Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

ABD’nin ihanet paradigmasını bozan Türk

Anglosaksonlar'ın 'establishment' dediği ABD müesses nizamının, FETÖ'yü CIA üzerinden iyi polis, FBI üzerinden de kötü polis oyunuyla kontrol ettiği stratejinin değişim tarihi 27 Mart 2017'dir. Bu tarih, geçtiğimiz çarşamba vatanına bir 'kahraman' olarak dönen Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla'nın New York John F. Kennedy Havalimanı'nda gözaltına alındığı tarihtir.

Bu tarihten sonra ABD derin devleti, CIA'den sonra FBI üzerinden de Fetullahçı Terör Örgütü'ne, karşılığını 'Türkiye'ye ihanetle aldığı' bir şefkat ile kollarını tamamen açmıştır. Öyle ya, ne diyordu Henry Kissinger, "Biz Amerika olarak neden güçlüyüz, biliyor musunuz? Çünkü içimizdeki vatan hainlerini çabuk öldürürüz. Dünyanın birçok memleketinde vatan hainlerini ise kahraman yapar, ülkelerinde önemli yerlere getiririz."

Hakan Atilla'nın vatanına dönüşünden sonra bu ilkenin geçersizleştiğini gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz artık. Cervantes'in Don Quijote'unda yer alan şu İspanyol atasözü bundan sonraki paradigmayı daha iyi anlatıyor:

"İhanet hoşa gitse de hain sevilmez."

Sonradan Hakan Atilla davasına dönüşen davanın asıl öznesi olan Rıza Zarraf'ın itirafçılığı seçmesi bir ihanetse eğer -ki Türk olmamasına rağmen öyledir- Hakan Atilla'nın dik duruşu sayesinde bundan sonra ABD, FETÖ başta olmak üzere kendi hainlerinin başarısızlığına tanık oldukça onlara öfkelenecektir. Çünkü ilkeli bir hayatın bütününde başarısızlıklar, inişler-çıkışlar vardır ama ihanet asla başarısızlık kabul etmez.

Hakan Atilla gibi 'onurlu misaller' ABD'nin Türkiye'ye gizliden savaş açtığı 2012'de gözle görülür hale gelmeye başlayan küresel düşüşünün delilidir. 7 Şubat krizi, 17-25 Aralık operasyonu ve 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 2017'de başlatılan ekonomik savaşın amacına ulaşamadığının da kanıtıdır aynı zamanda.

Türkiye'nin yetiştirdiği önemli devlet adamlarından Mehmet Ağar, Hakan Atilla için "Eğer ekonomik bir savaş varsa, ki var, Hakan Atilla esasında bir tutuklu değil, bir savaş esiriydi. Ve esir düşmüş onurlu bir vatansevere yakışır biçimde davrandı" diyor.

DEVLET ATİLLA'YI SAHİPLENECEK

Hakan Atilla cezaevinde kaldığı 2,5 yıllık sürede dik durdu, ülkesi aleyhine tanıklık etmesi için yapılan açık, örtülü teklifleri elinin tersiyle itti.

Vatanperverliği konusunda kimsenin şüphesi yok. Elbette bunun bir mükâfatı da olacaktır. 17-25 Aralık'ın Türkiye versiyonu gibi Atlantik versiyonuna da dirayetle karşı koyan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Kendisiyle alakalı verilen mahkûmiyet cezası bitmiş oldu. Borcumuz kalmadan Hakan Atilla evladımız ülkesine dönmüş oldu. Bundan sonraki sürece yönelik kendisiyle yaptığım telefon görüşmesinde 'Önce ailenle, çocuklarınla tatilini yap, sonra seni Ankara'da, Külliye'de bekliyorum, ziyaretimize gel, oturur konuşur, ne yapacağımızın kararını da veririz' dedik. O bizim evladımızdır. Onu sahiplenmeyeceğiz, kimi sahipleneceğiz" cümleleri bunun göstergesi.

Hakan Atilla davasının ayrıntılarına geçmeden önce metnin başında yer alan ABD müesses nizamının strateji değişikliği ile önermemizi biraz açalım:

ABD müesses nizamı, Zarraf davasına kadar FETÖ'yü CIA'in iyi polis, FBI'ın kötü polis oyunuyla kontrol ediyor, istediğini yaptırıyordu. Bu olaydan sonra FBI da FETÖ'ye tam destek olma stratejisine yöneldi. Çünkü FETÖ, Türkiye Cumhuriyeti devletinin demir yumruğunu yedikten sonra ABD'ye iyiden iyiye muhtaç kalmış ve FBI üzerinden korkutulup hiza verilmeyi gerektirmeyecek kadar tam güdüm altına girmişti. Oysa 2007 yılında FBI, FETÖ imamlarını tutukluyor, örgütün Türkiye'ye karşı açtığı savaşın başladığı yıl olan 2012'de bile charter (sözleşmeli) Gülen okullarına operasyon yapıyordu.

Zarraf davasından sonra bir paradigma değişikliği yaşandı.

FBI da FETÖ'yü desteklemeye başladı. Bunun en önemli maddi kanıtı, Hüseyin Korkmaz adlı Hakan Atilla davası itirafçısının ABD Federal Soruşturma Bürosu'ndan (FBI) 50 bin dolar ve başka yardımlar aldığını itiraf etmesiydi. Ki bir komiser yardımcısı olan bu zat, 17-25 Aralık sırasında küstahça "Kabineyi burada toplayacağız" demiş, diyebilmişti.

