Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Bir istihbarat operasyonu olarak Rıza Sarraf

Rıza Sarraf ya da Reza Zarrab…
Türkiye kamuoyu bu ismi, 'Dönemin Başbakanı' Recep Tayyip Erdoğan'ı devlet sistematiğinin dışına itmeyi amaçlayan yargı darbesi girişiminin gerçekleştiği 17 Aralık 2013'te duydu.
Sarraf, magazin âleminin gündemine ise bu olaydan tam beş yıl önce, 2008 Aralık'ında girmişti. 'İtirafçı' olduktan sonra kendisinden boşanacağı sanılan Ebru Gündeş'in aynı yıl çıkan 'Evet' albümüne adını veren şarkının sözlerini de yazmıştı:
Evet söylüyorum, evet istiyorum,
Evet seviyorum, âşığım sana.
Evet söylüyorum, evet istiyorum,
Evet seviyorum âşığım sana.

Ebru Gündeş, bir ergen ortaokul âşığının hayal gücünden çıktığı izlenimini uyandıran bu Sarraf dizelerini, özgün yorumuyla dinlenebilir kılmıştı gerçi.
Sarraf, bu sözleri yazdığı yıl bir denizcilik firması da kurdu. İki yıl sonra, yani Sarraf'ın evlendiği sene olan 2010'da da bu firma Royal Holding'e dönüştü. Gündeş'in, evlilik süreci öncesi ve sonrasında bugüne kadar istihbari gözle portresi yazılmamış Rıza Sarraf'ın 'derin ilişkileri' konusunda ne kadar bilgi sahibi olduğu şüphelidir. Sarraf, ketumiyetten uzak biri görüntüsü verse de Gündeş'in, ne kadar az şey bilirsem o kadar iyi prensibiyle bu konulardan uzak durduğu varsayılabilir. Hele de Mart 2016'dan beri devam eden ABD'deki tutukluluk sürecinde eşinin durumu ile ilgili 'devlet ile paralel hareket ettiğini' de hesaba katarsak…
Sarraf'ın istihbari portresini üç ayrı evrede ele almak en doğrusu: Birinci evre İran devleti ile ayrıntıları pek bilinmeyen bağları. İkinci evre İran'la yapılan petrol, doğalgaz ticaretinin karşılığı olarak yedi aşamalı bir ekonomik işlemin altıncı adımındaki altın ihracatının simsarı olduğu için Ankara ile temasta olduğu dönem. Üçüncü, güncel ve en sahici evre ise ABD devletinin maşasına dönüştürüldüğü evre…

SARRAF'IN MOTİFLERİNİ KULLANAN ABD OLDU
Sarraf'ın İran'ın istihbarat teşkilatının ajanı olduğu iddiaları ortaya atıldı ama bu konuda kanıt sunulamadı. Ve bu iddiayı basit bir akıl yürütmeyle bile çürütmek mümkün: Şayet Sarraf 'günün sonunda' İran istihbaratına çalışıyor olsaydı, yani nihai adresi İran gizli servisi olsaydı ABD'ye değil, kendi ülkesine firar ederdi.
Türkiye bağlantısına gelince… Ankara'nın, 2012'de petrol-doğalgaz karşılığı olarak toplam altın ihracatının yüzde 42'sini yaptırmak dışında Sarraf'ı istihbari maksatlı bir operasyon için, misal İran'ı hedef alan bir espiyonaj faaliyeti için kullanmadığı da gönül rahatlığıyla söylenebilir.
Şurası bir gerçek ki, Sarraf'ın istihbari anlamda kullanılmaya her daim elverişli doğasını, zaaflarını/motiflerini en iyi kullanan servis ABD'ninki (FBI) oldu. Mart 2016'da, 15 Temmuz'dan sadece beş ay önce, 'başarılı olacak bir darbe sonrası İran'a teslim edilme sopasıyla korkutulup' gittiği ABD'nin küresel 17 Aralık operasyonu Türkiye'ye amaçlandığı kadar zarar veremese de… Sarraf'ı Mart 2016'dan beri başka bir yöntemle konuşturamayan ABD devletinin tiyatral da olsa bir suikast tehdidi ve cebirle konuşturması da istihbari operasyonun sonuca ulaştığı gerçeğini değiştirmiyor. Sarraf'ı itirafçı yapma planı yeni bir şey değil. ABD Başkonsolosluğu'nun irtibat görevlisi tutuklu Metin Topuz, Sarraf ABD'de alındıktan üç gün sonra, 22 Mart 2016'da kurduğu WhatsApp grubunda Sarraf için "Çok yakında konuşmaya başlayacak" diye yazmıştı.
Sarraf'ın hapishanede tutukluyken, yani devletle işbirliğine girişmeden önce hapishaneden yapmış olduğu bir telefon konuşmasının kaydı ve tapeleri de nasıl konuştuğunu göstermesi bakımından önemli. Bu konuşmada Sarraf "Bu ülkede hapishaneden çıkmak için insanın bazı konularda yalan söylemesi ve işlemediği suçları işledim demesi gerekiyor" diyor. Jüriye Sarraf'ın kurtulmak için her şeyi yapan bir yalancı olduğunu ispatlamak isteyen avukatlar açısından önemli bir kanıt bu.
19 Kasım'da yazdığım 'Global 17 Aralık operasyonu' başlıklı yazım "ABD, son düzlüğe dezavantajlı giriyor. 17 Aralık kumpasının dördüncü yıldönümünün arifesinde yapılacak jürili duruşmalar öncesi agresifliğinin sebebi de bu" cümleleriyle bitiyordu.
Aradan geçen bir ayda ABD'nin Sarraf hamlesinin, en nihayetinde devşirilme boyutu ile kendi içinde başarılı bir istihbarat operasyonu olsa da olayın psikolojik harekât ve algı sürecinin istenen sonucu doğurmadığını gördük. Sarraf neticede başarılı bir istihbarat operasyonu ile itirafçı oldu ama ABD'nin nihai maksadı hâsıl olmadı. Bir başka deyişle Sarraf davası, Türkiye'yi yıpratma konusunda ABD ve müttefiki FETÖ açısından 'umulan' etkiyi yaratmadı.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA