Tarihi kaynakları incelediğimizde, Eskiçağ'dan günümüze kadar birçok geleneğin ve adetlerin aktarıldığını görüyoruz. M.Ö. 431-404 yıllarında görülen 'Atina Vebası' bazı insanların korkudan evden çıkmamasına neden olarak savaşları etkilemiştir. İşte o dönemdeki 'Atina Vebası'nın insanlara olan etkisi...
HASTALIK ÜÇ YIL İÇERİSİNDE NÜFUSUN BÜYÜK BİR KISMINA YAYILIR
Eskiçağ Tarihi Araştırmacısı Ersan Sezmez, "Tarih boyunca insanoğlu hep bir mücadele ve savaş halindedir. Bu savaş ve mücadele kimi zaman güçlü askerlere ve ordulara karşı gerçekleştirilirken kimi zaman da gözle görülemeyecek kadar küçük fakat aynı zamanda da devasa olan virüslere karşı verilmiştir. İnsan için hem içeride hem de dışarıda savaş vermek her zaman güç olmuştur.
M.Ö. 431-404 yıllarında Atinalılar ve Spartalılar ile bu iki gücün müttefikleri arasında gerçekleşen Peloponnesos Savaşları sırasında Spartalılar tarafından kuşatılan Atina şehrinde bir salgın meydana gelir (M.Ö. 430). Atinalılar dışarıda düşmanlarına, içeride ise vebaya karşı büyük bir savaş verirler. Daha sonra "Atina Vebası" olarak adlandırılacak olan bu salgında, hastalık üç yıl içerisinde nüfusun büyük bir kısmına yayılır ve Littman'a göre yaklaşık 75.000 ile 100.000 kişi, yani şehir nüfusunun %25'i bu salgında hayatını kaybeder.
Atina Vebası ve Peloponnesos Savaşları'na dair birçok ayrıntıyı o dönemde yaşamış olan Atinalı general ve aynı zamanda bir tarihçi olan Thukydides'in yazdıklarından biliyoruz. Thukydides'in bizzat kendisi de bu hastalığa yakalanmış, salgını ve etkilerini detaylı bir şekilde eserinde anlatmıştır" dedi.
HASTALIK İLERLEDİKÇE KİŞİYİ ŞİDDETLİ BİR ÖKSÜRÜK TUTUYORDU...
Sezmez, "Hastalık hiçbir ön belirti göstermeden başlamıştı ancak daha sonra semptomlar yavaş yavaş kendisini belli etti. Dışarıdan bakıldığında ilk olarak baş ağrısı, ateş ve gözlerde kızarıklık görülmekteydi. İçeride ise boğaz ve dilde kanlanmalar, solukta düzensizleşme ve ağızda kötü koku dikkat çekmekteydi. Bu belirtileri öksürük ve ses kısılması izliyordu, hastalık ilerledikçe kişiyi şiddetli bir öksürük tutuyordu.
Hastalık mideye vardığında şiddetli sancılara sebep oluyordu. Hemen her hastada, kusma ve bazılarında hıçkırıklar görülüyordu. Thukydides'in anlattıklarından bazı kişilerde bu hıçkırığın hemen kesildiğini, bazılarındaysa uzun süre devam ettiğini biliyoruz" diye belirtti.
Hasta olan kişinin derisine dokunulduğunda derinin pek sıcak olmadığını; tenin kırmızımsı ve pütürlü olduğunu dile getiren Thukydides satırlarının devamını şu şekilde getiriyor:
"Ancak bedenin iç kısmının öylesine yanıyordu ki, giyeceklerin ve en hafif kumaşların bile dokunmasına katlanamıyordu; hastalar çırılçıplak yatıyor ve içlerinden kendilerini soğuk suya atmak geliyordu; birçoğu bitmek bilmeyen bir susuzluk hissine kapılarak kendilerini kuyulara attılar. Çok da içilse az da içilse insan ferahlayamıyordu."
