kenyon'ı... Doğru söze ne hacet, kendisi yaptıklarıyla hakikaten globalleşen dünyanın futbolunda en doğru işleri yapan isimlerden biriydi. SABAH gazetesinin düzenlediği Uluslararası Futbol Ekonomi Forumu'na konuşmacı olarak katılan Peter Kenyon ile panel öncesi bir araya geldik. Türk futbolunu yakından takip ettiğini belirten Kenyon ile kulüplerimizin borç batağından nasıl çıkacağının formülünü de aradık, ligimizin potansiyelini de masaya yatırdık, tarihte yolculuğa çıkıp Jose Mourinho ve Alex Ferguson'ı da andık.
- Türk futbolunu yakından takip ediyorsunuz. Deneyimli bir spor yöneticisi olarak Türk futbolunun potansiyelini nasıl değerlendirirsiniz?
- Aslında bunu beş yıldır söylüyorum, Türk futbolunun önünde muazzam fırsatlar var. Önemli destekler veriliyor futbola. Türkiye liginin dünyanın en tanınan dört liginden biri olmaması için önümüzdeki süreçte hiçbir neden yok. Burası çok büyük ve çok güzel bir ülke. Futbol delicesine seviliyor. Yeni ve modern stadyumlar yapılıyor. Kısacası büyük bir potansiyel var. Ve bence insanlar da büyük resme odaklanmalılar. Yani "15-20 yıl sonrasında neler yapabiliriz Türk futbolu için" diye sormalılar.
- Ama neredeyse tüm Türk kulüpleri borç batağında. Siz çözüm yolu olarak ne görüyorsunuz?
- Bu sorun kulüplerin sorumluluğundadır. Yani inkâr edemeyeceğimiz şeyler var. Problem felaket boyutunda görünüyor. Bunu görmezden gelmek herhangi bir çıkış yolu göstermez. Eğer küçük bir takımsan ne yazık ki oyunculara yüksek bedeller ödeyemezsin. Transfer bedelleri, unutun yıldız isimleri, ortalama oyuncular için bile olağanüstü seviyelere çıkmışken bunu yapmak zorundasınız zaten. Öncelikli amaç da ne kadar para harcadığınız değil paranızın ne kadar yettiğidir. Sende olmayan parayı harcayamazsın.
- Türk takımları uluslararası platformda tanınırlıklarını artırabilmek adına nasıl pazarlama stratejileri benimsemeliler sizce?
- Sosyal medyayla birlikte iş dünyasında her şey başlı başına değişti. Bu durumu kucaklamak zorundasınız. İletişim metotlarının dinamikleri de bu yönde değişiyor. Buradan müşteri tabanı da inşa edebilirsiniz, taraftar ağınızı da genişletebilirsiniz, destek de toplayabilirsiniz. Ve inanın sponsorlar da bu tarz faaliyetlere bakıyorlar. Artık geleneksel yöntemler geride kaldı diyebiliriz.
- Bu yaz Beşiktaş'ın başlattığı "Come To Beşiktaş" akımı dediğinize bir örnek oluyor o halde?
- Kesinlikle! Bahsettiğim bu işte. Böylesi girişimler uluslararası alanda da taraftar sayınızı artırır. Futbolun en harikulade yanı zaten taraftarlarıyla bir sadakat ilişkisi kurmasıdır. Bu sadakat ilişkisini kurmak için ölen yüzlerce marka var...
- Son yıllarda birçok kişi Avrupa'nın büyük takımları ile diğer takımlar arasındaki makasın ekonomik koşullardan ötürü çok açıldığını söylüyor, katılır mısınız bu görüşe?
- Bu son 30 yıldır böyle aslında. Büyük kulüpler her zaman güçlüydü diğerlerinden. Real Madrid 30 sene önce de Beşiktaş'tan daha güçlüydü, muhtemelen 30 sene sonra da öyle olacak. Fenerbahçe, Beşiktaş veya Galatasaray'ın şu an Real Madrid ile rekabet edecek düzeyde olmadıkları açık. Manchester United senede 600 milyon euro'nun üzerinde bir para döndürüyor fakat Türk takımlarının şimdilik bu seviyeden uzak oldukları görünüyor.
- Peki, Türk takımlarının öncelikli yol haritası sizce nasıl olmalı?
- İlk önce şunu sormalılar "Benim ilk hedefim nedir, neyi başarabilirim." Bu doğrultuda bir plan inşa etmeliler. Bence bütün Türk takımlarının ilk işi yerel liglerinde başarıyı elde etmek olmalı. Avrupa'nın kapısı buradan açılıyor çünkü. İkinci aşama ise Avrupa'ya katılımda süreklilik kazanmak. Bu süreklilik yakalandığı zaman başarı gelecektir.
MOURİNHO İŞİNDE FAZLA TİTİZDİR
- Chelsea ve Manchester United'da çok önemli futbol figürleriyle beraber çalıştınız. Sir Alex Ferguson, Jose Mourinho, Carlo Ancelotti ve daha birçok başarılı oyuncu... Ne söylersiniz bu isimler için?
- Hepsi önemli profesyonellerdi. İyi olabilmek adına herkesten fazla çalışırlardı. Neticede de hepsi birer kazanandı. Benim sorumluluğum ise organizasyonun bütünüyle alakalıydı. En iyi organizasyonlar en iyi insanların bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Eh, en iyi insanlar da ara ara birbirlerini ittirirler. (Gülüyor)
- Mourinho ile çalışmak zor muydu?
- Onunla çalışmak zor değildir asla. Kendisi sadece işinde fazla titiz ve talepkâr birisidir ki elit seviyedeki tüm isimlerin ortak özelliğidir bu.
- Alex Ferguson gibi yani?
- Kesinlikle! Hatta Mourinho'dan daha fazlası. Ama bunu iyi anlamda söylüyorum elbette. Çünkü bu gibi isimler hep daha iyi, daha profesyonel olmak isterler ve tüm kupalara her daim taliptirler.
100 MİLYON VERDİK HER MAÇ GOL ATMALISIN!
- Günümüz futbol dünyasındaki astronomik transfer bedelleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Mesela 200 milyon euro bedelli Neymar transferi?
- Bundan 10 yıl önce bana bu bonservis bedellerinden bahsetseydiniz böyle bir şeyin gerçekleşmesi asla mümkün olamaz derdim. İnanılmaz büyük paralar çünkü. Örneğin ben, Cristiano Ronaldo'nun 17 yaşında Sporting Lizbon'dan, Manchester United'a transferi sürecinin içindeydim. İnanılmaz bir yetenekti o zamanlarda da ama yine de 17 yaşındaki bir oyuncu için yüksek sayılacak bir miktar ödenmişti, 19 milyon euro. Daha sonra ise 30 milyona Rio Ferdinand'ı alarak İngiltere rekorunu kırdık. Bu iki isim de çok farklı ve özel oyunculardı. Ki bahsettiğim oyuncuları şimdi transfer etmeye kalksanız günümüz piyasasıyla kaç milyonları gözden çıkarabileceğinizi hayal edin. Bu bedelleri dünya üzerinde karşılayabilecek çok az oyuncu var. Öteki türlü ortalama oyunculara bu kadar yüksek paralar ödenince üzerinde bir baskı yaratılmış oluyor ve böyle böyle futbol ölüyor. Çünkü hem kulüp hem taraftar şöyle düşünüyor: "Sana 100 milyon ödedik, daha hızlı koşmalısın, her maç gol atmalısın." Böyle olmayınca da sorunlar başlıyor.