Bir spor dalıyla uğraşan veya izleyicisi olan çocuğun; kişiliğinin gelişmesinde, karakterinin şekillenmesinde, kendine olan güveninin artmasında önemli rol oynar. Ayrıca sosyal bir insan olmasında, pratik düşünme yeteneğinin gelişmesinde, zihinsel olduğu kadar bedensel ve ruhsal olarak da sağlıklı olabilmesinde önemli etkisi bulunur. Emsey Hospital Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Fırat Hamidi, çocuklarda öğrenilmiş spor fanatizmi ile ilgili bilgiler verdi…
EN POPÜLERI FUTBOL
Çocuklar genelde eğlenmek, heyecan duymak, birlikteliği sağlamak, güç geliştirmek ve yeni beceriler edinebilmek için spora ilgi duyarlar. Futbolun, günümüzde yapılan spor dalları arasındaki önemi ve yeri tartışılmazdır. Bugün dünyada top ile oynanan 20'ye yakın spor dalı olmasına rağmen, top oyunu düşünüldüğünde en popüler spor, futbol olmuştur.
KAVGA OLARAK ALGILAMAMALI
Bununla beraber futbol, futbol olgusunun başına büyük bir dert olan fanatizmi de beraberinde getirmiştir. Sürekli olarak kazanmak zorunda olmak gibi bir uğraşı ve beklenti, çocukların bazen bir sporu oyun olmaktan çıkararak bir yaşam kavgası olarak algılamalarına neden olabilmektedir.
Çocuğun yanında sergilenen her davranış gibi takım tutma, destekleme, taraftar olma, maç izlerken tutum ve davranışlar, futbol muhabbeti yaparken ağızdan çıkan cümleler, maç sonu yapılan taraflı/tarafsız yorumlar; çocuğunuzdaki takım tutma, destekleme tutumu için yol gösterici ve belirleyici olacaktır.
Oysa spor; sevmeyi, hakkını aramayı ve hak yememeyi, paylaşmayı, yarışmayı, kurallara uymayı, kazanma ve kaybetmeyi kabullenmeyi, ilkel dürtülerin toplumun kabul ettiği biçimlerde anlatım bulmasını, yeni toplumsal ortamlara katılmayı, yeni arkadaşlar edinmeyi, haz duymayı kapsar. Haz alma hem spor yapanlarda, hem de izleyicilerde görülür.
İŞ BİRLİĞİ YAPMAYI ÖĞRETİR
Spor, karakteri şekillendirir. Takım sporları iş birliği yapmayı öğretir. Bireysel sporlar, kişisel disiplini geliştirir ve saldırganlık dürtülerini doğal yolla ve sosyal kurallara uygun olarak boşaltmayı öğretir.
Futbol oynamak, izlemek, bir takımı desteklemek, taraftar olmak kötü bir şey değildir. Takım tutmak, desteklemek, taraftar olmak kavramları insanların içindeki aidiyet duygusu ile de ilişkilidir. Daha küçük yaşlarda çocuklar spora, özellikle erkek çocuklar futbola ilgi duymaya başlar. Rol-model aldığı kişi ile (bu daha çok babadır) maç izlemek, maçlara gitmek çocuk için oldukça keyif verici, eğlenceli bir aktivitedir. Bununla beraber; takım tutmanın anlamını çocuğa nasıl aktardığınız da önemlidir.
Rakip takımı farklı renklerden kurulu, benzer hedefler için rekabet eden, taraftarlarını da, bizler gibi kendi takımını destekleyen, başarısını arzulayan bireyler olarak gösterdiğinizde sorun yaşanmayacaktır.
DÜŞMAN GIBI DAVRANMAYIN!
Takım tutmayı aşırı sahiplenici, bağlılık ötesinde bağımlılık haline getirirseniz, rakip takımları ve taraftarını da ötekileştirip düşmanca yaklaşımlarda bulunursanız, çocuk kendisini psikolojik bir savaşın içinde hissedecektir. İçselleştirmiş olduğu bu duygular gençlik ve yetişkinlik döneminde de etkisini sürdürecek ve öğrenilmiş fanatizmin sürdürülmesine neden olacaktır.
Çocuk için anne-baba, omnipotenttir. Yani tam ve mutlak güç anlamına gelir ve anne-babanın her şeye gücü yeten kişiler olarak algılar ve yansıtır. Anne-baba ne yapıyorsa ve olaylar karşısında ne yorum yapıyorsa, sorgusuz sualsizce doğru kabul eder. Anne-babanın da her insan gibi hataları ve yanlışları olabileceği düşüncesi ergenlikte başlar. Erkek çocuk babasını taklit eder, onun gibi olmak ister ve babasının davranışlarını taklit ettikçe onay/takdir göreceğini düşünür.
ADALET DUYGUSU AŞILAYIN
Bu bakımdan; birlikte maç izlerken, çocuğunuzun ya da sizin tuttuğunuz takımla ilgili yorumlarınızda dikkatli cümleler seçmeli, argo kullanmamalı, rakip takıma hakaret içerikli ifadelerden kaçınmalısınız.
Maç içi pozisyonlarda desteklediğiniz takımın lehine değil de objektif değerlendirmeler yapmanız, yorumlarınızın da ona göre olması, maçı birlikte izlediğiniz çocuğunuza da adalet duygusu aşılamanızı sağlar. Bu yaklaşım özelden genele tüm evlere, aile bireylerine aşılanabilirse, tribünlerde eskisi gibi karşı takım taraftarlarıyla birlikte maç izlemek hayal değil gerçek olur.
BAŞARISIZLIĞI HAZMEDEBİLMEYİ ÖĞRENMELİ
Özelde futbolun, genelde ise sporun çocuk üzerinde yaratması beklenilen etki/etkiler; çocuğun enerjisini olumlu yönde değerlendirecek bir gruba ait olma, grup içerisinde davranış gösterme, iş birliği yapma, kurallara uyma, kazanmayı ve kaybetmeyi kavrayabilme ve kendisine ve arkadaşlarına saygı duyma, kendine olan güvenini kazanma, fizyolojik olarak sağlıklı olma gibi değerleri geliştirmesidir.
Çocuğunuzun tuttuğu takım sizin tuttuğunuz takım ile aynı olmasa da, birlikte keyifli vakit geçirebileceğiniz ortak paylaşımlarınızın olmasına dikkat etmelisiniz. Çocukların rol model alarak geliştiklerini unutmayın. Herhangi bir sebep ile (sevdiği rengin formada olması, rol model aldığı takım oyuncusu, o dönemde takımın gösterdiği başarı gibi) çocuğunuz farklı bir takımı desteklemek isterse de ona saygı göstermelisiniz.
Evlerde, stadlarda, toplu yaşam alanlarında fanatizmi önlemek istiyorsak önce eğitimden başlamalıyız. Bunun için önce kendimizi, sonra da çocuklarımızı evde ve okullarda eğitmeliyiz.
Sporun ve futbolun birleştirici, yardımlaşma ve dayanışma içinde olma gibi olumlu özelliklerini aşılamalı, karşı tarafı ötekileştirmeden tatlı rekabet eşliğinde saygı göstermeliyiz.
Hayatın her alanında nasıl ki başarı dışında başarısızlık da var, futbol için de aynı şey geçerlidir.
Başarılı olduğumuzda tadını, keyfini çıkarmalı; başarısız olduğumuzda da hazmedebilmeyi, kabullenmeyi, karşı tarafı tebrik edebilmeyi ve ders çıkarmayı bilmeliyiz. Bunu, tuttuğumuz takımın başarı ve başarısızlığında da yapabilmeliyiz.