Kendisinden nakledilen bir rivayete göre 190 (805-806) yılında Taberiye gölünün kuzeybatısında Havran bölgesinin Ceydûr kasabası köylerinden Câsim'de doğdu. Bu sebeple Havrânî, Ceydûrî, Câsimî nisbeleriyle de anılır. Ayrıca 172 (788), 182 (798), 191 (807), 192 (808) yıllarında doğduğuna dair rivayetler de vardır. Babasının Tedus (Theodose) adında bir hıristiyan olduğu söylenmektedir. Ebû Temmâm bu adı sonradan Evs'e çevirmiş ve kendisinin Tay kabilesinden olduğunu ileri sürmüştür. Bazıları bu durumunu hiciv konusu yapmışsa da Ebû Temmâm şiirlerinde Tay kabilesine mensup olmakla övünmüş ve methettiği kimselerin çoğunu bu kabileden seçmiştir.
Fakir bir ailenin çocuğu olan şair babasıyla birlikte Şam'a göç ederek oraya yerleşti. Burada bir dokumacının yanında çalışırken bir yandan da ders halkalarına devam etti ve bu sırada şiirle ilgilenmeye başladı. Daha sonra Humus'a gidip Dîkülcin ve Utbe b. Abdülkerîm et-Tâî gibi şairlerden faydalandı. 208 (823) yılında gittiği Mısır'da bir taraftan Fustat'ta Amr b. Âs Camii'nde sakalık yaparken diğer taraftan edip ve şairlerin meclislerine katıldı ve sanatını daha da geliştirdi. Yazdığı şiirler sanat çevrelerinde takdir görünce kısa zamanda şöhrete kavuştu.
Şiir söylemeye muhtemelen Şam'da başlamış olan Ebû Temmâm, ilk kasidesini Mısır'da asayiş ve vergi işlerini yürüten Ayyâş b. Lehîa'ya sunmuştur. Kindî'nin el-Vülât ve'l-kudât'ında onun 211-214 (826-829) yıllarında söylediği bazı beyitler bulunmaktadır. 214'te (829) Suriye'ye dönen şairin Vezir Hasan b. Sehl hakkında söylediği bir kasidesinden yirmi altı yaşında Bağdat'ı da ziyaret ettiği anlaşılmaktadır. Bağdat'ta fazla kalmadan Musul'a döndü. Ayrıca çağdaşı olan şair Buhtürî'nin kendisini Humus'ta ziyaret ettiği ve bazı şiirlerini düzeltmesi için ona verdiği bilinmektedir.
Halife Me'mûn, 830-833 yıllarında yaptığı Bizans seferinden dönünce Ebû Temmâm'ın Şam'da okuduğu bir kasideyi pek beğenmemiş, Mu'tasım-Billâh zamanında şair daha fazla itibar kazanmasına rağmen bu hükümdar da onu ilk dinlediğinde sesini çirkin bulmuştur. Ammûriye'nin fethinden sonra Ebû Temmâm Sâmerrâ'da kendisini tekrar ziyaret etmek istediği zaman sesinin çirkin olduğunu hatırlayarak onu kabul etmemiş, ancak yanında güzel sesli bir râvisi olduğu söylenince huzuruna getirtmiştir. Ebû Temmâm bundan sonra Bağdat ve Sâmerrâ'da büyük şöhret kazanmıştır.
Ebû Temmâm daha sonra Horasan Valisi Abdullah b. Tâhir'in yanına gitti; vali onu birçok edip ve şairle birlikte karşıladı. Ebû Temmâm kendisine kasidesini sunduğu zaman şairin üzerine 1000 dinar saçtı. Ancak Ebû Temmâm'ın böyle bir câizeden ve valinin kendisine karşı aşırı ilgisinden sıkıldığı rivayet edilir. Şair Horasan'da kaldığı sürece birçok kâtip, kumandan ve devlet büyüğüne, ayrıca dönüş yolu üzerinde bulunan bazı valilere kasideler yazmış, bu arada Hemedan'da Ebü'l-Vefâ b. Seleme'nin yanına uğramış, kış yüzünden orada bir süre ikamet etmek zorunda kaldığından Ebü'l-Vefâ'nın zengin kütüphanesinde beş şiir mecmuası telif etmiştir. Bunlardan en önemlisi şaire büyük şöhret kazandıran el-Hamâse'dir.
Seyahati çok seven Ebû Temmâm, çeşitli bölgelerde görev yapan devlet büyükleriyle görüşüp onlara kasideler takdim etmek üzere birkaç defa seyahate çıkmıştır. Vâsiḳ-Billâh'ın halifeliğinin (842-847) ikinci yılında Musul'a giden ve Vezir Muhammed b. Abdülmelik b. Zeyyât'ın kâtibi Hasan b. Vehb'in delâletiyle şehre posta âmiri (sâhibü'l-berîd) tayin edilen şair, bu görevde iken oğlunun rivayetine göre 231'de (846), diğer rivayetlere göre ise 228 (842-43), 229 (843-44) veya 232 (846-47) yılında vefat etti. Ölümü üzerine Hasan b. Vehb ve Muhammed b. Abdülmelik b. Zeyyât birer mersiye yazmışlardır. İbn Hallikân Musul'da onun kabrini gördüğünü söylemektedir (Vefeyât, II, 17).
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi