Beşiktaş Çarşısı… İnsanlar, gelenekler, kokular, renkler ve binbir çeşit tadın birbirine karıştığı kültür mozaiğ i... Köşede bir yerde sepet içindeki yumurtaları koruyan samanlar, balık pazarında marullara çarpan su, leblebi kavuran kuruyemişçiden yayılan koku, fı- rından yeni çıkmış ekmeğin dumanı arasında gezerken damağın bir kokuya ya da bir tada nerede tutsak olacağı, nerede yenik düşeceği bilinmez. Damak bu ısrarcıdır. Aradığının peşinde sokaklarda, kapısı açık, kapısı kapalı dükkanlarda avare dolaşır. Renklerden ışıklardan göz kamaşır. El dokunmamanın mümkün olmadığı her şeye dokunur. Burun, balık pazarında tek tek farklı kokan balıkları n önünden geçer, alır başını fırına gider. Bazen böyle avare dolaşır insan. 5 duyu nereye götürürse... Sağa sola dağılır. Yola çıkmadan bilir. Aradığı na ulaşmak değil, aramaktır önemli olan. Bazen de bunu çok önceden bilir yola öyle koyulur. fiu semtte, şu caddede, şu sokakta, şu numarada bir yerdedir aradığı. Damak unutmaz, hatırlar ve hatırlatır.

Kaymakçı Pando'yu damak unutsa, burun unutmaz, burun unutsa gönül unutmaz! Hatırlar hatırı olanları... Kaymakçı Pando adı ne hatırlatır bana? Beşiktaş Çarşısı'nda çivit mavi boyalı camekanın ardında kahvaltı verilen küçük bir dükkanı mı? Kaymak kelimesiyle ismini birleştirmiş Pando Sestako'nun her zaman gülen yüzünü mü? 105 yıllık bir aile geleneğini 78 yaşına rağmen sürdüren Pando'ya haftanın 7 günü, sabah 7-akşam 7 eşlik eden zarif İstanbul hanımefendisi eşi Yoanna Hanım'ı mı? Onların dayanışma içinde geçen 40 yıllık birlikteliklerine yayılmış hikayeleri mi? Kaymakçı Pando denilince aklın hatırlayacağı çok şey var! Gözün unutmadıkları da başka...

Emirgan'daki Lale Bahçesi'nde bir zamanlar ailesinin mandıra sahibi olduğu Pando Usta'nın halen aile geleneğ iyle yaptırdığı kaymağın lüleleri insanın göz hafızasında durur. Ve bir pazar sabahı hiç beklenmedik bir anda insanın gözünün önüne geliverir. Sonra göz önünde mekanın ayrıntıları... Zevkli bir mozaik ustası nın elinden çıkma, artık yıpranmış bile olsa hala güzel taş zemin, mermer küçük birkaç masa, sahanda yumurta tavaları...

Vitrinde iri gemlik zeytinleri, bal kavanozları, duvarlarda Kaymakçı Pando başlıklı yazıların çerçevede duruşları... Kapıya arkamızı verirsek solda girişte Pando'nun sokağı gören camekanın önünde servise hazırlığı, sağlı sollu küçük masaları n bitiminde Yoanna Hanım'ın küçük mutfağı, çay bardakları, tabaklar... Alt katta imalathane... Göz, sevdiklerini ve onlara ait ayrıntı ları hiç unutmaz. Ama nedense kokular hafızaya en son gelir. Yoksa burun koku duymazsa hatırlamaz mı? Hatırlar! En azından Pando'nun dükkanının kokusunu hatırlar. Çünkü Pando'nun tencerede kaynattığı sütün kokusunu hiçbir burun unutmaz. Ya damağın hatırladıkları? Manda sütünden tereyağı dilin üstünde kayıp gider, geriye sütlü bir tat kalır; ağır ağır erir. Tereyağın yanı na bal eşlik ederse önümüze başka bir tat, başka bir serüven çıkar... Ağız içinde her tatla başka bir yolculuk yapılır... Ezine peyniri, Gemlik zeytini, Zekeriyaköy'den, Hadımköy'den günlük yumurta, bıldırcın yumurtası... Damağı n üstünde hiçbir şey vitrinde durduğu gibi durmaz! Kaymakçı Pando'nun dükkanı sayısız defa önünden geçilip farkedilmeyen bir dükkan değildir. İnsanı uzaklardan saatli-saatsiz kahvaltı için kapısına getirir. Alışır, bağlanır, tutku olur bırakamazsınız. Bu dükkanın içinde dededen toruna üç kuşak sessiz sedasız sürdürülen aile geleneğinin dışında gözle görülmeyen ama herkesin farkettiği özel bir ruh vardır. Bu ruh kaymağa karışır, sütte yüzer, tereyağda gizlenir. Damak unutmadığında, göz düşlediğinde, burun süt kokusunu takip ettiğinde can bulur, bizde yaşar.