Hastalığa yakalananlar kendilerini yorgun hissediyorlardı ve uyuyamıyorlardı. Hastaların çoğu, dokuz ya da yedi gün sonunda, tüm güçlerini kaybetmeksizin, iç ateşin yıpratmasıyla ölüyorlardı. Eğer bu evre atlatılırsa, hastalık bağırsağa iniyordu ve şiddetli bir ağrı ile başlayan durmak bilmez bir ishal, hastaların çoğunu bitkin düşürüp öldürüyordu:
"Bedenin üst kısmında başlayan ve başlangıçtaki yeri baş olan hastalık, sonradan tüm bedeni sarmakta ve hastalıktan kurtulabilenler bu yıkıcı hastalığın izlerini taşımaya devam ediyorlardı. Bazılarıysa iyileşir iyileşmez hiçbir şey hatırlamıyor, kim olduğunu unutuyor, yakınlarını tanımıyordu. Tanımlanması imkansız olan hastalık, insan tabiatını, şaşırtan bir şiddetle ortalığı kırıp geçirmekteydi."
HASTALIĞI BİRBİRLERİNE BULAŞTIRIYORLARDI
Eskiçağ Tarihi Araştırmacısı Ersan Sezmez, açıklamalarına şöyle devam etti; "Thukydides'e göre daha önce böyle bir salgın hiç görülmemişti öyle ki yırtıcı kuşlar ve hayvanlar "mezarsız kalmış" olan ve sokaklarda yığılı kalan insan cesetlerini yemiyorlar buna yeltendikleri takdirde de ölüyorlardı. Salgına karşı kesin bir tedavi yöntemi de bulunamamıştı, bazı kişilere iyi gelen ilaçlar bazısına ise hiç etki göstermemişti ve hiçbir ilaç geniş çapta etkili olamamıştı.
İnsanlar birbirlerine yardım etmeye ve hastalığı tedavi etmeye çalışırken hastalığı birbirlerine bulaştırıyorlardı. Bunun farkına varan bazı insanlar evlerinden çıkmazken kimileri de tüm önlemleri ihmal ederek hasta olan kişilerin yanlarına gidiyorlar ve hastalığa yakalanarak hayatlarını kaybediyorlardı.
Hastalığın pençesindeki şehirde artık cenaze törenleri de eskisi gibi düzenlenemez olmuştu. Cesetler üst üste yığılıyor, kimi zaman yakılıyor kimi zaman da imkanlar el verdiği ölçüde alelade gömülüyorlardı. Thukydides'e göre Atina'da ardı arkası kesilmeyen ölümlerin haberini alan ve ceset yığınlarını kendi gözleriyle gören Spartalılar bu korkunç manzara karşısında kuşatmayı bırakarak korkup kaçmışlardı."
Fotoğraf: Atinalı general ve devlet adamı Perikles de vebadan dolayı hayatını kaybedenler arasındaydı. M.Ö. 429 yılında salgından dolayı hayata gözlerini yuman Perikles, ironik bir şekilde M.S. 2020 yılında yeniden bir salgının odağındaydı: Perikles'in Atina'da bulunan heykeli koronavirüs önlemleri kapsamında dezenfekte ediliyor.
"Thukydides'in ayrıntılı bir şekilde hastalığı tanımlamasına rağmen, bilim insanları salgına neden olan şeyin ne olduğu konusunda ortak bir paydada buluşamadılar. Ancak yapılan araştırmalara ve klinik semptomlara dayanarak, salgına neden olan şeyin çiçek hastalığı ya da tifüs olabileceği sonucuna varıldı."
Gelin hep birlikte Atina Vebası ve Covid-19'un semptomlarını birlikte karşılaştıralım:
Atina Vebası | Covid-19 |
Baş ağrısı | Baş ağrısı |
Ateş | Ateş |
Şiddetli öksürük | Öksürük |
Yorgunluk | Yorgunluk |
İshal | İshal |
Kırmızı ve pütürlü deri | Ciltte döküntü ya da el, ayak parmaklarında renk değişimi |
Gözlerde kızarıklık | Gözlerde kızarıklık veya tahriş |
Solukta düzensizleşme | Solunum güçlüğü veya nefes darlığı |
Unutkanlık | Konuşma ya da hareket kaybı veya bilinç bulanıklığı |
Boğaz ve dilde kanlanmalar | Boğaz ağrısı |
Ağızda kötü koku | Göğüs ağrısı |
Ses kısılması | Tat alma veya koku kaybı |
Kusma | |
Hıçkırık | |
Susuzluk hissi | |
Yorgunluk | |
Uykusuzluk |