Zaten New York Güney Bölge Eski Savcısı Preet Bharara tarafından başlatılan soruşturma da FETÖ'cü polislerin Aralık 2013'te İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden kaçırdığı yasa dışı ses kayıtları ve teknik takip tutanaklarına dayanıyordu. Ayrıca Hakan Atilla için tutuklama kararını veren New York Güney Bölge Hâkimi Richard Berman, 17-25 Aralık'tan yalnızca beş ay sonra 8-9 Mayıs 2014'te, ismi lazım değil FETÖ'ye yakınlığı malum bir avukatlık bürosunun düzenlediği sempozyuma konuşmacı olarak katılmış ve Gülenist savcı ve hâkimlerin yargı sisteminden uzaklaştırılmaya başlanmasını o bildik teranelerle 'yargı bağımsızlığına darbe' olarak nitelendirmişti.

17-25'İN ATLANTİK VERSİYONU

17-25 Aralık'ın Atlantik versiyonu ABD'nin İran'a yönelik yaptırımlarını delmekle suçlanan Rıza Sarraf'ın 15 Temmuz darbe girişiminden dört ay önce gittiği ABD'nin Miami kentinde ABD'yi dolandırmak, bankacılık sahtekârlığı ve kara para aklama suçlamalarıyla tutuklanmasıyla başlamıştı. Sarraf, 26 Ekim 2017'de hakkındaki suçlamaları kabul etmiş ve savcılıkla iş birliği yapmıştı.

Ama biz biraz daha öncesine gidelim: Malum, hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. ABD'li vekiller İran ambargosunun Türkiye tarafından delinmesi tezine dayanarak 11 Nisan 2013'te Halkbank'a yaptırım talebinde bulunmuştu. Bundan sekiz ay sonra 17-25 Aralık'ta FETÖ'nün Halk Bankası'nı hedef seçmesi boşuna değildi. Zira ABD'nin 'delindiğinden şekvacı olduğu ambargo'yu by-pass eden Türkiye, 2002'de yalnızca 1 milyar dolar olan ihracatını, 2012'de 10 milyar dolara çıkarmıştı.

ABD, Hakan Atilla'yı tutukladıktan sonra 8 Eylül 2017'de New York Güney Bölgesi Başsavcılığı üzerinden eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve Halkbank Eski Genel Müdürü Süleyman Aslan hakkında tutuklama kararı çıkarttı.

Bu arada ABD müesses nizamının FBI üzerinden Zarraf'ı devşirme girişimleri de hız kazanmıştı. FBI, 5 Ocak 2014'de FETÖ'nün Metris Cezaevi'nde "İstediğimiz ifadeyi ver, tahliye kâğıdını al" teklifini (Bu teklifi yapan FETÖ'cü firari avukat Halil İbrahim Koca idi.) Ekim 2017'de Sarraf'a yaptı. Sarraf da işbirliğini kabul etti, şimdi FBI gözetiminde lüks içinde yaşıyor ABD'de.

Hakan Atilla da Sarraf'ın yaptığını yapsa hiç cezaevinde kalmayabilirdi. Ama yapmadı. Üstelik temyize başvurmasa daha önce de ülkesine dönebilirdi. "Ben suçlu değilim. Bu suçlamayı kabul etmiyorum" dediği için fazladan hapis yattı.

Daha önce tahliye tarihi 25 Temmuz 2019 olarak açıklanan Hakan Atilla,

19 Temmuz'da, S-400'lerin Türkiye gelişinden sadece bir hafta sonra iyi hal yasası gerekçe gösterilerek tahliye edildi.

24 Temmuz'da da Türk Havayolları'nın New York-İstanbul seferini yapan tarifeli uçağıyla İstanbul Havalimanı'na indi. Hakan Atilla'yı havalimanında

karşılayan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, "Hakan Atilla kardeşimizin şahsında, ülkemizin ne kadar güzel, güçlü evlatlar yetiştirdiğine, o evlatları yetiştiren ne güzel anne, babaların olduğuna bugün bir kez daha ben şahit oldum. Bu ülkenin bir bireyi olmaktan gurur duydum" dedi.

İLK MUHAREBE TÜRKİYE LEHİNE SONUÇLANDI

1970 Ankara doğumlu Mehmet Hakan Atilla, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü'nden mezun. 1995'te Halkbank A.Ş.'de Araştırma Geliştirme ve Planlama Müdürlüğü'nde uzman yardımcısı olarak kariyerine başladı.

Bankada bir dönem Stratejik Planlama Daire Başkanlığı'nda bölüm müdürlüğü görevini üstlenen Atilla, 2007-2011 yıllarında Finansal Kurumlar ve Yatırımcı İlişkileri Daire Başkanı olarak görev yaptı. 2011'den 2017'de tutuklanana kadar da Uluslararası Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı idi.

Atilla 2017'de İran yaptırımlarının ihlali suçlamalarıyla açılan davanın tek sanığı olarak yargılanmıştı. Jüri, Atilla'yı hakkındaki altı suçlamanın beşinden suçlu bulup 32 ay hapis cezası vermiş ve 'kara para aklama' suçlamasında ise beraat ettirmişti.

Zaman zaman yaptığımız gibi Ouroboros misali metnin başına dönerek toparlarsak… Hakan Atilla'nın JFK Havalimanı'nda gözaltına alındığı 27 Mart 2017 tarihi, Washington-Ankara ekonomik savaşının miladı ise ülkesine döndüğü 24 Temmuz 2019 ise bu savaştaki ilk cephenin kapandığı tarihtir. Bir başka deyişle savaşın ilk muharebesinin Türkiye lehine sonuçlandığı gündür. Tarih, bunu böyle yazacaktır.

Teşekkürler Hakan Atilla… Yalnızca ülkenin yanında durduğun için değil... Kissinger'ın o meşhur ve meşum aforizmasını geçersizleştiren bir prototip olduğun için de…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA