Cûzcânî Minhâc-ı Sirâc kimdir?

589'da (1193) Fîrûzkûh'ta doğdu. Daha çok Minhâc-ı Sirâc adıyla tanınır. İlim ve edebiyatla meşgul bir aileye mensup olan müellifin babası Sirâceddin de o dönemin önde gelen âlimlerindendi. Babasının Gurlu hükümdarları Muizzüddin Muhammed b. Sâm ve Bahâeddin Sâm zamanında önemli devlet hizmetlerinde bulunması sebebiyle aile fertleri de büyük itibar görüyorlardı. Cûzcânî çocukluğunu Sultan Gıyâseddin Muhammed b. Sâm'ın kızı Mâh-ı Mülk Hatun'un yanında sarayda geçirdi ve onun tarafından yetiştirildi. 1225 yılında Nimrûz'da hüküm süren Melik Tâceddin Yinal Tegin'e elçi olarak gönderildi. 1226'da Uc'da hüküm süren Emîr Nâsırüddin Kabâce tarafından Hindistan'da kurulmuş en eski eğitim müesseselerinden biri olan Medrese-i Fîrûzî'nin reisliğine tayin edildi. 1228'de Delhi Memlük Sultanı Şemseddin İltutmış (İletmiş) Cûzcânî'yi Delhi'deki en yüksek hukukî ve dinî müesseselerin başına getirdi. Bütün devlet erkânı onun burada verdiği derslere devam ederlerdi. Delhi Memlük Sultanı Muizzüddin Behram Şah tarafından kādılkudât tayin edilen Cûzcânî Delhi'deki karışıklıklardan rahatsız olarak 640'ta (1242-43) Bengal'deki Leknevtî şehrine gitti. Ancak orada umduğunu bulamadı ve iki yıl sonra Delhi'ye geri döndü. Gevâliyâr'da bir müddet kadılık yaptı ve daha sonra İltutmış'ın oğlu Sultan I. Nâsırüddin Mahmud Şah (1246-1266) adına yaptırılmış olan Medrese-i Nâsıriyye'nin reisliğine getirildi. Cûzcânî'nin hukuk alanındaki bilgi ve kabiliyetini takdir eden Sultan Nâsırüddin onu tekrar kādılkudât tayin etti (1251). İki yıl sonra İmâdüddin Reyhân'ın tertip ettiği saray entrikaları sonunda gözden düştü ve azledildi. Ancak ertesi yıl eski mevkiini tekrar elde etti ve kendisine "sadr-ı cihân" unvanı verildi (1254). Nâsırüddin'in güçlü veziri Uluğ Hân-ı A'zam'ın desteğiyle bir kere daha kādılkudâtlığa tayin edilen Cûzcânî Sultan Gıyâseddin Balaban'ın hükümdarlığı sırasında (1266-1287) vefat etti ve büyük bir ihtimalle Delhi'de defnedildi.

Eserleri. Cûzcânî'nin en önemli eseri Ṭabaḳāt-ı Nâṣırî'dir. Cûzcânî, bir kısmı zamanımıza intikal etmeyen birçok kaynaktan faydalanarak yazdığı ve Eylül 1260'ta tamamlayarak Sultan Nâsırüddin Mahmud'a sunduğu bu eserle büyük bir üne kavuşmuştur. Hz. Âdem'den başlayarak kendi zamanına kadar gelen olayları ihtiva eden ve umumi bir İslâm tarihi olan bu eser, üslûbunun güzelliği ve muhtevasının zenginliği sebebiyle XIII. yüzyılda yazılan tarihler arasında seçkin bir yere sahiptir. Özellikle müellifin yaşadığı dönemde Hindistan ve Afganistan'da meydana gelen olaylar açısından Ṭabaḳāt-ı Nâṣırî birinci elden kaynaktır. Cûzcânî saraya yakınlığından da faydalanarak olayların bir bölümünü bizzat kendi müşahedelerine, bir bölümünü de yine görgü şahitlerinin ifadelerine dayanarak yazmıştır. Başka hiçbir kaynakta rastlanmayan orijinal bilgilerin bulunduğu Ṭabaḳāt-ı Nâṣırî yirmi üç bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerde sırasıyla peygamberler tarihi, Hulefâ-yi Râşidîn, Emevîler, Abbâsîler, İran'da hüküm süren hânedanlar, Tübba' ve Yemen hükümdarları, Tâhirîler, Saffârîler, Sâmânîler, Deylemîler (Büveyhîler), Gazneliler, Selçuklular; İldenizliler, Fars Atabegleri (Salgurlular) ve Sencer'den sonra Nîşâbur'da hüküm süren emîrler; Nimrûz ve Sîstan melikleri, Eyyûbîler, Hârizmşahlar, Gurlular, Gurlular'ın Bâmiyân ve Tohâristan kolu, Gazne'de hüküm süren Gurlular, Delhi Sultanlığı (Muizzîler), Delhi Sultanlığı (Şemsîler), Delhi Sultanlığı'na tâbi melikler, Karahıtay ve Moğol istilâsı anlatılmaktadır. Berenî Ṭabaḳāt-ı Nâṣırî'ye Târîḫ-i Fîrûz Şâhî adıyla bir zeyil yazmıştır. Daha sonraki yıllarda Mîrhând ve Hândmîr gibi tarihçiler Ṭabaḳāt-ı Nâṣırî'yi kaynak olarak kullanmışlardır. Eserin Hindistan'la ilgili XI ve XVII-XXIII. bölümleri ilk defa W. Nassau Lees, Hâdim Hüseyin ve Abdülhay tarafından Bibliotheca Indica Külliyatı arasında yayımlanmıştır (Calcutta 1864). Moğollar'la ilgili kısmı da Siyâsetü'l-emsâr fî tecribeti'l-aʿsâr der Târîh-i Âl-i Cengîz adıyla basılmıştır (Bombay 1890). Daha sonra Abdülhay Habîbî-i Kandehârî tarafından eserin tamamı neşredilmiştir (Ṭabaḳāt-ı Nâṣırî yâ Târîḫ-i Îrân ve İslâm, I, Quetta 1949, II, Lahore 1954; I-II, Tahran 1363). Ṭabaḳāt-ı Nâṣırî H. G. Raverty tarafından İngilizce'ye çevrilmiş (Calcutta 1873-1881; indeksi, Calcutta 1897) ve bu neşrin tapkıbasımı da yapılmıştır (New Delhi 1970). H. M. Elliot ve Dowson da eserin geniş bir özetini İngilizce'ye çevirmiş ve The History of India as Told by its own Historians (London 1869) adlı kitabın II. cildinde (s. 259-383) yayımlamışlardır. Cûzcânî'nin Nâsırînâme adlı bir mesnevi yazdığı kaynaklarda zikrediliyorsa da eser zamanımıza intikal etmemiştir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA